05 Aralık 2025, Cuma
Haber Giriş: 19.05.2023 04:30 | Son Güncelleme: 19.05.2023 08:54

Atina’nın tehlikeli oyunu

Lozan’da barış imzalanmadığı için Trakya’da asker bulundurmaya devam eden Yunan İhtilal Komitesi, orduyu harekete geçirdi. Savaş tazminatı yerine Karaağaç’ı bırakma teklifine yanıt alamayan Atina, askeri önlemleri baskı unsuru olarak kullanma kararı aldı
Vorovski’nin cenazesi Moskova yolunda Berlin’de.
Vorovski’nin cenazesi Moskova yolunda Berlin’de.
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

İzzeddin Çalışlar / [email protected]

Yunanistan’da iktidarı elinde tutan İhtilal Komitesi’nin, 20 Mayıs günü ordu komutanlarıyla yaptığı toplantıya Başbakan Gonatas’ın yanında dış işleri ve savunma bakanları da katıldı. Alınan kararları tutanağa geçiren komite, Lozan’daki belirsizlik hâlinin bir an önce sona erdirilmesi gerektiğini belirtti ve Yunan ordu ve donanmasının Trakya’da herhangi bir dış destek almadan savaşabilecek durumda olduğunu açıkladı.

Lozan’daki Yunan temsilcilere Türklerin düşmanca bir tavır alıp Mudanya Ateşkes Anlaşması’nı ihlal etmesi halinde, en geç iki hafta içinde ateşkesin yürürlükten kalkacağını hatırlatan Dış İşleri Bakanı Aleksandris, Lozan’a gidip Venizelos ile anlaşma görevini de üstlendi. Venizelos ise komite kararlarına katılmakla birlikte müttefiklerin Türk talepleri karşısında geri adım atmasından dolayı agresif tutum almaktan yana değildi. Yunanistan’ın savaş isteyen taraf olarak görülmesini sakıncalı buluyor, iki ülke arasındaki sorunları İsmet Paşa ile bir araya gelerek çözebileceğini düşünüyordu. Anlaşma sağlayamama durumunda da temsilcilik görevinden istifa etmekte kararlıydı. Venizelos’u yeterince radikal bulmayan İhtilal Komitesi, gerektiğinde onun yerini alması için Aleksandris’i Lozan’a gönderse de bu görev değişikliği olmayacak, bakan hep ihtilal yönetiminin geçici temsilcisi konumunda kalacaktı.

Konferansın ikinci döneminin daha başında İtilaf Devletleri’yle TBMM heyeti arasında uzlaşmaya varılacağı anlaşılmış, müttefiklerinin Yunanistan’a arka çıkmama olasılığı doğmuştu. Anadolu macerasından hüsranla ayrıldıktan sonra siyasi ve iktisadi sistemi darmadağın olan ülkenin yeniden toparlanabilmesi, Yunan ordusunun Anadolu’da yarattığı hasar karşılığı tazminat ödemekten kurtulmasına bağlı görünüyordu. TBMM’nin savaş hukukuna dayanan talebi, Yunanistan’da çok daha büyük bir kriz yaratacaktı. İki hafta önce Yunan temsilciler tazminat yerine Karaağaç’ı bırakmayı teklif etmiş, kabul görmemesi durumunda konferanstan çekilme şantajında bulunmuşlardı. Bu durum masadaki tüm tarafları kaygılandırıyordu. Barış sağlanmadan başlayacak bir Türk-Yunan savaşı kimsenin çıkarına değildi. Müttefiklerden bazıları Yunan tutumunun kendi kamuoyunu yatıştırmak için bir iç siyaset blöfü olduğunu düşünüyordu ama Trakya’da silahların patlamasını da çok riskli buluyorlardı. Diğer Balkan ülkelerinin de fitili ateşlenirse, dünya savaşının yeniden başlama olasılığı vardı. Bu yüzden Venizelos ülkesindeki tüm popülaritesini kaybetme uğruna Karaağaç formülünü destekleyip İsmet Paşa’ya karşı ılımlı bir tutum takındı. İsmet Paşa ise Ankara’dan yanıt alamadığı için bu konuda ilerleme kaydedemiyor, eli kolu bağlı haber bekliyordu. 

