29 Mart 2024, Cuma
Haber Giriş: 15.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Facebook’un günahları

Dünyanın en büyük sosyal platformu, modern toplum için tehdit olarak görüldüğü günlerden mücadele edilmesi gereken bir düşman olarak tanımlanacağı zamanlara doğru koşar adım ilerliyor. Peki Facebook’a bu öfke neden büyüyor, işte yanıtları...
Facebook’un günahları
Umut Alphan
Tanımadığımız biri bir gün kapımızı çalıp adımız soyadımız, telefon numaramız, hangi okuldan mezun olduğumuz gibi basit kişisel bilgilerimizi istese, yüksek ihtimalle kapıyı hızla kapatıp bir yerlere telefon açarız. Ciddi bir tehdit olarak algıladığımız bu durum mavi renge boyanmış bir ekranda karşımıza çıktığında ise sorulara sorgusuz sualsiz cevap veririz.  Milyarlarca insan aynen böyle yaptı ve bu masum bilgilerle başlayan veri toplama işlemi, bir gün karşımıza seçim sonuçlarını bile yönlendirebilecek bir güç olarak çıktığında iş işten geçmişti. Çünkü insanlık çoktan bu mavi ekranın bağımlısı olmuştu.  Birkaç internet hizmeti birkaç saat kesintiye uğradığında felç olan bir dünya... 10 yıl önce üzerine distopik bir hikaye yazılabilecek olan bu cümle, bugün yaşadığımız hayatın gerçeği.  Gördüğü yoğun ilginin yanı sıra o birkaç internet hizmetini de bünyesine katarak 17 yılda canlı bir organizma gibi devasa şekilde büyüyen platform bugün bir devlet kadar gelire sahip. Artık 30’larının sonunda olan kurucusu da kimi zaman devlet başkanı muamelesi görüyor.  Ama son dönemde işler eskisi gibi ilerlemiyor. İnternetin uslu çocuğu olarak başladığı yolculuğunda boyundan büyük işlere kalkışması, mavinin sempatisine dünya çapında gölge düşürdü. Facebook modern toplum için tehdit olarak görüldüğü günlerden, mücadele edilmesi gereken bir düşman olarak tanımlanacağı zamanlara doğru hızla ilerliyor. “İşler bu noktaya nasıl geldi?” sorusunun yanıtı ise Mark Zuckerberg’in aklındakilerde ve Facebook’un kapılarının ardında gizli. Gelin şimdi biraz o kapıları aralayalım... Facebook’un toplumlar için bir tehdit olduğu ve veri güvenliğini ihlal ettiği tartışmaları aslında yeni başlamadı. The New York Times yazarları Sheera Frenkel ve Cecilia Kang’ın bu yaz yayımladığı “Çirkin Gerçek” adlı kitapta, Facebook mühendislerinin kişisel çıkarları için kullanıcı verilerini nasıl kullandığından şirket içindeki güç kavgalarına kadar çok sayıda konu ortaya saçılmıştı. Mevzuyu alevlendiren ise Facebook’un eski ürün müdürü Frances Haugen’in şirket içi yazışmaları ifşa etmesi oldu. The Wall Street Journal’da yayımlanan belgeler, Facebook’un gençlere zarar verdiği yönündeki raporları sümenaltı etmesinden, bir kesime ayrıcalıklı muamele ettiğine dair bir dizi skandalı ortaya çıkardı.  1- Kullanıcıların eşit şartlarda konuşmasına izin verdiğini öne süren Facebook, yüksek profilli kullanıcıları bu kuralların tamamından muaf tutan bir sistem kurdu. Belgelere göre, bugün hala milyonlarca VIP kullanıcı normal algoritmanın engellerinden korunuyor. Birçoğu taciz ve şiddete teşvik eden paylaşımlar yaparak bu ayrıcalığı kötüye kullanıyor.  