29 Mart 2024, Cuma
15.10.2021 04:30

Ödül törenleri dünyanın her yerinde politik

Nihal Yalçın ile Tamer Karadağlı arasında başlayan tartışmaya kısa sürede siyasetin dahil olması son derece olağan bir durum. “Burası politika yeri mi?” diyenlere bakmayın, ödül törenlerinin sahneleri gezegenin her yerinde politiktir...

Gün geçmiyor ki kutuplaşmak için yeni bir sebebimiz olmasın. Son vesile, Altın Portakal ödül töreninde Nihal Yalçın ile Tamer Karadağlı arasında yaşananlar... Karadağlı’nın konuşmasının orta yerine dalıp eline ödül heykelciğini tutuşturarak “Kaldırın böyle” demesinden sonra Nihal Yalçın’ın verdiği tepkiyi fazla bulanlar olduğunu biliyorum. Ancak kadınsanız ve sürekli neyi nasıl yapmanız gerektiğini söyleyen, akıl vermekten vazgeçmeyen erkek sesinden yılmışsanız anlayacağınız bir tepkiydi o. (Konuşma sırasında şahit olduğumuz mimikleri psikiyatrlara bırakıyorum.) Sahnede olan biten bir yana, Karadağlı’nın sonradan sarf ettiği sözler, olayı içinden çıkılmaz bir yere taşıdı. Nihal Yalçın’ın “Selahattin Demirtaş’a özgürlük” sözünden girip ona Pervin Buldan ve Canan Kaftancıoğlu’nun destek olmasından çıkan Karadağlı “Ben PKK’nın terör örgütü olduğuna inanan bir insanım. Şimdi gidip onlara sormak lazım. Siz PKK’nın terör örgütü olduğuna inanıyor musunuz? Öcalan’ın terörist başı olduğunu söyleyebiliyor musunuz?” açıklamasına ilk anda Ferhan Şensoy’un tabiriyle “keskel alaka” diyebilirdik belki.  Ama bu bağlantı, memleketin en çaresiz hastalığına işaret ediyordu: Başın sıkıştı mı milliyetçiliğe sarıl! Bir cenah o can simidinden tutup Tamer Bey’i taşımayı denedi ama çıkılan yer kara mıydı emin değilim. Zira bazen sizi kimin savunduğu haklı olmanızdan önemlidir! Bakmayın “burası politikanın yeri mi” diyenlere; ödül törenleri dünyanın her yerinde politik!  Mesela şu sıralar dünyanın en ünlü sinema ödüllerinden birinde, Altın Küre’de de kriz yaşanıyor. Ödülleri düzenleyen Hollywood Yabancı Basın Birliği’nin (HFPA) üyeleri arasında siyahların bulunmaması sebebiyle NBC kanalı, Altın Küre’yi yayımlamayacağını duyurdu. Tom Cruise ise “Doğum Günü 4 Temmuz”, “Jerry Maguire” ve “Manolya” filmleriyle aldığı üç Altın Küre ödülünü iade edeceğini açıkladı. Bununla da kalmadı; ödüller içindeki yolsuzluğun ve adaylıkların rüşvetle alındığının ortaya çıkmasıyla Altın Küre’nin geleceği hepten tehlikeye girdi.  1973’te “Baba” filmiyle en iyi aktör ödülünü kazanan Marlon Brando’nun ödülü reddetmesi de unutulacak gibi değil. 30 Mart akşamı yapılan görkemli törene Brando adına Apaçi yerlisi aktris Sacheen Littlefeather katıldı. Adı anons edilince Baba’nın ünlü müziğiyle sahneye çıktı, Roger Moore tarafından kendisine uzatılan Oscar heykelciğini kabul etmeyip konuşmaya başladı. Film endüstrisinin Amerikan yerlilerine davranma biçimi ve Wounded Knee kasabasındaki işgal nedeniyle Brando’nun ödülü almayacağını söylediğinde büyük bir alkış koptu. Ertesi gün basında çıkan açıklamasında “Bu gece doğrudan sizinle konuşuyor olabilirdim” diyordu, “ancak Wounded Knee’ye gidip ırmaklar aktıkça ve otlar büyüdükçe onursuz kalmaya devam edecek bir barışın kurulmasını engelleyebilmek için elimden gelen yardımı yapmakla daha yararlı olabileceğimi hissettim”.

Yalçın ile Karadağlı arasında başlayan tartışma ortamı, siyasilerin ve sosyal medya kullanıcılarının dahil olmasıyla tam bir siyasi arenaya dönüştü.
Yalçın ile Karadağlı arasında başlayan tartışma ortamı, siyasilerin ve sosyal medya kullanıcılarının dahil olmasıyla tam bir siyasi arenaya dönüştü.