Moskova’da cenaze ve isyan

Lozan’da uğradığı suikastta hayatını kaybeden 51 yaşındaki SSCB temsilcisi Vatslav Vorovski’nin cenazesi 16 Mayıs günü Berlin’e ulaştı. Lozan planlarını tamamen değiştiren cinayeti kınayan Sovyet yetkililer, cenaze törenine toplu katılım çağrısı yaparak İsviçre hükümetini olayın sorumlusu ilan etti. Vorovski’nin bedeninin Kızıl Meydan’daki Kremlin Duvarı’nın yedi numaralı mezarına gömülmesi ve anısının her fırsatta yaşatılması kararlaştırıldı.

Dr. Şefik Hüsnü

Sosyalistlerin altı talebi var

TBMM’nin kendini feshedip seçimlere gitmesi üzerine yeniden faaliyete geçme kararı alan Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi (TİÇSF) sözcüsü Dr. Şefik Hüsnü (Değmer), bu dönemde solcuların izlemesi gereken politikanın ulusal devrimi gerçekleştirenlerle iş birliği yapmak olduğunu belirtti. İstanbul’da faaliyete giren TİÇSF yönetim kurulu da yayımladığı beyannameyle işçi, çiftçi ve orta hallileri partiye katılmaya davet etti. Seçimlere dair taleplerini genel ve gizli oy, nispi temsil, aşar vergisinin kaldırılması, kademeli gelir vergisi uygulaması, kamu dışı tekellerin kapanması ve parasız zorunlu ilköğretim olarak sıralayan TİÇSF’nin yayın organı Aydınlık’ın mayıs sayısında, TBMM’nin hiç beklenmeyen bir zamanda seçime gitmesi eleştiriliyor, seçimde yarıştığı dile getirilen üç siyasi akım şöyle tanımlanıyordu:

“1. Bugünkü devrimi yapan ve yaşatma azminde olanlar.
2. Derebeyliğe ve Osmanlı hanedanına bağlı olanları etrafında toplayanlar.
3. Yoksul, işçi, köylü ve orta halli kitleleri bir araya getirenler.

Aynı sayıda Şefik Hüsnü de bir yazı kaleme almış, TİÇSF’nin desteğinin kerhen olduğunu şöyle ifade etmişti: “Müdafa-i Hukuk gibi ülkemizi yüzde yüz ölümden kurtaran bir örgüte yardım etmek boynumuzun borcudur. Fakat bu yardım onun göstereceği her adaya kesinkes oy vermek anlamına gelmez.”

Aydınlık çevresi yüz yıl önce bu hafta Ankara Hükümeti’nden ilk darbeyi yedi. 1 Mayıs’ta dağıtılan bir başka beyannameden dolayı TİÇSF başkanı, genel sekreteri ve bazı üyeler vatan hainliğiyle suçlanıp tutuklandı. Partinin avukatları her ne kadar İstanbul TBMM yönetimi altına girmiş olsa da henüz ilgili yasa resmen yürürlüğe girmediği için mahkeme kararına itiraz etti ve sanıkların beraatini sağladı.

Brecht oyununa Nazi bombası

O akşam Münih’deki Residenztheater’a giden tiyatroseverler, Bertolt Brecht’in sahnelenen ilk oyunu Im Dickicht der Städte’yi (Kentlerin Vahşi Ormanında) seyretmeyi bekliyordu. Baş rollerde Erwin Faber ve Otto Wernicke, rejide ise Erich Engel vardı. 1910’ların Şikago’sunda geçen oyun, bozkırdan büyük şehre taşınan bir ailenin çöküşünü konu alıyordu ama prömiyer gecesi beklenmedik olaylara sahne oldu. Bir grup Nasyonal Sosyalist Parti (NAZİ) üyesi perde açılır açılmaz yuhalamaya ve ıslık çalmaya başladı. Protestonun nedeni oyunun yazarı Brecht’in komünist olduğuna dair çıkan söylentilerdi. Temsil bu kesintilere rağmen devam ederken salona bir de gaz bombası atılınca olay büyüdü. Oyunun sahnelenmesi provalar sırasında da engellenmiş, o arada Brecht ve Engel, Karl Valentin’i de aralarına alarak bir komedi filmi çekmişti.

