Baran Alp Uncu / Konuk Yazar
Son dönemde kamuoyunun en çok konuştuğu konulardan biri, muhafazakar-modern ilişkilerini konu eden televizyon dizileri oldu. “Kızılcık Şerbeti”, “Kızıl Goncalar”, “Ömer” gibi diziler bir tarafta din ve geleneklerin, diğer tarafta sekülerliğin ana unsur olduğu iki ana kimlik örüntüsünü ve aralarındaki ilişkileri hikayeleştiriyor. Hem de birbirini besleyerek büyüyen siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın müzakere, empati, uzlaşma ve ortaklaşma alan ve imkanlarını giderek sınırladığı, modern-muhafazakâr kimliklerinin birbirine mesafelendiği ve birbirlerini olumsuzluklar üzerinden tanımladığı bir dönemde…1