25 Aralık 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
30.07.2021 04:30

Hayaller gazino, hayatlar otel

Taksim Belediye Gazinosu’nun hikayesi, eğlenceyi kaybetmemizin kısa tarihi gibi. Modernleşme hayali ve halka ucuz eğlence sunma vaadiyle 1940’ta kurulan gazinonun yerine, 1960’ların sonunda otel dikildi. Bir zamanlar fırtınalar estiren Maksim de aynı sondan kaçamadı...

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara bir başkent olarak yeniden inşa edilmiş, sonra sıra İstanbul’un “modernleşmesi”ne gelmişti. Taksim, bu idealin simgesi olmaya hazırlanıyordu. Çok geniş bir alana yayılan Surp Agop Ermeni Mezarlığı uzun yıllar süren hukuki mücadelenin ardında istimlak edilmiş, yerine Henri Proust tarafından tasarlanan Gezi Parkı gelmişti. Bütün bunlar hükümetin arzusu ve İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ın iradesiyle gerçekleşiyordu.  “Halka ucuz eğlence sağlamak için” bir de gazino hayal edilmişti. Projesini mimar Rüknettin Güney’in çizdiği Taksim Belediye Gazinosu’nun inşaatı hızla tamamlandı ve 1939’un Cumhuriyet Bayramı’na yetişti.  Gazinonun ilk yöneticisi, Lütfi Kırdar’ın Romanya gezisinde tanışıp İstanbul’a davet ettiği M. Jorgulescu’ydu. Türk toplumunun Batılılaşma idealine uygun bir şekilde hazırladığı gazino programı, ilk kez 1940’ın 4 Ağustos’unda halkla buluştu. Bu buluşma o günkü Milliyet gazetesinin tarifiyle “güzide bir davetli kitlesi huzuru”nda gerçekleşti. Onur konuğu ise “Milli Şef”ti:

Taksim Belediye Gazinosu bir “modernleşme” projesiydi, beklenti ardından gelecek eğlence mekanlarının onu örnek almasıydı.
Taksim Belediye Gazinosu bir “modernleşme” projesiydi, beklenti ardından gelecek eğlence mekanlarının onu örnek almasıydı.

Halk Bahçesi de vardı

“Milli şefimiz Reisicumhur İsmet İnönü, dün akşam saat 20.45’te Belediye Gazinosu’nu şereflendirmiştir. Reisicumhur kısa bir istirahati müteakip, şehircilik pavyonunu gezmiş ve valinin maketleri hakkında verdiği izahati büyük bir alaka ile dinlemiştir. Milli Şef, akşam yemeğini Başvekil ve vekillerle beraber Belediye Gazinosu’nda yemiş ve gece tekrar Florya’ya avdet buyurmuştur.” Üç bölümden oluşuyordu Taksim Belediye Gazinosu; büyük salon, alt kattaki pavyon ve teras. Bir de bitişiğinde reklamı “Büyüklerin dinlendiği, küçüklerin eğlendiği boğaza nazır müzikli güzel bir bahçe” diye yapılan Halk Bahçesi vardı.  Alt kattaki pavyonda Ayten Alpman-İlham Gencer, Süheyl Denizci gibi müzisyenler caz programı yapıyor ya da o günlerde “Altın sesli genç caz muganniyesi Bayan Ruşan” olarak tanıtılan Rüçhan Çamay sahneye çıkıyordu. Büyük salonda ise dans yarışmaları, Cumhuriyet baloları, Kuaförler Müsabakası ya da Gazete Teknisyenlerinin Sempatik Balosu gibi etkinlikler yer alıyordu. Alafrangalığa halel getirmeyen her programa açıktı burası. 1953 yılında Suna Kan & İdil Biret resitalinden tutun da 1963 yılında Charles Aznavour’un verdiği konsere kadar... Taksim Belediye Gazinosu’na ve bu mekânın neyi temsil ettiğine dair çok başarılı bir çalışma var; Sena Yapar imzalı “Modernleşme Projesinin Mekânı: Taksim Belediye Gazinosu (1939-1967)”. Yapar, Taksim’in modern Türkiye’nin vitrini olarak şekillendirildiğini anlatıyor kitapta. Taksim Belediye Gazinosu da modern eğlence mekanları için alınması gereken bir model. Burada açılan Garson Yetiştirme ve Ehliyetlendirme Kursu ve eğitimde izlenen müfredattan oluşan “​Sofra ve Salon Bilgileri” adlı kitap da bunun işareti.
Ayten Alpman ve İlham Gencer’in de sahne aldığı gazinonun repertuvarında Batı izleri vardı.
Ayten Alpman ve İlham Gencer’in de sahne aldığı gazinonun repertuvarında Batı izleri vardı.

