İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Pazar günü yaptığı açıklamada, “Ortadoğu’da büyüyen dehşet karşısında barış ve iki devletli çözüm ihtimalini canlı tutmak için harekete geçiyoruz. Bu, güvenli bir İsrail’in yanında yaşanabilir bir Filistin devleti anlamına geliyor” sözlerine yer verdi.
İsrail Başbakanı Netanyahu ise kararların “Hamas’ın korkunç terörünü ödüllendireceğini” savundu. ABD de adımlara güçlü bir şekilde karşı çıktı. ABD Başkanı Trump dün BM'de yaptığı açıklamada Filistin'i tanımanın 'Hamas'a büyük bir ödül' olacağını öne sürdü.
Filistin’i tanımak ne anlama geliyor?
BBC'ye göre Filistin, aynı anda hem var olan hem de olmayan bir devlet konumunda. Dünyanın büyük bölümünde diplomatik tanınırlığı var; yurtdışında temsilcilikleri bulunuyor ve Olimpiyatlar dahil birçok uluslararası spor organizasyonuna katılıyor.
Ancak İsrail’le süregelen ihtilaf nedeniyle uluslararası kabul görmüş sınırları, başkenti ve ordusu yok. 1990’larda imzalanan barış anlaşmalarının ardından kurulan Filistin yönetimi, İsrail’in Batı Şeria’daki askeri işgali nedeniyle toprakları ve halkı üzerinde tam yetkiye sahip değil. İsrail’in işgal gücü olduğu Gazze ise 7 Ekim'den beri yıkıcı bir savaşın ortasında.
Dolayısıyla tanıma kararı daha çok sembolik bir nitelik taşıyor. Fiilen sahadaki durumu değiştirmeyecek olsa da siyasi ve moral açıdan güçlü bir mesaj niteliğinde.
Eski İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de Temmuz ayında BM’de yaptığı konuşmada, “Britanya’nın iki devletli çözümü destekleme konusunda özel bir sorumluluğu var” diyerek bu sembolik yükümlülüğe dikkat çekmişti.
Tarihsel bağlar
Lammy o dönem 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’na da atıf yaptı. O dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un imzasını taşıyan deklarasyon, Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasına destek verirken, aynı zamanda “mevcut gayrimüslim toplumların medeni ve dini haklarına zarar verilmeyeceği” sözüyle birlikte yayınlanmıştı.
Buna rağmen, Balfour’un Filistinlilerin ulusal haklarına doğrudan bir atıf yapmadığını savunan İsrail yanlısı görüşler de uzun süredir dile getiriliyor.
İki devletli çözüm çıkmazda
1948’de İsrail’in kuruluşunun ardından, paralel bir Filistin devletinin kurulması çabaları defalarca başarısız oldu. Batı Şeria’daki İsrail yerleşimleri ve 1967 savaşından bu yana işgal altında tutulan Doğu Kudüs, uluslararası hukuka göre yasa dışı sayılmasına rağmen İsrail kontrolü altında bulunuyor.
Bugün “iki devletli çözüm” ifadesi, siyasetçilerin sık sık dile getirdiği ancak fiilen içi boşalmış bir slogan olarak değerlendiriliyor.
Kimler Filistin’i tanıyor?
Filistin halihazırda BM’nin 193 üyesinden yaklaşık %75’i tarafından tanınıyor. Örgütte “daimi gözlemci devlet” statüsüne sahip; bu da katılım hakkı verse de oy hakkı tanımıyor.
İngiltere ve Fransa’nın son kararlarıyla birlikte, BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden dördü artık Filistin’i tanımış oldu. Çin ve Rusya, Filistin’i 1988’de tanımıştı. Bu durum, ABD’yi İsrail’in yanında yalnız bırakıyor.
Washington, 1990’larda Filistin Yönetimi’ni tanımıştı. Ancak özellikle Donald Trump döneminde ABD politikası İsrail yanlısı bir çizgiye oturdu.
Neden şimdi?
Daha önceki İngiliz hükümetleri, Filistin’in tanınmasını barış sürecinin bir parçası ve “maksimum etki yaratacak” bir anda atılacak adım olarak değerlendirmişti. Ancak Gazze’deki insani felaket, İsrail’in askeri operasyonuna yönelik artan öfke ve Batı kamuoyundaki büyük fikir değişiklikleri birçok hükümeti harekete geçirdi.
Eylemlerini eşgüdümle açıklayan bu ülkeler, savaşın sona ermesi ve sonrasındaki siyasi sürece dair düşünceleri canlandırmayı hedefliyor.
ABD’nin karşı çıkışı
Trump yönetimi, tanıma adımına açıkça karşı çıkıyor. ABD’nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee, haziran ayında Washington’un artık Filistin devletinin kurulmasını desteklemediğini söyledi. Dışişleri Bakanı Marco Rubio ise tanıma girişimlerinin Hamas’ı “cesaretlendireceğini” savundu.
Rubio ayrıca bu adımın İsrail’i Batı Şeria’yı ilhak etmeye yönelteceğini, bunun da Gazze’de ateşkesi daha da zorlaştıracağını dile getirdi.
Oksijen'in notu: Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile 1975 yılından itibaren resmi ilişkilerini sürdüren Türkiye, 15 Kasım 1988'de sürgünde ilan edilen Filistin Devleti'ni ilk gün tanıyan ülkeler arasında yer almıştır.
Kaynak: Gazete Oksijen


