Direniş ekseni tarafından İsrail ve ABD'ye karşı başlatılan savaş, tarihte ilk kez devlet dışı aktörlerden oluşan bir koalisyonun toplu olarak başka bir devlet dışı aktörü, yani Hamas'ı savunması anlamına geliyor. İran'ın başını çektiği bu eksende Suriyeli savaşçılar, Filistinli gruplar Hamas ve İslami Cihat, Lübnan Hizbullah'ı, Irak Halk Seferberlik Güçleri (HSG) ve Yemen'deki Husiler ya da resmi adıyla Ensarullah yer alıyor. Son üç aydır bu gruplar Filistinli müttefiklerini desteklemek için İsrail ve ABD hedeflerine saldırılar düzenleyerek inisiyatifi ele aldılar.
Ancak ABD, İngiltere ve İsrail bu grupların kendilerine ait amaçları ve çıkarları olduğunu kabul etmek yerine, onları tehdit edilebileceklerine ve bombalanarak boyun eğdirilebileceklerine inandıkları, İran'ın vekillerinden oluşan uluslar ötesi bir ağa indirgemeye devam ediyor. Ancak bu tavır, eksenin altında yatan dinamiklerin ve üyelerinin sarsılmaz birliğinin temelden yanlış anlaşıldığı anlamına geliyor. Bu durum da Batılı güçlerin bölgeye müdahalesini daha maliyetli hale getirebilir.
Ortak bir tehditle mücadele etmek için benzer düşünen devletler tarafından uzun vadeli taahhütler olmaksızın geçici olarak oluşturulan geleneksel batı koalisyonlarının aksine, direniş ekseni bir savaş koalisyonuna dönüşen kalıcı bir ittifak olarak başladı. Başlangıcından bu yana, çekirdek üyeleri birbirine bağlayan şey, İsrail'e karşı koymak için karşılıklı askeri ve siyasi destek sağlamaktı. İran Hizbullah, Hamas ve diğer Filistinli gruplara uzun süredir askeri ve mali destek sağlarken, Suriye de topraklarını Hizbullah için güvenli bir ikmal yolu ve Hamas liderleri için güvenli bir sığınak olarak sundu. Hizbullah ise Hamas'a bomba ve tünel yapımı uzmanlığı da dahil olmak üzere teknik ve askeri eğitim sağladı ve İran ile birlikte Batı Şeria ve Gazze'ye silah üretim teknolojisi kaçırdı.
Eksene son katılan Husiler
Bu eksen 2013 yılında Suriye devletini desteklemek üzere ilk savaş koalisyonunu kurdu. Hizbullah bu savaşa resmen müdahil oldu ve İran'ı Devrim Muhafızlarını Suriye'ye konuşlandırmaya ikna ederken, yeni kurulan HSG de aynı şeyi yaparak ekseni daha da genişletti. Koalisyonun Suriye'deki rolünün yanı sıra, İran ve Hizbullah 2014 yılında Irak'a doğrudan müdahale ederek IŞİD ile mücadelede HSG'ye yardımcı oldu. Eksene son olarak Husiler eklendi. 2015'te Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyona karşı başlattıkları savaşta İran'dan askeri ve siyasi destek, bazı haberlere göre de Hizbullah'tan askeri eğitim aldılar.
İki ortak hedefleri var
Ekseni böylesine uyumlu ve dayanıklı bir ittifak haline getiren şey, köklü ideolojik dayanakları ve ortak stratejik hedefleri oldu. Tüm aktörleri, Filistin davasının odak noktası olduğu anti-emperyalist ve anti-Siyonist bir gündemi benimsiyor. Bugün ittifakın iki ortak hedefi var: İsrail'i Gazze'de koşulsuz ateşkese zorlamak ve ABD askerlerini Irak ve Suriye'den çıkarmak.
