Bir İtalyan, bir Ukraynalı ve bir İngiliz’in Berlin’de yemek yediğini düşünün. Üçü de bir restoranda yemek sipariş verebilir ancak içlerinden sadece İtalyan olan Almanya’da vize almadan süresiz olarak kalabilir, Berlin belediye başkanlığı seçimlerinde oy kullanabilir veya Alman sağlık hizmetinden tam olarak yararlanabilir. Bu üç arkadaşın hepsi Avrupalı olsa da yalnızca İtalyan Avrupa vatandaşıdır ki bu da ona diğer ikisinden esirgenen hak ve avantajlar sağlar. Şöyle bir fikrim var: Avrupa vatandaşlığı, Avrupa Birliği’nin parçası olmayan ülkelerin vatandaşlarına da genişletilebilir mi?
Bir AB ülkesinin vatandaşı olan herkese otomatik olarak verilen Avrupa vatandaşlığı, ulusal vatandaşlığa ek ve paralel bir hak. Sahiplerine, AB topraklarında geçerli olan sınırlı ancak anlamlı bir dizi hak ve avantaj sağlıyor. Bunlardan en önemlilerinden bazıları herhangi bir yerde ikamet etme, çalışma ve sosyal güvenliğe erişim hakkı. Belediye seçimlerinde oy kullanma veya aday olma gibi bazı siyasi haklar da içeriyor. AB’nin temel haklar sözleşmesiyle garanti altına alınan haklar da koruma sağlıyor.
AB zaten genişlemeyi tartışıyor
Evet, Avrupa vatandaşlığı şu anda yalnızca AB üyesi devletlerin vatandaşlarına veriliyor. Ancak durumun böyle kalması için hiçbir neden yok. Bugün, birliğin üye sayısının 27 ülkeden nihai olarak 35’e çıkması yolunda hararetli bir tartışma var. Ukrayna ve Moldova, katılım müzakerelerine başlamak için yeşil ışık almak üzereyken, Batı Balkanlar’a katılım sürecini hızlandırma sözü veriliyor. Ancak üyelik sürecin tamamlanması en az on yıl alıyor.
Bu yolda atılacak ilk ve en kolay adım, eninde sonunda AB’ye katılacak olan ülkelerin vatandaşlarının entegrasyonu olacaktır. İkinci adım, Birleşik Krallık veya Türkiye gibi, birliğe katılmak istemeyen veya katılma ihtimali zayıf olan ülkeleri içerebilir
Avrupa Birliği ülkeleri entegre etmeden önce insanları entegre edemez mi? Ukrayna, Moldova veya Arnavutluk vatandaşları, ülkelerinin AB’ye katılım sürecini tamamlamasını beklerken Avrupa vatandaşlığı alamazlar mı? Peki bu Britanya ile yenilenen bir ortaklık için bir model olabilir mi? Belki bir gün Türkiye’yle?
Avrupa vatandaşlığı kavramının temsil ettiği yenilik, çoğu zaman yeterince takdir görmüyor. Geleneksel uluslararası anlaşmalarda her zaman hükümetler ve ülkeler merkezde yer alır: Örneğin iki ülke ararsındaki anlaşma nedeniyle bir Meksikalı ABD ile gümrüksüz ticaretten yararlanabilir. Anlaşmanın faydaları, doğası gereği Meksikalı veya ABD’li olma şartına bağlıdır.
Oysa Avrupa vatandaşlığıyla elde edilen faydalar doğrudan kişinin kim olduğuna bakılarak tanımlanıyor: Avrupa Birliği vatandaşı. Bu kişinin ulusal devletinin AB üyesi olmasının veya bu resimde yer almasının hiçbir mantıksal zorunluluğu yok.
İngiltere örneği
Prensip olarak, dünyanın dört bir yanından bireylerin belirli koşulları karşıladığını ve buna paralel ve tamamlayıcı bir vatandaşlık biçimi olarak kendilerine (örneğin siyasi zulüm gören insanlara) Avrupa vatandaşlığı teklif edildiğini hayal etmek mümkün. Birleşik Krallık, İngiliz Milletler Topluluğu vatandaşlığı konusunda da benzer bir fikre doğru adım adım ilerledi. Ancak bu, seyahat özgürlüğü gibi bir noktada kaldı ve Britanya monarşisini devletin başı olarak dayatacak kadar müdahaleciydi. İmparatorlukla doğrudan bağlantılı ve sınırlıydı. Bu tür bir Avrupa milletler topluluğunun ilk adımı olarak daha geniş Avrupa bölgesini ortak bir aidiyet duygusu ve sınırlı da olsa ortak bir fayda etrafında güvence altına olabilir. Başka bir deyişle “ortak vatandaşlık” sunulabilir.
Aday ülkelerle başlanabilir
İlk ve en kolay adım, eninde sonunda AB’ye katılacak olan ülkelerin vatandaşlanın entegrasyonu olacaktır. İkinci adım, Birleşik Krallık veya Türkiye gibi, katılmak istemeyen veya katılma ihtimali zayıf olan ülkeleri içerebilir. Üçüncü ve daha iddialı bir adım ise Avrupa vatandaşlığının sınırlarını sorgulamak olabilir: Bu da mesela Güney Akdeniz vatandaşlarını da kapsayacak şekilde genişletilebilir mi?
Daha geniş bir bölgede yaşayanlara tamamlayıcı bir vatandaşlık verilmesi başta önemsiz görünebilir. Ancak günümüzdeki çatışmalarının en son teknolojiyi eski fikirlerle nasıl birleştirdiğini düşünün. Ulus, bölge veya vatandaşlık gibi kavramları bozmak, günümüzün uluslararası çatışmalarının kalbine inmek anlamına gelecektir. Avrupa’da bir Silikon Vadisi veya Çin’in üretim merkezi Shenzhen eyaleti gibi bir yer bulunmasa da kıta aslında ne ABD’nin ne de Çin’in yarışabileceği bir siyasi yenilik laboratuvarı. Avrupa, insanlığı düşman ulus devletlerdeki ayrılığın ötesine ilerletmek adına dünyanın tek girişimi. Savaş Avrupa kıtasına ve Akdeniz’e geri dönerken, AB’nin rolü diğer büyük güçleri taklit etmekten çok, büyük güç rekabetinin ötesinde bir yol göstermek olabilir. Berlin’de buluşan İtalyan, İngiliz ve Ukraynalının haklarının eşitlenmesi ve belki de Türkiye ve Tunus’tan arkadaşlarının da partiye davet edilmesi, mütevazı ama önemli bir başlangıç noktası olacaktır.