Azerbaycanlı yazar Türkan Turan ilginç bir karakter yaratmış: Sara Sakharova 24 yaşında. Annesi Azerbaycanlı, babası Rus. Hem üniversitede okuyor hem de üç kuruş maaşla Bakü’nün en önemli gazetesinde muhabirlik yapıyor. Medyanın kurtlar sofrasında tutunmaya çalışıyor. Çekici bir genç kadın. Gözlerinin farklı renklerde olması çarpıcı. Ama nedense yalnız ve insanlardan uzak. Bebekliğinde yaşadığı travma Sara’nın ölümle ilişkisini Kafkaesk bir hale getirmiş. Hayatının parçası olmuş sanki ölüm. Hem ondan korkuyor hem de ölümün kol gezdiği insanlık durumları, içinde karşı koyamadığı bir merak uyandırıyor.

İlk romandaki olgunluk
Artık romanın bir tarafında Bakü-İstanbul-Moskova üçgenindeki korkunç organ mafyası var. Kolları Latin Amerika’dan İsrail’e, Kosova’dan Uygur Türklerine, generallerden bakanlara uzanan ahtapot... Diğer taraftaysa vicdanından başka silahı olmayan, deneyimsiz bir muhabir… Daha ilk haberin yayımlanmasıyla oluşan girdap, Sara’nın yakınları da dahil onlarca kişiyi savurmaya başlayınca, kendimizi nefes kesici bir maceranın içinde buluyoruz. Sara tüm cesaretine rağmen aslında kendi iç dünyasını daha tam keşfedememiş, anne-babasıyla ilgili can alıcı sırlardan habersiz bir kadın. “Güçlü değildim” diyor: “Sadece güçlü olmayı kusursuz şekilde taklit eden biriydim.” Zahmetli araştırmalar sonucu yazıldığı belli romandan, organ kaçakçılığının uyuşturucu ve fuhuştan sonraki en büyük suç olduğunu öğreniyoruz. Dünyadaki gelirinin 1,2 milyar dolar olduğunu… Her ülkeden binlerce fukaranın organlarını satmak isterken başlarına gelenleri...