2- Facebook’un sahibi olduğu Instagram’ın özellikle genç kızlar için zararlı olduğu defalarca tespit edildi. Bu araştırmalar ya kamuoyuna açıklanmadı ya da gelen tepkiler önemsenmedi. Şirket  ısrarla etkilerin yaygın olmadığını, gerçek hayatta da benzer durumların yaşandığını savundu.  3- 2018’de algoritmada değişiklik yapılırken amaç arkadaşlar ve aileler arasındaki etkileşimi artırmaktı. Ancak çalışanlar bu değişikliğin ters etki yarattığı konusunda Zuckerberg’i uyardı. Her zaman olduğu gibi kulaklarını tıkayan Zuckerberg düzeltme yapmaya direndi. Sonuç olarak Facebook sinirlerin daha da gerildiği bir ortama dönüştü.  4- Belgelere göre Orta Doğu’daki insan tacirleri de Etiyopya’daki silahlı gruplar da platformu kendi çıkarları için kullanıyor. Facebook moderatörleri şüpheli gördükleri durumları yönetime bildiriyor. Ancak şirket bu uyarılara karşı anlamlı bir tavır göstermiyor.  5- Zuckerberg mart ayında iddialı bir hedef koyarak, 50 milyon ABD’linin aşılanmasında pay sahibi olmak istedi. Çalışanlar ise Facebook’ta aşı karşıtı gönderilerin üstünlüğü konusunda patronlarını uyardı. Zuckerberg ise büyük iddiasını baltalayan paylaşımlara karşı pek de bir şey yapmadı. Asgari düzeydeki çabalar, sonunda Facebook’u Dünya Sağlık Örgütü’nün bile korkulu rüyası haline getirdi. 6- Snapchat, TikTok gibi platformların hızlı büyüyüşünden endişelenen ve genç kullanıcılarının sayısı iki yılda yüzde 19 düşen Facebook, geleceğin gençlerini bünyesine katabilmek için planlar yapmaya başladı. 10 ila 12 yaş grubunu izlemek için bir ekip oluşturuldu, onlara özel daha fazla ürün yaratmak adına 3 yıllık hedefler koydu. Plan, çocukları işe almayı da kapsıyor. 
Zuckerberg dijital çağın imparatorlarından biri. Cumhurbaşkanları tarafından birinci derece protokolle ağırlanıyor, ABD yönetiminde üst düzey bir isimmiş gibi Kongre’de ifade veriyor.
Zuckerberg dijital çağın imparatorlarından biri. Cumhurbaşkanları tarafından birinci derece protokolle ağırlanıyor, ABD yönetiminde üst düzey bir isimmiş gibi Kongre’de ifade veriyor.
7- The Wall Street Journal’ın belgeler üzerinde yaptığı inceleme, Facebook’un personel sayısının halka açıldığı 2012’den bu yana yüzde 38 arttığını gösteriyor. Artışın departmanlara göre analizinde ise ortaya ilginç bir tablo çıkıyor. En hızlı büyüme, kullanıcı tabanını genişletmek ve etkinlik analizi yapmakla görevli ekiplerde. Başta tekel davaları olmak üzere pek çok hukuki sorunla karşılaşıldığı için hukuk ekibi de hızlı büyüyenlerden. Ürünleri, reklamları ve pazarlamayı denetleyen birimler de Facebook’un genelinden çok daha süratle büyümüş. Büyümelerde veri güvenliği ya da gençleri koruyacak önlemler yerine gelir ve kullanıcı sayısının odağa alındığı açıkça görülüyor. 

