
Ağaoğlu’na selam
Şimdi yeni kitabınızı yayımladınız: Bir Başka Düğün Gecesi. Akla elbette hemen Adalet Ağaoğlu’nun BirDüğün Gecesi geliyor, zaten romanda da göndermeler var. Sizce “nasıl ve neden” bir akrabalık var iki roman arasında? İki kitabın arasında kendi dönemlerinin toplumsal yapısını irdelemekten öte bir akrabalık yok aslında. Adalet Ağaoğlu, bir düğün etkinliğini, 1960 sonlarının ve ’70 başlarının toplumsal yapısını çözümleyebilmek için bir çerçeve olarak yazınlaştırır. Ben polisiye bir olayı, günümüz toplumsal ilişkilerini çözümleyebilmenin alanı olarak kullandım. Yazı kendi iç dinamiğini dayatır yazara. Romana başlarken sonun düğünle biteceğine dair bir düşüncem yoktu. Türkiye’nin hali pür melalini kendi bakış açımdan yansıtmak gibi bir derdim vardı. Yazdığım metnin akışı beni düğüne getirdi ve Adalet Hanım’ın romanı o zaman aklıma düştü. Menekşe’nin hikâyesinden önce değişip dönüşen şehrin, kültürün, komşuluğun, güven duygusunun kısa bir tarihini yazmışsınız. Bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Çarpık bir değişim. Neoliberalizm zaten çarpık bir düzen ya da düzensizlik; bize yansıması daha da çarpık. İnsanlar para ve mal sahibi olmaları için sürekli kışkırtılırken, sistem bu arzunun gerçekleşmesine sadece belli bir kesim için olanak tanıyarak ve diğer kesimleri gitgide köleleştirerek tam bir çıkmaz yaratıyor. Sizce bugünün Türk edebiyatında bu değişim/dönüşüm kendine yer buluyor mu? Tam olarak bulduğunu söyleyemeyeceğim. Menekşe, mahallelisi Hıdır Abi’si tarafından kaçırılıp birçok kişinin cinsel tacizine maruz kalıyor ve sonrasında açılan davada tüm erkekler beraat ediyor. Bu olayın benzerleri çok olsa da 2015 yılında Ankara Karaman’da yaşanan aynı olayı hatırlattı bana. Çıkış noktanız bu olay mıydı?