Lenin yatağa bağlandı

Bolşevik Devrimi’nin ve SSCB Komünist Partisi’nin 52 yaşındaki lideri Vladimir Lenin’in sağlık sorunları bir yıl kadar önce başlamış, kronik baş ağrıları, uykusuzluk ve bayılma nöbetleri çekmekteydi. Şikâyet sebebi olabileceği düşünülen, 1918’den kalma iki kurşun ameliyatla çıkarıldıysa da iyileşememiş, aksine felç olmuştu. 20 Mayıs’ta sağlık durumunun iyice bozulduğu duyurulan Lenin artık görev yapamayacak durumdaydı ve Kremlin’deki ofisinden yatağa bağlı kalacağı tatil evine taşındı. Aynı gün İngiltere Başbakanı Bonar Law da gırtlak kanserinden dolayı sesini kaybettiği için istifa etti. Doktorların kısa sürede iyileştirme sözü verememesi üzerine Kral V. George başbakanın istifasını kabul ettiğini açıkladı. Bonar Law beş, Vladimir Lenin ise sekiz ay daha yaşayabilecekti.

Kapitülasyonlara hayır!

16 Mayıs İsmet Paşa’nın epeydir üzerinde çalıştığı öneriyi resmen dile getirdiği gün oldu. Lozan Barış Konferansı’nın hayati konularından olan kapitülasyonların gündeme gelmesi zaten bekleniyordu. O gün ramazan bitmiş, bayram başlamıştı. Lozan’dan çok uzaktaki Ankara’da, Gazi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti örgütü, belediyeler ve ulusa yaptığı kutlamada, “Sonsuz güçlükler içinde oluşturduğu orduların kazandığı zaferlerle sonsuz gurur duyan ulus, inşallah siyasi ve toplumsal alanlarda da aynı liyakati gösterecek ve ilerleme ve gelişimiyle çok daha mutlu bayramlar yaşayacaktır” demişti. Ankara’daki paşanın bu dileğinin gerçekleşmesi, Lozan’daki paşanın ikna gücüne bağlıydı.

İzleyen üç gün boyunca farklı konularda yazışmalar yapıldı, telgraflar gidip geldi. Örneğin Fransa’nın İstanbul’daki elçisi dört yıldır temettü almamış olan tüccar vatandaşlarının durumunu soruyor, gümrük işlemlerinin zamanında yapılmadığından yakınıyordu. Rumbold güney sınırını belirleme süresini kısaltmaya çalışıyor, Irak’ın bir an önce tahliyesini talep ediyordu. Sırp delege Yugoslavya’daki Müslüman vakıflarının işlemlerine başlanmamasından şikâyet ediyor, Fransa delegesi Pellé Yunan talepleriyle sıkıştırıyordu. İsmet Paşa Ankara’ya gönderdiği telgrafta “Anladığıma göre bunlar konuları aralarında konuşarak halletmeye çalışacak ama durum ciddiyetini koruyor” diyordu.

19 Mayıs günü kapitülasyonlarla ilgili olan 28’inci madde kabul edildi. Buna göre tarafların her biri kapitülasyonların tümüyle kaldırıldığını kabul ediyordu. Ne var ki iş bununla bitmiyordu. Bu kez kapitülasyonsuz hayatta geçerli olacak düzenlemelerin yönünü belirlemek için çalışmak gerekecekti. Aynı gün Rumbold Birinci Komisyon oturumunda tutuklu yabancılara genel af konusunu masaya getirdi.

