01 Haziran 2025, Pazar
Abone Ol Giriş yap
Haber Giriş: 04.05.2025 16:09 | Son Güncelleme: 04.05.2025 16:34

Buda’nın mücevherleri satışa çıkıyor: Miras mı, mülkiyet mi?

Buda’nın kalıntılarıyla ilişkilendirilen 1800 parçalık mücevher koleksiyonu, 1898’de Hindistan’da bulunmuştu. Şimdi Sotheby’s Hong Kong’da açık artırmaya çıkıyor. Satış, kültürel miras ve sömürgecilik tartışmalarını yeniden alevlendirdi
Buda’nın mücevherleri satışa çıkıyor: Miras mı, mülkiyet mi?
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült
email [#52C1F5] Created with Sketch. Her gün aynı saatte, en önemli gelişmeler e-posta kutunda! Şimdi ücretsiz üye ol, gündemi kaçırma!

Modern arkeoloji tarihinin en etkileyici keşiflerinden biri olarak tanımlanan ve Buda’nın fiziksel kalıntılarıyla bağlantılı olduğu düşünülen göz kamaştırıcı bir mücevher koleksiyonu, Hong Kong’daki Sotheby’s müzayede evinde açık artırmaya çıkacak.

Yaklaşık 1800 parçadan oluşan bu değerli koleksiyon, 1898 yılında Hindistan’ın kuzeyindeki Piprahwa bölgesinde, bir stupa kazısı sırasında keşfedilmişti.

Buda'nın satışa çıkan müchevherleri (Fotoğraf: Sotheby’s)

 

İngiliz arazi yöneticisi William Claxton Peppé tarafından yürütülen kazıda, inciler, yakutlar, topazlar, safirler ve işçiliği dikkat çeken altın levhalarla birlikte bir de yazıtlı bir çömlek bulunmuştu. Bu çömlek, içindeki kemik parçalarının doğrudan Buda’ya ait olduğunu belirtiyordu.

Keşif, o dönemde dünya çapında büyük yankı uyandırmış ve kalıntılar hem arkeolojik hem de dini açıdan büyük önem kazanmıştı.

Sotheby’s Asya Başkanı Nicolas Chow, koleksiyonun “tüm zamanların en olağanüstü arkeolojik buluntularından biri” olduğunu söylerken, mücevherlerin son yüzyılda büyük oranda gözlerden uzak, özel bir İngiliz koleksiyonunda saklandığını ifade etti.

Bağış seçeneği araştırıldı ama...

Mücevherlerin günümüzdeki sahiplerinden biri olan Chris Peppé, bu hazinelerin büyük-büyükbabası William Peppé tarafından keşfedildiğini ve o zamandan bu yana aile içinde el değiştirdiğini belirtiyor.

BBC’ye verdiği demeçte, “Bu kalıntıları tapınaklara ya da müzelere bağışlamayı düşündük ama her biri kendi içinde karmaşık sorunlar barındırıyordu” dedi. Bu nedenle bir müzayede düzenlemenin “en adil ve şeffaf yöntem” olduğuna inandıklarını söyledi.

Peppé ayrıca, mücevherlerin kutsal beden kalıntısı olmadığını belirtiyor. Ona göre, ziyaret ettiği Budist manastırlarda hiç kimse bu parçaları “bedensel relikler” olarak görmüyor. Batılı üniversitelerde görev yapan bazı Budist akademisyenlerin bu görüşe karşı çıkmasına rağmen, bu tutumun Budistler arasında genel kabul görmediğini savunuyor.

Ticaretleştirilen kutsallık mı?

Ancak bu görüşe karşı çıkanlar da var. Aralarında Thompson ve Cheong’un da bulunduğu bazı akademisyenler, bu tür kutsal kalıntıların satışa sunulmasının, onları sömürge döneminde yaşandığı gibi ticari nesnelere indirgediğini öne sürüyor.

Eleştirmenler, Sotheby’s müzayedesinin bu kutsal materyalleri “Avrupalıların ilgisini çeken nesneler” olarak tanımlayarak onları külleri ve kemik parçalarıyla olan manevi bağlarından kopardığını savunuyor.

Bu tartışmalar, daha önce Britanya tarafından el konulan ve bugün hala Kraliyet Mücevherleri arasında bulunan Koh-i-Noor elması gibi örnekleri de gündeme getiriyor. Pek çok Hintli için Koh-i-Noor, sömürge döneminin sembolik olarak en değerli “çalınmış hazinesi” olarak görülüyor.

Bu bağlamda, bazıları “Sırada Buda’nın mücevherleri mi var?” sorusunu gündeme getiriyor.

Devletlerin rolü

Delhi merkezli sanat tarihçisi ve akademisyen Kavita Singh Ahuja da bazı diğer meslektaşları gibi bu tür benzersiz ve kutsal kültürel kalıntıların özel kişilerin değil, devletlerin ilgisini hak ettiğini savunuyor:

“Böylesine nadir ve kutsal kalıntılar, bir ülkenin kültürel tarihini tanımlayan unsurlar arasında yer alır. Bu nedenle istisnai devlet müdahalesini hak eder”