05 Aralık 2025, Cuma
Haber Giriş: 26.11.2025 12:58 | Son Güncelleme: 26.11.2025 13:21

Reuters'tan 'dijital sömürgecilik' analizi: Yapay zeka şirketleri imparatorlukların taktik kitabını takip ediyor

Reuters haber ajansı, yapay zeka devlerinin internetteki veri yığınlarını sahipsizmişçesine çoğunlukla rıza almadan ve ödeme yapmadan kullanmasını gündemine aldı. Kaleme alınan analizde şirketler, yerli halkları sömüren sömürgeci imparatorluklara benzetildi
Reuters'tan 'dijital sömürgecilik' analizi: Yapay zeka şirketleri imparatorlukların taktik kitabını takip ediyor
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

OpenAI gibi büyük yapay zekâ şirketlerinin gözünde, internetteki veri yığınları son derece değerli. Bu şirketler, internetteki fotoğrafları, videoları, kitapları, blog yazılarını, albümleri, resimleri, fotoğrafları ve çok daha fazlasını ChatGPT benzeri ürünlerini eğitmek için tarıyor. Çoğu zaman da bu içeriklerin yaratıcılarının rızası alınmıyor veya kendilerine herhangi bir ödeme yapılmıyor.

Reuters'a göre OpenAI ve Google, Amerikan telif hakkı yasasında “adil kullanım doktrini” olarak bilinen bir bölümün bu veri hırsızlığını meşrulaştırdığını savunuyor.

Konuyla ilgili "dijital sömürgecilik" başlıklı bir analiz yayınlayan Reuters haber ajansına göre, dünyanın dört bir yanındaki yerli halklar bütün bu olup bitene yabancı değil. Zira yapay zekâ çağından çok önce, halklar, topraklar ve onların bilgi birikimleri benzer şekillerde sömürülmüştü.

Yapay zekâ ile yaşanan şey, güçlü (çoğunlukla Batılı) teknoloji devlerinin algoritmaları, verileri ve dijital teknolojileri kullanarak başkaları üzerinde güç kurduğu ve veriyi rızasız bir şekilde aldığı bir tür “dijital sömürgecilik”. Ancak direniş mümkün ve yerli halkların uzun direniş tarihleri, insanların buna nasıl karşı koyabileceğine dair önemli ipuçları sunuyor.

Terra nullius kurgusu

Terra nullius, “kimsenin toprağı” ya da “hiç kimseye ait olmayan toprak” anlamına gelen Latince bir terim. Sömürgeciler, bu kavramı toprağı “hukuken” – en azından kendi yasalarına göre – sahiplenmek için kullandı.

Avustralya’da terra nulliusun hukuki kurgusu, 1992’deki dönüm noktası niteliğindeki Mabo davasıyla iptal edildi. Bu dava, Meriam halkının, yani Murray Adaları’nın yerli halklarının toprak haklarını ve Avustralya’daki yerli halkların toprakla olan süreğen bağlarını tanıdı.

Böylece terra nullius hukuken ortadan kalktı ve 1993 Yerli Mülkiyet Yasası’nın önünü açtı.

Fakat terra nullius fikrinin izlerini, yapay zekâ şirketlerinin internetten milyarlarca insanın verisini toplama biçiminde hâlâ görebiliyoruz.

Bu şirketler tıpkı İngilizlerin yanlış biçimde Avustralya kıtasının kimseye ait olmadığını varsaymaları gibi, internetteki verinin kimseye ait olmadığını düşünüyorlar.

Rıza kılığına sokulmuş dijital sömürgecilik

Veriler bilgimiz dışında kazınırken, dijital sömürgeciliğin daha sinsi bir biçimi “paketlenmiş rıza” yoluyla verilerin zorla devredilmesiyle ortaya çıkıyor.

Zorunlu bir telefon güncellemesi sırasında veya banka hesabınıza girmek için hiç “tümünü kabul et”e tıklamak zorunda kaldınız mı? Tebrikler!

Peki ya “evet”i işaretlemeseniz, bu paketlenmiş rızayı reddetseniz ne olurdu? Bankacılık yapamaz, telefonunuzu kullanamaz hale gelebilirdiniz. Sağlık hizmetleriniz bile aksayabilirdi.

Sanki seçenek varmış gibi görünse de “tümünü kabul et”mezseniz, sosyal dışlanmayı “seçmiş” olursunuz.

Dijital terra nullius’a direnmek

Peki, asimilasyon tek seçeneğimiz mi?

Reuters bu soruya şu şekilde yanıt veriyor:

"Hayır. Nesiller boyu süren direniş, terra nullius ile mücadele edip hayatta kalmanın birçok yolu olduğunu gösteriyor.

Sömürge işgalinden bu yana, yerli halklar sömürgeciliğe direndi ve yüzyıllar boyunca “her zaman vardı, her zaman Aborjin toprağı olacak” diyerek hak iddialarını sürdürdü.

Direniş, bireyden topluma, yerelden küresele kadar toplumun her seviyesinde gerekli. Yerli halkların hayatta kalma mücadeleleri ve protestoları – Mabo davasında görüldüğü gibi – bilgi üzerinde hak iddiasında bulunan hukuki doktrinlere karşı meydan okumak ve onları değiştirmek için önemli yönlendirmeler sunuyor.

Direniş çoktan başladı bile. Yapay zekâ veri kazımasının fikri mülkiyet yasalarını ihlal ettiğini iddia eden davaların dalga dalga yükseldiğini görüyoruz. Örneğin Ekim ayında çevrimiçi platform Reddit, yapay zekâ girişimi Perplexity’yi, modelini eğitmek için telifli materyalleri izinsiz kazımakla suçlayarak dava etti.

Eylül ayında ise Anthropic, chatbot’unu eğitmek için korsan kitapları kullandığını öne süren yazarların açtığı toplu davayı 1,5 milyar ABD doları karşılığında uzlaşmayla sonuçlandırdı.

Yükselen veri egemenliği hareketleri de ilerlemenin bir yolunu sunuyor. Burada veri, yerel topluluklara ait ve onlar tarafından yönetiliyor; verinin ne zaman, nasıl ve hangi koşullarda kullanılacağına dair karar alma hakkı tamamen bu topluluklarda kalıyor.

Veri egemenliğine dayalı bir gelecek, “sürekli rıza” ilkelerini içerebilir: Veriler yalnızca bireylerin veya toplulukların cihazlarında saklanır ve şirketler veriyi her kullanmak istediğinde yeniden izin istemek zorunda kalır.

Topluluk tarafından yönetilen veri rıza süreçleri ve yasalaşma, kültür, coğrafya, yargı alanı veya ortak ilgi gibi kriterlerle tanımlanan toplulukların verilerine yönelik erişimi kolektif şekilde müzakere etmesine olanak tanır.

Bu sayede verilerimiz artık dijital bir terra nullius olarak görülmez ve yapay zekâ şirketleri verinin insanlara ait olduğunu fiilen kabul etmek zorunda kalır.

Yapay zekâ şirketleri her ne kadar çok güçlü görünse de, bir zamanlar birçok sömürge imparatorluğu da öyleydi. Ancak Pemulwuy ve diğer yerli savaşçılarının gösterdiği gibi, direnişin pek çok yolu vardır."

Kaynak: Gazete Oksijen