Paşa haber bekliyor

İsmet Paşa daha önce Ankara’ya yönelttiği iki sorunun yanıtını henüz alamadığı için rahatsızdı. Türkiye’de azınlık konumunda olup nüfus mübadelesine dahil tutulmayanların topraklarına dönmesine izin verilmediğini iddia edenler haklı mıydı? Türkiye’deki memurlar onay almadan mallarını tasfiye etmeye kalkıyor muydu? İsmet Paşa’nın karşısına çıkan bu sorulara samimi yanıt verebilmesi için Ankara’da neler olduğunu bilmesi gerekiyordu; çünkü ağzından çıkan her söz ve kararlara attığı her paraf, bütün dünyanın gözü önünde olacak, TBMM hükümetini bağlayacaktı. Paşa acilen bu şikayetlerdeki haklılık payını ve reddedilen başvuruların pasaport meselesinden ibaret olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Pellé ise her ne kadar İsmet Paşa’yla iyi geçinmeye dikkat ediyorsa da kapitülasyonlarla kaybettiği ayrıcalıkların en azından bir kısmını amorti etmek istiyordu. Vergisini ödemiş Fransız tüccarların iş kaybından doğan alacaklarının hesabı ya da ödememiş olanların yükümlülüğünün ortadan kalkması gibi teknik maliye konularıyla sigorta şirketlerinin ve geçerliliği süren poliçelerin bankalara etkisi gibi finans konuları kolay çözümlenecek sorunlar değildi. Üstelik Ankara’yla haberleşme eskisi kadar seri olmuyor, her nedense Başbakan Rauf (Orbay) Bey soruları yanıtlamakta giderek daha ketum davranıyordu.

Tutankhamun lanet saçmaya devam ediyor

Normal koşullarda dikkat çekmeyecek bir haberdi ama 59 yaşındaki Amerikalı milyarder demir yolu işletmecisi George Jay Gould’un Fransa’da tatildeyken yüksek ateşten dolayı hayatını kaybetmesi, herkesi yakından ilgilendirdi. Çünkü Gould birkaç ay önce Mısır’a gitmiş ve Tutankhamun’un yeni bulunan mezarını gezmişti. Doktorların hastalığı teşhis edememesi üzerine bu ölüm de tıpkı bir ay önceki Lord Carnarvon’unki gibi Tutankhamun’un lanetiyle ilişkilendirildi. Lord Carnarvon mezarı keşfeden ekipteydi ve ‘’Firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.’’ bedduasını ilk okuyandı. Tutankhamun’un lanetine bağlanan şüpheli ölümler sonraki yıllarda da sürdü. Yüz yıl sonra mezar odasındaki öldürücü bakteriyel oluşumun saptanması için halen çalışılıyor ve her olasılık Mısır turizmine katkı sağlayacak film ve belgesellere konu olmaya devam ediyor.

Haftanın kronolojisi

15 Mayıs 1923

SSCB Komünist Parti lideri Vladimir Lenin, sağlık sorunlarından dolayı Kremlin’deki ofisinden tatil evine taşındı.

16 Mayıs 1923

• Lozan Konferansı’ndaki görüşmeler sürerken İsmet Paşa, kapitülasyonların kaldırılmasına dair önerisini gündeme getirdi.
• Mustafa Kemal Paşa Ramazan Bayramı nedeniyle halka ve orduya kutlama mesajı yayımladı.

19 Mayıs 1923

Lozan’da kapitülasyonlarla ilgili 28. madde İtilaf Devletleri tarafından kabul edildi.

20 Mayıs 1923

Atina’da iktidardaki İhtilal Komitesi ordu komutanlarıyla yaptığı toplantıda Trakya’da dış destek almadan Türklerle savaşa hazırlık kararı aldı. 21 Mayıs 1923 Dünyadaki sosyalist partileri bir araya getiren Hamburg’daki kongre başladı.