14 Mayıs'ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçmenler sadece kamuoyu yoklamalarının yanlış olduğunu kanıtlamakla kalmadı. Görünüşe göre, yirmi yıllık iktidarının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı yeniden seçme yolunda, geleneksel siyasi bilgeliği de altüst ettiler. Yıkıcı enflasyon, değer kaybeden para birimi, derinleşen yoksulluk ve eşitsizlikten ve en önemlisi yakın zamandaki bir depreme verilen feci tepkiden sorumlu bir iktidarın tartışmasız bir şekilde seçimde düşmanlıkla karşılaşması gerektiği düşünülür.
Bunu yaparken Erdoğan'ın destekçileri, gazeteciler ve siyasi analistler tarafından uzun süredir savunulan hukukun üstünlüğü, sivil özgürlükler, özgür bir basın ve üretken bir piyasa ekonomisinin herkes tarafından arzulanan evrensel değerler olduğu ve bunlardan mahrum bırakılan insanların zorunlu olarak rejim değişikliği isteyeceği varsayımını da çürütüyor.
Tehdit altında olduklarını düşünenlere hitap ediyorlar
Gerçekten de, onlarca yıllık baş döndürücü küreselleşmenin ardından, kurnaz politikacılar her yerde, ekonomideki, teknolojideki ve sosyal adetlerdeki amansız değişimler nedeniyle varlıklarının ve kimliklerinin tehdit altında olduğunu düşünen ve bu nedenle görkemli ve istikrarlı bir geçmişe karşı şiddetli bir nostalji besleyen birçok insana hitap ederek kötü sicillerinin üstesinden gelebileceklerini keşfettiler.
Analist Soner Çağaptay'ın Foreign Affairs'deki bir yazısında, "İş ve gıda fiyatları ya da özgürlükler gibi ekmek ve tereyağı konularını boş verin. Vatandaşlara Erdoğan'ı kucaklamaları söyleniyor çünkü o Türkiye'yi yeniden harika yapan inanılmaz bir lider" ifadelerini kullandı. Erdoğan bu dinamikten faydalanan en önde gelen lider olmaya bilir. Yanlış tasarlanmış ve korkunç bir şekilde uygulanmış neo-emperyalist bir savaş, Vladimir Putin'in, çoğu hala Sovyet imparatorluğunun dağılmasına ağıt yakan Ruslar arasındaki popülaritesini zar zor azalttı. Yönetimdeki bariz açıklar ve şeytanlaştırma gibi büyük hatalar da Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi önemli ölçüde zayıflatmadı.
Bu liderlerin vurdumduymazlığının en önemli nedenlerinden biri elbette medya üzerindeki hakimiyetleri. Erdoğan, Putin ve Modi tarafından neredeyse kusursuz bir şekilde uygulanan bu kontrol, geniş kitlelerin haber-analiz silolarına hapsedilmesine yardımcı oldu. Örneğin Hindistan'da yaşayanlar, Eylül ayındaki G-20 zirvesi için düzenlenen tantanayla etrafı çevrelenenler, Çağaptay'ın Türk vatandaşlarının sürekli olarak ülkelerinin büyük bir uluslararası güç olarak büyüyen statüsü ile ilgili haber bombardımanına tutulduklarını ifadelerinden bunu hatırlayacaklardır.
Kendi gerçeklerini yayınlıyorlar
Putin'in Rus medyası tarafından durmaksızın yayınlanan kendi gerçeklerinde Ukrayna'nın var olma hakkı yoktur. Şi Cinping'in daha yaygın bir şekilde aktarılan ve paylaşılan vizyonuna göre Tayvan her zaman Çin'e ait olmuştur. Yöneticilerin bu bilinçli gerçeklik yaratma durumu Batı'da da görülüyor. George W. Bush yönetiminin danışmanı 2004 yılında New York Times muhabirine artık bir imparatorluğuz ve hareket ettiğimizde kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz derken abartıyor olabilir. Ancak hiç kimse, Fox News ve daha da sağcı medyanın yardımıyla, ABD'nin eski Başkanı Donald Trump kadar ciddiye almadı.
Trump ve Erdoğan'ın başarısı, bir zamanlar eşsiz bir jeopolitik güce ve prestije sahip olan ülkelerdeki çoğunluk nüfusun, ekonomik ve kültürel küreselleşmenin eşitsiz süreçleri tarafından nasıl hor görüldüğünü ve marjinalleştirildiğini hissettiğinin altını çiziyor. Bu demagoglar, rakiplerinin aksine, geçmişteki ihtişamı yeniden kazanma projelerinin bireysel aşağılanma ve intikamcı duygularından kaynaklanması nedeniyle gelişti.
Dahası, birçok ülkede siyasetin Erdoğanlaştırılması geri döndürülemez görünüyor. Geçen hafta düzenlenen ilk Ulusal Muhafazakârlık Konferansı'nda konuşmacıların beyaz kültürü ve Hıristiyanlığı kutlayıp liberal küresel elitlere, çok kültürlülüğe ve göçe karşı atıp tuttukları ve bunları ulusal büyüklüğün önündeki engeller olarak tanımladıkları İngiltere'den daha batıya bakmaya gerek yok. Bu aşırı sağcı toplantıdaki konuşmacılar arasında Başbakan Rishi Sunak'ın kabinesinin üst düzey üyelerinin de yer alması rahatsız edici ancak şaşırtıcı değil.
Ekonomik küreselleşmenin yerini milliyetçi söylemler aldı
Aşırı sağcıların intikam ve kurtuluş fantezilerine yönelik eğilim hızlanırken, ekonomik küreselleşme çöktüğünde onu destekleyen bilişsel ve etik çerçevelerin de çöktüğünü kabul etmenin zamanı geldi. Özellikle bir dönem jeopolitik ve kültürel hegemonyanın tadını çıkarmış ülkelerde bunların yerini alan şey, güç ve ihtişamın nasıl kaybedildiğine, uluslar arasındaki çatışma ve rekabetin yoğunlaştığı bir dünyada bunların nasıl geri kazanılabileceğine dair çok sayıda milliyetçi söylem oldu. Bu yeni küresel durumla nasıl mücadele edileceğini belirlemek elbette daha zor. Ancak bunun alternatifi, performansın tek başına önemli olduğuna körü körüne inanmaya devam etmek ve sonra da açıkça yıkıcı demagoglar seçimleri kazandığında tekrar tekrar şok olmaktır.
Bloomberg Opinion köşe yazarı olan Pankaj Mishra Age of Anger: A History of the Present (Öfke Çağı: Günümüzün Tarihi), From the Ruins of Empire: The Intellectuals Who Remade Asia (İmparatorluğun Yıkıntılarından: Asya'yı Yeniden Yaratan Entelektüeller) ve Temptations of the West: How to Be Modern in India, Pakistan, Tibet and Beyond (Batı'nın Ayartmaları: Hindistan, Pakistan, Tibet ve Ötesinde Nasıl Modern Olunur?) adlı kitapların yazarıdır.