Oscar sunucusu çekildi

2018’de kriz henüz tören başlamadan yaşandı; 91. Oscar Ödül Töreni’ni sunacağı açıklanan komedyen Kevin Hart, LGBT karşıtı tweet’lerinin ortaya çıkması üzerine sunuculuktan çekildi. Türkiye’de de en nazik ifadeyle “siyasi görüş ayrılıkları” ödül törenlerinde kendini gösterdi. 2016 yılında düzenlenen 43. Altın Kelebek Ödülleri’nde en iyi dizi ödülünü “Diriliş Ertuğrul” almış, törende yapımcı ve senarist Mehmet Bozdağ teşekkür için konuşma fırsatı bulamamış, dahası törenin sunucusu Okan Bayülgen “Seyretmedim” deyivermişti. Yapımcı “teşekkür konuşması yapmam engellendi” deyip sahneden iner inmez ödülü iade etti. Ödül törenleri politik değildir diyenlere inat, dizinin savunuculuğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan üstlendi. Bozdağ’a “Bu millet sizi bağrına bastı, onlar basmasa ne yazar? Benim torunlarım bile bırakamıyorlar. Tamamını izlemek yetmiyor, özetini de izliyorlar” sözleriyle destek verirken Okan Bayülgen’e de dokunmadan geçmedi: “Beyefendi fırsat bulursa izleyecekmiş”. Bu yılki Altın Kelebek Ödülleri de henüz tören tarihi bile gelmeden sarsıldı. Güvenç Dağüstün, Candaş Tolga Işık, Doğan Duru, Ceylan Ertem, Sabahat Akkiraz, İsmail Tunçbilek ve Tuğkan bu ödüllerin adaletine inanmadıkları gerekçesiyle adaylıktan çekildiler.  2017 yılında 24. Uluslararası Adana Film Festivali ödül töreninin sunucuları Ayşe Arman ile Meltem Cumbul’du. Sıra En İyi Yönetmen Ödülü’ne gelene kadar her şey yolunda gidiyordu. Ödülü “Buğday” filmiyle kazanan Semih Kaplanoğlu sahneye çıktı, sunuculara doğru yürüdü, tokalaşmak için elini uzattı. Meltem Cumbul ise yönetmenin elini havada bıraktı. Esen soğuk rüzgarların ardından tören sona erdi. Cumbul “Eşitler arası bir selamlaşma ve yakınlaşma ritüeli olan el sıkışmayı; kendinden olmayanları ötekileştirenle, fakiri zengine böldürenle, güçlüleri tutup zayıfları hor görenle yapmayı reddediyorum” diye açıkladı tavrını; “Yüreğime ve sevgiye düşman olanla, gözlerim ve ellerim dost olamaz”. Semih Kaplanoğlu ise yaşananları “nefret suçu” olarak tanımladı, ona göre “Nefret düşünceye, inanca, farklı olana yöneldiğinde bunun adı açık bir faşizmdi”. Devreye yine Cumhurbaşkanı girdi ve “Buğday”ın galası Beştepe’de yapıldı.  Hafızamızdaki en üzücü tören anısı ise 1999’un 10 Şubat gecesine ait. Magazin Gazetecileri Derneği’nin neşeli başlayan ödül töreni, Ahmet Kaya’nın yeni albümünde Kürtçe şarkı söyleyeceğini duyurmasıyla korkunç bir sahneye dönüştü. Yuhalayanlar, çatal bıçak fırlatanlar, hakaret edenlere dayanamayıp salonu terk eden Kaya’nın ardından el birliğiyle söylenen 10. Yıl Marşı, memleketin içinde bulunduğu iklime dair çok şey söylüyordu.  1973, 1999, 2016, 2021... Örnek çok. Değişen bir şey yok.  Üzücü olan; bu yazıya vesile olan Altın Portakal töreninde Cahide Sonku Ödülü alan cast direktörü Ezgi Baltaş’ın ve yönetmen Emin Alper’in sözlerinin ıskalanması oldu. 
1973’teki törene Brando adına katılan Apaçi yerlisi aktris Sacheen Littlefeather, Roger Moore’un uzattığı Oscar heykelciğini kabul etmeyip konuşmaya başladı.
1973’teki törene Brando adına katılan Apaçi yerlisi aktris Sacheen Littlefeather, Roger Moore’un uzattığı Oscar heykelciğini kabul etmeyip konuşmaya başladı.

Gürültüde kaybolan sözler

Alper’in, Kültür ve Turizm Bakanı’nın alkışlamaktan imtina ettiği “Suçun giderek alenileştiği, sıradanlaştığı, adalet arayışının anlamsızlaştığı, vicdanlarımızın her gün susturulmaya çalışıldığı, köreltildiği bir baskı atmosferinde sinemacılarımız vicdani muhasebenin, insanlığın vicdani muhasebesinin hiçbir zaman bitmeyeceğini ve susturulamayacağını usul usul göstermeye başladılar. Umarız bu kıpırdanış, bugün suskunluğa zorlanmış, sesi kısılmış vicdanlarımızın bir gün gürleyerek geri döneceğinin habercisi olur” sözleri bu hayhuy içinde dikkat çekmedi.  Ben ise en çok Baltaş’ın ödülünü ithaf ettiği ve “90’larda Batman gibi bir yerde her türlü devlet şiddetinin, patriyarka şiddetinin, babasının şiddetinin gölgesine rağmen ayakta durmayı, dans etmeyi, gülümsemeyi hiç bırakmadan kadın olmayı inatla, neşeyle sürdüren” sözleriyle tarif ettiği ablası Yeter Baltaş’ın yaşam öyküsünü merak ettim. Keşke konuştuğumuz o olsaydı.