Bu ittifakta yer alan devlet dışı aktörler, bu amaçların peşinden giderken İran'ın diktasına uymaktan ziyade kendi siyasi inançları ve stratejik çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. İran, eksen içindeki devlet dışı aktörlere maddi destek sunmuş olsa da bu yardım, sponsor-vekil ilişkilerini karakterize eden türden bir güç kullanımına dönüşmedi. Bu görüş, İran'ın devlet dışı müttefiklerinin artık sadece İran'ın vekilleri olmadığını savunan ABD istihbarat yetkilisi Brian Katz tarafından da paylaşılıyor. Katz'a göre ideolojik olarak uyumlu, askeri olarak birbirine bağımlı, karşılıklı savunmaya adanmış siyasi-askeri aktörler topluluğu haline geldiler. Özünde, bu ittifakın doğası işlemsel ve hiyerarşik değil, organik ve simbiyotiktir.
Ortak savunma stratejisi
Bu durum son olarak Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e düzenlediği ve İsrail ve ABD'nin açıklamalarına göre İran'ın önceden haberdar olmadığı sürpriz saldırıyla kanıtlandı. Bununla birlikte, Hizbullah, Husiler ve HSG gruplarının Hamas'ın yardıma ihtiyaç duyması halinde saldırıya geçerek İsrail ve ABD'ye karşı saldırılar başlatacağı önceden planlanmış bir ileri savunma stratejisi var gibi görünüyor. Bu strateji bugün, bölgedeki çeşitli başkentlerde bulunan ortak operasyon odalarında gerçekleştiği bildirilen taktiksel askeri koordinasyon aracılığıyla yürütülüyor.
Bu strateji kapsamında Hizbullah, farklı çatışma alanlarındaki askeri operasyonları yönlendiren, planlayan ve koordine eden savaş yönetimi rolünü üstleniyor. Gazze dışındaki üç savaş alanı eşzamanlı olarak yürütülüyor: Hizbullah'ın İsrail ile orta yoğunluklu savaşı, HSG'nin Suriye, Irak ve İsrail'deki ABD ve İsrail hedeflerine saldırıları ve Husilerin Kızıldeniz'deki kargo gemilerine saldırıları ve zaman zaman İsrail'i vurmaları. Kasım sonunda Gazze'de sağlanan geçici ateşkesin de gösterdiği gibi, Gazze'deki çatışmalar durduğunda tüm cepheler senkronize bir şekilde hareket ediyor.
Yaklaşımlar kökten değiştirilmeli
Böylesine yüksek düzeyde koordinasyonla karakterize edilen, amaç ve vizyon birliğini yansıtan bir ittifak, ABD ve müttefiklerinin bu çatışmaya yönelik yaklaşımlarını kökten değiştirmelerini gerektiriyor. Bu aktörlere karşı sürekli askeri harekatın, savaşmaya devam etme isteklerini kıracağı varsayımı, tehlikeli olduğu kadar yanlış yönlendirilmiş bir varsayım. Aksine, çatışmanın kapsamını genişleten askeri çözümler sadece eksenin her tarafından daha koordineli tepkileri davet edecektir. Batılı liderler, sadece nakliye yollarını korumaya çalışmadıkları, aynı zamanda güçlü devlet dışı aktörlerden oluşan ideolojik olarak birleşmiş ve inatçı bir ittifaka karşı kazanılması imkânsız bir savaş yürüttükleri gerçeği üzerinde düşünseler iyi ederler.
Ateşkes dışında hiçbir şey engelleyemez
ABD ve Birleşik Krallık'ın Yemen'e yönelik saldırıları, Husilerin kampanyalarının kapsamını bölgedeki tüm ABD ve Birleşik Krallık çıkarlarını kapsayacak şekilde genişletme tehdidinde bulunduğu göz önüne alındığında, tam anlamıyla bölgesel savaş ihtimalini arttırdı. Ancak Lübnan-İsrail cephesi, İsrail'in Hizbullah'la savaşmak için can attığı düşünüldüğünde en yanıcı cephe olmaya devam ediyor. Hizbullah, direniş eksenindeki en güçlü devlet dışı aktör olduğu için, böyle bir savaş en geniş kapsamlı ve karşılıklı yıkıcı savaş olacaktır. Gazze'de ateşkes dışında hiçbir şey bölgenin bir barut fıçısına dönüşmesini engelleyemez.
Amal Saad, Cardiff Üniversitesi'nde siyaset ve uluslararası ilişkiler alanında öğretim görevlisidir.