23 Kasım 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 21.09.2023 10:05 | Son Güncelleme: 21.09.2023 16:03

The Guardian yazdı: Her üç Avrupalıdan biri artık düzen karşıtı oy kullanıyor

Geçen yıl 31 ülkedeki yapılan bir araştırmanın analizine göre Avrupa'da oyların yüzde 32'si popülist, aşırı sol veya aşırı sağ partilere gidiyor. Çalışmaya göre merkez partilere olan güven azaldı, farklı kaygıları olan seçmenler çareyi değişiklikte arıyor
The Guardian yazdı: Her üç Avrupalıdan biri artık düzen karşıtı oy kullanıyor

Araştırmalara göre Avrupalıların neredeyse üçte biri artık popülist, aşırı sağ ya da aşırı sol partilere oy veriyor. Kıta genelinde ana akıma olan meydan okumanın büyümesiyle düzen karşıtı politikalara destek artıyor. 31 ülkede 100'den fazla siyaset bilimci tarafından yapılan analiz, geçen yıl yapılan ulusal seçimlerde Avrupalı seçmenlerin yüzde 32'sinin oylarını düzen karşıtı partilere verdiğini, bu oranın 2000'lerin başında yüzde 20, 1990'ların başında ise yüzde 12 olduğunu ortaya koydu.

Sağ partilerin oylarındaki yükseliş

Amsterdam Üniversitesi'nden siyaset bilimci Matthijs Rooduijn tarafından yürütülen ve Guardian'la özel olarak paylaşılan araştırma, düzen karşıtı seçmenlerin yaklaşık yarısının aşırı sağ partileri desteklediğini ve en hızlı artan oy oranının da bu olduğunu ortaya koydu. Rooduijn, "Dalgalanmalar var ancak temel eğilim rakamların yükselmeye devam etmesi. Ana akım partiler oy kaybediyor; düzen karşıtı partiler kazanıyor. Bu önemli, çünkü artık pek çok araştırma popülistlerin iktidarı ya da iktidar üzerinde etkiyi ele geçirdiklerinde liberal demokrasinin kalitesinin düştüğünü gösteriyor."

Araştırmacılar, otoriter aşırı sağın yükselişinin Avrupa siyasetini ne kadar sağa kaydırdığının bir işareti olarak, kıtanın en iyi bilinen merkez sağ partilerinden bazılarını sınırda aşırı sağ olarak sınıflandırmayı düşündüler. Rooduijn, "Birleşik Krallık'taki Muhafazakârları, Hollanda'daki Mark Rutte'nin VVD'sini, Fransa'daki Les Républicains'i ve Avusturya'daki ÖVP'yi yeniden sınıflandırmayı çok konuştuk. Sonunda bunu yapmadık çünkü ulusçuluk onların temel odak noktası değildi. Ama gelecekte yapabiliriz" ifadelerini kullandı. 

PopuList araştırma kurumu beş yıl önce Guardian ile ortaklaşa başlatıldı. Bu yıl Avrupa genelinde 165 popülist parti (çoğu ya aşırı sol ya da aşırı sağ) dahil olmak üzere 234 düzen karşıtı parti belirledi. Bu partilerin 61'ini aşırı sol, 112'sini ise aşırı sağ (çoğu, ama hepsi değil, popülist) olarak sınıflandırıyor. Genellikle sağcı ya da solcu bir ana ideoloji ile birleşen popülizm, toplumu saf halk ve yozlaşmış elit olmak üzere iki homojen ve karşıt gruba ayırır ve tüm siyasetin halkın iradesinin bir ifadesi olması gerektiğini savunur.

Popülariteleri artıyor

Rooduijn, "Popülistler için 'halkın iradesi' ile politika yapımı arasında duran her şey kötüdür. Buna liberal demokrasinin vazgeçilmez bir parçası olan özgür basın, bağımsız mahkemeler, azınlıklara yönelik korumalar gibi hayati önem taşıyan tüm denge ve denetleme mekanizmaları da dahil" dedi. Macaristan'ın kendini liberal olmayan bir lider olarak tanımlayan Viktor Orbán ve Polonya'nın iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi'nin yanı sıra İtalya'da Giorgia Meloni ve İskandinav bölgesinde Finler Partisi ve İsveç Demokratları gibi birçok popülist aşırı sağcı lider ve parti yakın zamanda hükümet koalisyonlarına girdi ya da giriyor.

Diğerleri ise popülaritelerinde büyük bir artış görüyor. Avusturya'nın Özgürlük Partisi (FPÖ) seçimlere bir yıl kala anketlerde rahat bir şekilde önde giderken, Almanya'nın AfD'si muhtemel oy oranını ikiye katlayarak yüzde 22'ye çıkardı ve merkez sol SPD'nin önünde ikinci sırada yer alırken, Marine Le Pen Fransa cumhurbaşkanlığında şimdiye kadarki en iyi performansını sergileyecek gibi görünüyor.

"Farklı kaygıları olan seçmenlerden koalisyon oluşturuyorlar"

Yunanistan'da üç aşırı sağcı ve nativist parti Haziran ayındaki seçimlerde parlamentoda sandalye kazanırken ve İspanya'da Vox Temmuz ayında milletvekillerinin üçte birinden fazlasını kaybederken, popülist ve isyancı partiler bugün ve Kasım ayları arasında yapılacak seçimlerde Slovakya, Polonya ve Hollanda hükümetlerini belirleyebilir. 1989'dan bu yana ulusal parlamento seçimlerinde en az bir sandalye ya da oyların yüzde 2'sini kazanan partileri inceleyen araştırmacılara göre bu eğilimin ardında çok sayıda faktör yatıyor. York Üniversitesi'nde karşılaştırmalı siyaset bilimci ve PopuList yazarlarından Daphne Halikiopoulou, "Özellikle aşırı sağ partiler seçmen tabanlarını gerçekten genişlettiler ve çok farklı kaygıları olan seçmenlerden koalisyonlar oluşturuyorlar" dedi.

