18 Aralık 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
09.07.2021 04:30

75 yıl öncesinden bir ‘derin devlet’ hikâyesi

Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ı intihara götüren olaylar zinciri bir cinayetle başlamıştı. Hem de öyle bir cinayet ki; ölen doktor, suçu üstlenen Robert Kolej mezunu, hüküm giyen ise Genelkurmay Başkanı’nın oğluydu. İşte bugün bile gizemini koruyan Ankara Cinayeti’ne dair bildiklerimiz

Bundan 75 yıl önce bir 9 Temmuz sabahı Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın intihar ettiği haberi gündeme bomba gibi düştü. 17 yıldır Ankara’yı yöneten, kente damgasını vurmuş, otoriterliğiyle nam salmış Tandoğan’ı ölüme sürükleyen ise üzerindeki sis perdesi hiç aralanmayan bir cinayet vakasıydı. İçinde devlet büyüklerinin baskılarını, taraflı hukuk işleyişini, derin devlet izlerini taşıyan bir vaka. Hayır bugün değil, 90’larda da değil, 75 yıl önce.  Filmi başa saralım.

Cinayetin ardından her gün yeni bir ayrıntı ortaya çıkmaktaydı. Halkın büyük ilgisini çeken olay, uzun süre manşetlerden inmedi.
Cinayetin ardından her gün yeni bir ayrıntı ortaya çıkmaktaydı. Halkın büyük ilgisini çeken olay, uzun süre manşetlerden inmedi.
Tarih, 16 Ekim 1945. Yer, Ankara Anafartalar Caddesi’ndeki bir apartman. Dahiliye uzmanı Dr. Neşet Naci Arzan, hastalarını muayene ediyor. Son hasta içeri girdikten birkaç dakika sonra Dr. Arzan’dan bir çığlık duyuluyor: “İmdat, adam öldürüyorlar!” Ve ardından gelen beş el silah sesinin ardından doktor cansız yere yığılıyor, katil ise tabancasını cebine koyup kapıdan çıkıp gidiyor. Öyle bir zaman dilimi ki; II. Dünya Savaşı yeni bitmiş, SSCB Avrupa’yı ikiye bölmüş, Soğuk Savaş ile birlikte Ankara’da casuslar savaşı da başlamıştı. Neşet Naci Arzan da sıradan biri değil, SSCB Ankara Büyükelçiliği’nin doktoruydu. Ankara bu cinayetle çalkalanırken Reşit Mercan adında bir genç çıkıp “Cinayeti ben işledim” deyiverdi. Teslim olduğu karakolda, silah zoruyla zenginlerden para topladığını, doktoru da bu sırada öldürdüğünü söylüyordu.  İtirafından sonra çıkarıldığı mahkemede dinlenen tanıklar “Evet” diyorlardı, “Reşit Mercan’ı muayenehaneye girerken gördük”. Ne var ki Mercan’ın ifadeleri biraz tuhaf, hatta tutarsızdı. Cinayeti neden işlediği sorulduğunda ilk ifadesini değiştirmiş, “Verem hastasıyım. İstediğim raporu vermeyince öldürdüm” demişti ama işin garibi verem filan değildi. Mahkeme heyeti tanıkların üzerine gidince muayenehaneye giren kişinin tarifi Mercan’a uymamaya başladı.  Silahı nereden bulduğuna dair ısrarlı sorulara sonunda bir cevap verdi: Robert Kolej’den arkadaşı olan ve aynı evi paylaştığı Haşmet Orbay’dan almıştı. Bu isim mahkemeye bomba gibi düştü, çünkü Haşmet Orbay, Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay’ın oğluydu! Kendisi de o sırada Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın özel kalemiydi. Savcılık ona katile tabanca sağlamak, adaleti yanlış yola sürüklemek ve suçluyu gizlemekten dava açtı. Sadece Ankara’nın değil, bütün Türkiye’nin gözü kulağı bu davadaydı artık.  Gazeteci Mekki Sait Esen’in ortaya attığı iddialar yenilir yutulur cinsten değildi. Cinayeti aslında Orbay’ın işlediğini, suçu üstlenmesi için Mercan’a 100 bin lira önerdiğini, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın da karakola teslim olmasından kısa süre sonra Reşit Mercan ile üstelik Valilik makamında gizli bir görüşme yaptığını söylüyordu.  14 Kasım 1945 günü mahkeme hükmü verdi. Reşit Mercan kasten adam öldürme suçundan yirmi yıl; Haşmet Orbay ise güvenlik güçlerini yanıltmak, failin yakalanmasını zorlaştırmak ve cinayette kullanılan ruhsatsız tabancayı temin etmek suçlarından 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme sonuçlansa da kimse olayın çözüldüğüne inanmıyordu. Başsavcı Fahrettin Karaoğlan’ın Yargıtay başvurusu sonucunda dava esastan bozuldu ve Bolu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesine karar verildi. 

Tandoğan’ı suçladı

   
26 sayfalık Katil Kim?
26 sayfalık Katil Kim?