Yaşadığımız her şey bize büyük yanlışlar yaptığımızı söylüyor. Yaşam alanlarımızı kurarken binaların konulduğu zeminden başlıyor yanlışlar ve katlanarak büyüyor. Seller, depremler, yıldırım düşmeleri bizi yüzyıllardır etkiliyor ancak bu doğal felaketlerin etkilerini önlemek, bunlardan korunmak mümkün. Ve sürdürülebilir yaşam alanları kurmak leed sertifikalı projeler kurmanın ötesinde bir yaşam kurmak demek.
Geçtiğimiz günlerde WWF Türkiye bu konuyla ilgili bir çalışma yaptı.
“Deprem gibi büyük felaketlerin doğru yönetilerek mümkün olan en az can, mal ve doğa kaybıyla atlatılmasında, sürecin döngüsel bir bütünlük içinde ele alınması ve en az afet sonrasında yapılan yeniden yapılanma çabaları kadar, önleyici ve risk azaltıcı çalışmalara da önem verilmelidir” dendi. Yaşam alanlarını daha güvenli bir şekilde yeniden inşa etmek ve gelecekte karşılaşılabilecek benzer şoklara karşı daha güçlü olabilmek için doğa/çevre, afet yönetim stratejisini kurmak gerekiyor.
Yeniden hata yapmadan yapılanmak nasıl mümkün olacak?
WWF’in hazırladığı çalışmada bunun için izlenecek yol maddeler halinde sıralanıyor:
• Yeniden yapılanma sürecinin amacı, her bakımdan, can güvenliği, kentsel doku, doğal çevre, vb. afet öncesi koşulların ötesine geçmek olmalı.
• Yeni yaşam alanlarının inşasında doğa temelli çözümler esas alınmalı.
• Afet sonrası kentlerin ve yeni yaşam alanlarının yeniden geliştirilmesinde, insanların nefes alabileceği ve afet zamanlarında ihtiyaç duyabileceği yeterli büyüklük, sayı ve ölçekte yeşil alanlar oluşturulmalı.
• Yeniden yapılanma süreci, sürdürülebilir bir şekilde yürütülürse çevre ve insan için olumlu sonuçlar doğurabilecek altyapı iyileştirme fırsatları sunabilir.
• Her afetin kendine has özelliklere sahip olduğu hatırlanarak, iyileştirme faaliyetleri yerel koşullara uygun olmalı; halkın ilgisi ve desteği için mümkün olduğunca yerel bilgi, deneyim ve kapasiteden faydalanılmalı.
• Yeniden inşa süreciyle ilgili kapsamlı stratejik çevresel değerlendirme yapılmalı. Proje bazında çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) sürece dahil edilmeli, afet sonrası ihtiyaçlar ve çevresel sorunlar, insanın esenliği ile doğanın sağlığının bir bütün olduğu gözetilerek ele alınmalı.
• Çevre ve insan sağlığı için, zararlı kimyasal içerik barındıran malzemelerin bertarafında bilimsel yaklaşımlardan ödün verilmemeli. Yeraltı ve üstü su kaynaklarının korunması için, bu tür atıkların döküleceği sahaların seçiminde sızıntıya izin vermeyecek zeminler tercih edilmeli.
• Ekosistem hizmetlerinin sürdürülebilirliği için, milli parklar, yaban hayatı koruma alanları, sulak alanlar, doğal sitler gibi korunan alanlar ile içme suyu havzaları, akarsular, kıyılar ve önemli doğal alanlar, ormanlar ve meralar, atık boşaltımı ve yapılaşma dahil her türlü zararlı müdahaleden uzak tutulmalı.
• Afet sonrası geçim kaynaklarınının geliştirilmesi ve afet riskinin azaltılması için başlatılacak sosyal program ve projelere “doğa/çevre” bir değer olarak dahil edilmeli ve projenin faydaları ile çevre arasındaki ilişkinin anlaşılması ve projenin desteklenmesi sağlanmalı.
• Yeniden inşa sürecinde yapılacak inşaat işleri, temiz nehir sularının çimento ve çamurlu suyla kontamine olma riskine yol açabilir. Doğal su kütlelerine yakın yerler başta olmak üzere, yüzey suyu ve yeraltı suyu kalitesinin olumsuz etkilenmesinin önüne geçilmeli.
• Evsel su arıtma teknolojileri, arıtma sulak alanları, atık su yönetimi ve katı atık yönetimi gibi teknoloji seçenekleri değerlendirilmeli
Haber Giriş: 24.03.2023 04:30 | Son
Güncelleme: 24.03.2023 04:32
Yeşil İyileşme mümkün mü?
WWF Türkiye (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) deprem ve afetlere dirençli bir gelecek için atılması gereken adımları Yeşil İyileşme Raporu ile duyurdu, Türkiye’nin önünde ciddi bir sınav var