Sıfır noktası Cambridge

Frances Haugen’in ifşaatıyla ortaya çıkan acı gerçekler, Zuckerberg’in yıllardır süregelen kararlı politikalarının bir sonucu. Her şeyin başlangıç noktası ise hala Facebook’un en büyük skandalı olarak anılan Cambridge Analytica sızıntısı.  2018’de ortaya çıkan skandal, 50 milyon Facebook kullanıcısına ait bilgilerin iki yıl önce ABD’deki seçimlerde ve İngiltere’deki Brexit oylamasında kullanıldığına işaret ediyordu. “Veriler çalındı mı, yoksa Facebook mu sattı?” tartışmaları sırasında, Cambridge Analytica’nın CEO’su Alexander Nix İngiliz televizyon kanalı Channel 4 News’ün kameralarına farkında olmadan Trump’ın kampanyasında aktif rol oynadıklarını itiraf etti. Tartışmanın yarattığı sis dağıldığında anlaşıldı ki veriler ne çalınmış ne de satılmıştı. Ama sızıntıya kapıyı açan Facebook’un bizzat kendisiydi.  Facebook Nisan 2010’da uygulama geliştiricilerinin, elindeki verilere ulaşmasına imkan tanıyan Open Graph API’yi tanıttı. Açılımı “uygulama programlama arayüzü” olan API, yazılımcıların Facebook’un devasa veritabanına erişebilmesini sağladı. Amaç aslında son derece masumaneydi. Yazılımcılar bu verilerle kullanıcıların daha da ilgisini çekebilecek uygulamalar geliştirecekti. Ancak kodlarda Facebook’un o sırada farkında olmadığı bir problem vardı. Geliştiriciler sadece hedefledikleri kullanıcıların değil, arkadaşlarının verilerine de erişebildi. Üzerine bir grup kullanıcıya bir “kişilik testi” sunuldu, üstelik katılanlara karşılığında ödeme de yapıldı.  İşte bu testte alınan cevaplar seçim sonuçlarını etkilemek için kullanılan bir veri yığınına dönüştü. Benzer bir API’yi Facebook üzerinde kullanan Obama’nın kampanyası o dönemde çok takdir edilmişti. Tabii kimsenin sızıntılarından o sırada haberi yoktu.

Hukukla başı hep dertte

Cambridge Analytica skandalının patlamasından sonraki süreç Mark Zuckerberg’i oldukça yordu. Mart 2018’de ABD Senatosu’nda 44 senatörün önünde hesap veren Zuckerberg, veri sızıntısına karşı yeteri kadar önlem almadıklarını kabul ederek “Bu büyük bir hataydı. Benim hatamdı ve özür dilerim” dedi. Hemen ardından ABD Temsilciler Meclisi üyelerinin karşısına çıkarak bir kez daha savunma yaptı.  Skandaldan etkilenen kullanıcı sayısının 87 milyon olduğunun ortaya çıkmasının ardından ABD Federal Ticaret Komisyonu Facebook’a 5 milyar dolar ceza kesti. ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu da şirkete 100 milyon dolar ceza verdi.  Avrupa Birliği Whatsapp’in satın alma sürecinde yanıltıcı bilgiler verdiği gerekçesiyle 110 milyon euro’luk cezaya hükmederken, İngiltere Bilgi Komisyonu Ofisi’de 500 bin pound’luk fatura çıkardı. Facebook hakkındaki en büyük dava ise Avustralya’da hala devam ediyor. “Veri hırsızlığı” iddiasıyla yürütülen davanın maddi boyutu 529 milyar dolar. Haziran 2019’da ABD Federal Ticaret Komisyonu 2019’da Facebook hakkında bir antitröst soruşturması başlattı. Eylülde ABD’de 8 eyaletin başsavcısı Facebook’u soruşturduklarını açıkladı. Bir ay sonra ise ABD Adalet Bakanlığı’nın bir antitröst soruşturması başlattığının haberi duyuldu. 

Günah keçisi mi?