"Otoriter de olsa istikrar getirir"

Seçmenlerin en büyük sorunlarının her zaman göç olduğunu belirten Halikiopoulou, "Bu hala var ama kültürel kaygılar artık seçmenlerinin sadece küçük bir kısmını oluşturuyor. Seçmenlerin bir dizi güvensizliğinden faydalanarak bu çekirdek kitlenin çok ötesine geçtiler... Çeşitleniyorlar" ifadelerini kullandı. Bazı seçmenler giderek artan kültür savaşı, cinsiyet, ulusal kimlik sembolleri ve iklim krizi gibi sorunlara odaklanırken bazıları hayal pahalılığı krizine ve Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşa kilitlendi.  Halikiopoulou, "Eskiden hiç oy vermeyen ve vermesini beklemeyeceğiniz insanlar şimdi aşırı sağa oy veriyor: yaşlı kadınlar, şehirli seçmenler, eğitimli orta sınıf. Demokrasiyi bir şeylerle takas etmeye, 'Bu liderin otoriter olduğunu biliyorum ama en azından ekonomik istikrar getirecek' demeye hazırlar" diye konuştu. 

Çalışmanın yazarlarından bir diğeri ve Bologna Üniversitesi'nde karşılaştırmalı siyaset bilimci olan Andrea Pirro, ana akımın kısmen suçlu olduğunu söyledi ve bu merkez partilerin toplumsal taleplerden giderek uzaklaştıklarını ekledi. Pirro, "Bu partilerin esasen makam peşinde koşan, insanların endişelerine yanıt vermeyen ve çoğu zaman sorunlarından sorumlu tutulan kuruluşlar haline geldiğine dair bir algı var. Düzen karşıtı partiler kendilerini bir yanıt olarak sunuyor ve seçmenler de daha önce denenmemiş alternatiflere bir şans vermeye giderek daha istekli hale geliyor" dedi. 

Bölünüyor ve çoğalıyorlar

Neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde, geleneksel merkez sağ üzerinde, özellikle de göç konusunda aşırı sağın politika önerilerini benimseme baskısı yoğun hale geldi. Halikiopoulou, "Siyasi rekabetin dinamikleri değişiyor. Örneğin birkaç yıl önce hiçbir ana akım parti İsveç Demokratları ile top oynamayı hayal bile edemezdi" diye konuştu.  Araştırmacılar, başarının rekabeti de beraberinde getirdiğini belirtiyor. Düzen karşıtı ve aşırı sağ partiler bölünüyor ve çoğalıyor: örneğin geçen yılki Fransız seçimlerinde, polemikçi Eric Zemmour, Le Pen'i çok yumuşak bulan seçmenler için bir parti kurdu.

"Korkular abartılı"

Popülizmin yaygın olarak kabul gören tanımını formüle eden Georgia Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü Cas Mudde, düzen karşıtı, özellikle de radikal sağ partilere yönelik çekirdek desteğin aslında çok fazla artmadığını söyledi. Mudde, "Büyüyen şey, onlara tolerans gösteren seçmen grubudur. Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Le Pen'e oy vermeyip ikinci turda verenler. Bu grup gerçekten çok büyüdü" dedi. PopuList araştırmacıları seçim tahminleri yapmıyor ve düzen karşıtı oy oranındaki artışın tam olarak nasıl sonuçlanacağı belli değil. Bazı analistler Avrupa'nın aşırı sağa kaydığı yönündeki korkuların abartılı olduğunu söylüyor. Onlara göre merkez, kamuoyu yoklamalarının ve seçim sonuçlarının gösterdiğinden daha dirençli.

Avrasya Grubu'ndan Mujtaba Rahman, merkez sağ partilerin iklim, göç ve LGBTQ hakları konusunda daha sert tutumlar benimsediğini, ancak bunun ne kadar başarılı olabileceğinin sınırları olduğunu söyledi. Rahman, "Bu arada, aşırı sağcı partilerin çoğu ekonomi ve dış politika konularında ve AB'ye bakışlarında kararlı bir şekilde merkeze doğru hareket etti" dedi.

Merkez sağın aşırı sağa kaymasının eninde sonunda sınırlarına ulaşacağını savunan Rahman, Vox'un İspanya'daki son dönemdeki kötü performansına dikkat çekti. Gelecek yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yine merkez sağın çoğunluğu elde edeceği tahmininde bulundu ve "Aşırı sağa kaymak pek çok partinin inandığı gibi her derde deva olmayacaktır" diye ekledi.  Mudde ise daha az iyimser. Ona göre toplum değişti. Radikal sağ fikirlerin yaygınlaşması merkezin radikalleşmesine yol açmış; elitler ve halk arasında radikal sağa yönelik hoşgörü açıkça artmıştı. Uzun süredir var olan sınırlar ve konsensüsler kırılmıştı. Mudde, büyümenin doğrusal ya da sonsuz olmayacağını, ancak doğal bir tavan da görmediğini söyledi. Mudde, "Bu, ne toplumda ne de siyasette var olmayan bir istikrarı varsayar. Her üç seçmenden birinin düzen karşıtı oy oranı buzdağının görünen kısmı olabilir" ifadelerini kullandı.