DP ile işler değişti

1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin toplum tahayyülü CHP’den farklıydı. Proust’un park planının o devirden bu devire uzanan inşaat aşkına kurban gitmesi kaçınılmazdı. Önce 1955 yılında Hilton oteli açıldı, böylece bir kamu arazisi devlet kararıyla özel bir girişime devredildi. “Halka ucuz eğlence”nin yerini “turiste pahalı otel” politikası almıştı. Taksim Belediye Gazinosu’nun yerine inşa edilecek otele dair haberler de 1959’da çıkmaya başladı, 1960 Mart’ında ise Amerikalı firmayla anlaşma imzalandığı “müjdelendi”. Ancak inşaatın başlaması uzun sürdü.  Gökhan Akçura’nın “Taksim Belediye Gazinosu” yazısında aktardığına göre 1960’ların başında gazino Emin Yeyman ve sonradan Gazinocular Kralı olarak anılacak Fahrettin Arslan’ın yönetimine geçti ve Maksim’le paralel olarak işletildi. Sahnede Zeki Müren, Behiye Aksoy, Erol Büyükburç vardı artık. Orhan Boran meşhur şovlarına burada başladı.  Bu macera da uzun sürmedi ve yapı 1965 yılında yıkıldı. Üç yıl sonra da Sheraton Oteli’nin temeli dönemin Başbakanı Süleyman Demirel tarafından atıldı. (Bugün aynı yerde Ceylan Intercontinental yer alıyor). Taksim Belediye Gazinosu, popüler kültür tarihimizde haklı hürmetli bir yeri olsa da ne bir ilk ne de son... 1920’lerden bu yana alaturka gazinolar mevcuttu, en ünlüleri de İbrahim Dervişzade’nin olanlardı. Hatta Müzeyyen Senar ilk kez sahneye Dervişzade’nin Belvü’sünde çıkmıştı. 

Caz kulübü Maxim

Galata bölgesinde ise Beyaz Rus’ların işlettiği gazinolar vardı. Maksim’in tohumunu ise Siyah Rus diye bilinen biri atmıştı! ABD’de doğan, İstanbul’da ölen siyahi bir Rus vatandaşı olan Frederick Bruce Thomas... 1872 Mississippi doğumlu Thomas, garsonluk yaptığı ABD’de ırk ayrımından yılıp Avrupa’ya göç etmişti. Şehir şehir dolaşıp sonunda kendini Rusya’da buldu. Çok sevdiği bu ülkede vatandaş oldu ve Fyodor Fyodoroviç Tomas adını aldı. Ne var ki rahatı fazla uzun sürmedi, 1917 Devrimi patlayınca kendini İstanbul’a zor attı. Sadece kendisini değil, Moskova’daki caz kulübü Maxim’i de Taksim’e taşıdı. 
Modernleşme Projesinin Mekanı: Taksim Belediye Gazinosu (1939-1967)<br />- Sena Yapar
Modernleşme Projesinin Mekanı: Taksim Belediye Gazinosu (1939-1967)
- Sena Yapar
İşgal altındaki kentte İngiliz askerlerinin buluşma mekânı oldu Maxim. Cumhuriyet’in ilanından sonra Yıldız Sarayı’nda kumarhane açan Thomas, ruhsatı iptal edilince iflas etti ve 1928 yılında Taksim Pastör Hastanesi’nde öldü. Maksim ise 1960 yılında Erzurumlu Fahrettin Aslan’ın ellerinde yeniden doğdu. Artık bir caz kulübü değil gazinoydu. Tarih tekerrür etti, Maksim’in akıbeti de Taksim Belediye Gazinosu gibi oldu. 2000’lerin başında kapandı, içine Taksim Devlet Tiyatrosu’nu da alan devasa yapı yıkıldı. Şu anda yerinde bir otel yükseliyor. Değişim kaçınılmaz. Hayat, şehir, insanlar... İstesek de istemesek de değişiyor, dönüşüyor. Ama kaçamadığımız bir gerçek var: Yıllar içinde neşesi sönmüş bir ülkede yaşıyoruz. Bir sofrada buluşmanın, musikinin tadına varmanın, bir iki kadeh parlatmanın, dansın, şarkının, eğlenmenin söndüğü bir ülke... Cüneyt Özdemir’in kitabının şahane adı gibi: “Eğlencesini yitiren ülke”. Müzeyyen Senar dinleyelim o halde: “Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime…”