Her tartışmada olduğu gibi bu polemiğin de iki tarafı var. Diğer grup Zuckerberg’in günah keçisi ilan edildiğini ve modern toplumdaki problemlerin tek sorumlusu olarak Facebook’u adres göstermenin haksızlık olduğunu savunuyor. Bu gruba göre Facebook aslında kullanıcılarının aynası. Hoşumuza gitmeyen bu uğultu, sonuçta tek tek bireylerin görüşlerinin bir araya gelmesinden oluşuyor. Keşke bu görüşe katılabilseydik, belki o zaman problemleri çözmek daha kolay olurdu. Ancak işin aslı öyle değil. Facebook’un istediği görüşleri nasıl öne çıkarıp istemediklerini geri plana ittiğini, Zuckerberg’in kendi ağzından çıkan cümlelerden biliyoruz. Zuckerberg’in Elysee Sarayı’nda görüştüğü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “Nefrete teşvik eden içerikleri 24 saat içinde kaldırın” çağrısına verdiği yanıt, adeta bir itiraf gibi: “İçeriği olduğu gibi bırakıp etkisinin sınırlı olmasını sağlayabiliriz. Herkes istediğini yayınlar ama bunlar ortalıkta görünmez.”

Kısa bir tarihçe

Harvard Üniversitesi öğrencisi Mark Zuckerberg, Dustin Moskovitz, Eduardo Severin ve Chris Hughes tarafından 4 Şubat 2004’te kuruldu. Başta Harvard ve Columbia öğrencileri için bir sosyal ağ olarak planlanıyordu. İlk yatırımını 500 bin dolarla 2004’te aldı. Eylül 2004’te meşhur “Facebook duvarı” devreye girdi. Aynı yılın sonunda 1 milyon kullanıcıya ulaşmıştı. 2005’te 13 milyon dolarlık ikinci yatırım geldi. Kısa sürede önce Boston’daki üniversitelerin tamamına ardından tüm Ivy Ligi okullarına ve liselere yayıldı. 11 Eylül 2006’da e-posta doğrulaması şartıyla 13 yaş üstü herkesi üye olarak kabul etmeye başladı. Sadece iki ay sonra üye sayısı 12 milyona ulaştı. Kullanıcı havuzu hızla büyüyen platform 2010’a geldiğinde 500 milyon üyeye sahipti. Nisan 2012’de Instagram’ı satın aldı ve şirketin değerini 102.4 milyar olarak belirleyen ilk halka arz da peşi sıra geldi.  Şubat 2014’te bir satın alma daha gerçekleşti ve Whatsapp da Facebook bünyesine katıldı. Aynı yıl Oculus’u da alan imparatorluk, bugünkü sınırlarına ulaştı. 

Ve kesintiler

4 Ekim 2021’de Facebook, Instagram, Whatsapp ve Oculus’un hizmet verememesine neden olan kesinti dünyada büyük panik yarattı. Bazı kullanıcıların “Ailemle yıllar sonra konuşmak zorunda kaldım” diye özetlediği durum karşısında yüz milyonlarca insan kendisini çaresiz etti. Ancak Facebook’un 17 yıllık tarihinde benzer, hatta daha da büyük çok sayıda kesinti var. 
  • 31 Temmuz 2007’deki kesinti, mühendislerin planlı çalışmasının ürünüydü. Bir sorun vardı, düzeltmek istiyorlardı ve o zamanlar 100 milyondan az kullanıcısı olan siteyi bir süreliğine kapatmak büyük bir problem yaratmamıştı. 
  • 24 Eylül 2010’da ağ sorunları nedeniyle yaklaşık 2 saatlik bir kesinti yaşandı. Sitenin çevrim dışı hale getirilmesiyle sorun düzeldi. 
  • 21 Ekim 2014’te farklı bir problem yaşandı. Siteye giriş yapılabiliyordu fakat kullanıcılar 4 saatten uzun bir müddet durum güncellemesi yapamadı. 
  • 19 Haziran 2014’te 31 dakikalık bir kesinti yaşandı. Facebook’a ulaşamayan kullanıcılar twitter ve Google+’taki etkinlikleri olağandışı bir şekilde artırdı. 
  • 1 Ağustos 2014’te sunucu hatası nedeniyle 1 saat 40 dakikalık bir kesinti gerçekleşti. 
  • 27 Ocak 2015’te 50 dakikalığına ortadan kaybolduğunda, sebebi sistemsel çalışmalardı.

Mavi, çünkü renk körü

New York’ta büyüyen 37 yaşındaki Mark Zuckerberg ilk yıllarındaki cüretkarlığını bir kenara bırakıp üst düzey bir diplomasi becerisi edinmeyi başararak bugünlere geldi. Özel hayatı hakkında çok fazla şey bilinmiyor. “Dünyayı daha açık hale getirmek” gibi bir düstura sahip olduğunu söylese de Facebook sayfasında kendisiyle ilgili birçok detayı gizli tutuyor. Tanıyanlara göre oldukça utangaç bir kişilik. Basınla konuşmayı sevmiyor. Arkadaşları ve iş arkadaşları ona “Zuck” diye hitap ediyor. Kırmızı-yeşil renk körü, Facebook’un mavi rengin hakim olduğu sade tasarımının altında da onun bu dezavantajı yatıyor. Eski iş arkadaşlarına göre ister kullanıcı sayısı ister dolarlardan bahsetsin, “milyarları” hiç ağzından düşürmeyen biri.

Herkesin hedefinde

2021 Nobel Barış Ödülü’nü kazanan iki isimden biri olan Filipinli gazeteci Maria Ressa, ilk röportajında Facebook’u eleştirdi. Platformu taraflı olmakla suçlayan Ressa “Facebook’un algoritması gerçekleri aktarmak yerine öfke ve nefrete bağlı yalanlar silsilesini öne çıkarıyor” dedi. 2007’de Facebook’tan ayrılan platformun kurucularından Chris Hughes, Zuckerberg”i “tık uğruna güvenlik ve nezaketi kurban etmekle” suçlayarak “Artık yaptığı yanlışları düzeltemez, bunu ancak hükümetimiz yapabilir” görüşünü savundu.  İngiliz The Guardian gazetesinin köşe yazarlarından Jonathan Freedland’e göre Facebook tıpkı sigara endüstrilerine benziyor. Kendi sebep olduğu zararı durdurmak için güvenilemez. 1960’larda sigara üreticilerinin yaptığı gibi kendisiyle ilgili olumsuz kanıtları saklıyor, hatta kamuoyunu yanıltmak için tam tersi bilgiler veriyor.  Şirketin eski veri bilimcisi Sophie Zhang ise son darbeyi vuran isim. CNN’e verdiği mülakatta “Facebook’ta çalıştıktan sonra ellerim kana bulanmış gibi hissettim” diyen Zhang, tanıklık etmesinin istenmesi halinde ABD Kongresi’nde ifade vermek istediğini söylüyor.

Her taşın altında

Bağımlılık: 2011’de yapılan World Unplugged araştırması, sosyal medyayı bırakmanın, sigarayı ya da alkolü bırakmakla eş değer olduğunu ileri sürüyor. İntihar: Araştırma yapanların ilk başvurduğu kaynaklardan. Boşanma: İngiltere’de 2009’da yapılan araştırmaya göre, boşanma dilekçelerinin yüzde 20’sinde  Facebook’a atıf var.  Stres: Edinburgh Napier Üniversitesi’nden psikologlar, yaptıkları araştırma sonunda Facebook’un kullanıcıların hayatına stres kattığı sonucuna vardı. Dezenformasyon: Kullanıcıların ilgisini çekmeyi odağına alan Facebook algoritmaları, kaçınılmaz olarak sansasyonel içerikleri öne çıkardı. Bu da başta koronavirüs aşıları olmak üzere pek çok konuda yalan haberlerin yaygın dolaşımına yol açtı.  Facebook’un zararlı içeriklerine dair tablo o kadar uzun ki, yazmaya sayfalar yetmez. Şiddet, savaş suçları, anoreksiya yanlılarına seslerini duyurma imkanı verilmesi, mafyatik grupların sayfaları, troller, tecavüzü yücelten içerikler, çocuk istismarı, kadınların metalaştırılması ve ırkçılık bunlardan sadece bazıları.