05 Aralık 2025, Cuma
18.07.2025 04:44

BRICS ile ilişkilerde belirsizlik rüzgarları

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Türkiye’nin “Küresel Güney”in yükselen örgütü BRICS ile serüveni bu aşamada muğlak bir zeminde yol alıyor. BRICS “kayıtlar kapandı” mesajıyla Türkiye’ye “tam üyelik” yerine “ortak devlet” statüsü önermişti. Ankara’nın BRICS’in bu davet mektubuna henüz yanıt vermediği anlaşılıyor. Erdoğan da son BRICS zirvesine katılmayıp yerine Fidan’ı gönderdi. Türkiye-BRICS ilişkisinde ne oluyor?


Bundan kısa bir süre önce 6-7 Temmuz tarihlerinde Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen ‘BRICS’ örgütünün devlet ve hükümet başkanları düzeyindeki zirve toplantısında Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan adına Dışişleri Bakanı Hakan Fidan temsil etti.

Oysa geçen 22-24 Ekim tarihlerinde Rusya’nın Kazan kentinde yapılan bir önceki zirvede bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan hazır bulunmuştu. Erdoğan’ın dünya politikası ve ekonomisinde “Küresel Güney”i temsil etme iddiasındaki BRICS’in bir zirvesinde boy göstermesi, özellikle Batı medyasında büyük yankı yaratmıştı.

Örneğin, ‘The New York Times’ Kazan zirvesini konu alan haberinin girişini bir NATO ülkesi liderinin zirveye katılmasının dikkat çekiciliği üzerinden kurmuştu.

Erdoğan, ayrıca daha önce 2018 yılında Güney Afrika’da düzenlenen BRICS zirvesine de katılmıştı. Ancak Johannesburg’daki bu zirveye İslam İşbirliği Teşkilatı’nın dönem başkanı sıfatıyla gitmişti.

Katılım düzeyinin gerisindeki faktörler

Önce şu soruya yanıt arayalım: Erdoğan, geçen ekim ayında Kazan’daki zirveye gittiği halde Rio de Janeiro’daki son buluşmayı neden pas geçti?

Muhtemeldir ki Brezilya’ya gitmemesinin bir nedeni, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti devlet başkanları Vladimir Putin ve Şi Cinping gibi ağır topların zirveye bu kez katılmayacak olmalarıydı. Liderler düzeyindeki katılım profili öncekilere kıyasla daha düşük bir çerçevede kalacaktı.

Peki Türkiye’nin BRICS ile ilişkisinin son dönemde bir muğlaklık içinde yol almakta oluşu da bir faktör müydü?

Türkiye’nin geçen sonbaharda BRICS’ten gelen “ortaklık” davetine vereceği yanıtın belirsizliği de rol oynuyor olabilir mi?

Keza, ABD Başkanı Donald Trump’ın BRICS’e dönük sert çıkışlarını da buradaki muhasebeye katmak gerekebilir mi? Özellikle Erdoğan ile Trump arasında yeni bir başlangıcın altyapısı hazırlanırken…

Yükselen bir küresel yapı

BRICS dediğimiz zaman parametreler faslında önce bir durmamız gerekiyor. 2025 yılı itibarıyla 10 üyeli bir yapıya dönüşen BRICS, bir blok olarak bakıldığında, bugün dünya nüfusunun (8.1 milyar) yaklaşık yüzde 48’ine denk geliyor 3.9 milyarlık toplamla. Küresel gayrisafi milli hasılada ise nominal değerler üzerinden yüzde 28-29 gibi bir ağırlığı var BRICS ülkelerinin.

Ve BRICS ülkeleri, özellikle de başını çeken kurucu ilk dört büyük ülke dünya politikasında ABD ve AB’nin başını çektiği Batı dünyasına ve Kanada, Japonya, Avustralya gibi ülkeler de bu kümeye dahil edildiğinde ortaya çıkan “Küresel Kuzey”e karşı bir ağırlık oluşturmak, bu güç merkezini dengelemek iddiasındalar. Hem siyasi hem de ekonomik açılardan.

Erdoğan: BRICS’in önerisine gerekli cevabı vereceğiz

Şimdi “ortaklığa davet” meselesine geçelim. Bunun için önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen kasım ayında BRICS değil G-20 Zirvesi’ne katılmak üzere gittiği Rio de Janeiro’da “Türkiye’nin BRICS grubundan yapılan ortaklık teklifini kabul edip etmediği” yolundaki soruya verdiği yanıta bakalım.

“Şu an itibarıyla BRICS konusunda ekiplerimiz, arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyorlar” dedikten sonra şöyle eklemişti 19 Kasım tarihli açıklamasında Erdoğan:

“Çalışmalarımızı belli bir noktaya getirdikten sonra gerekli olan cevabı BRICS Başkanlığı’na vereceğiz...”

O tarihte 2024 yılı boyunca BRICS’in dönem başkanlığını yürüten Rusya tarafından henüz iletilmiş olan resmi davet mektubu, bu örgütün üyelerinin kendi aralarındaki uzun müzakerelerden sonra kararlaştırdıkları üzere, yeni başvuru sahiplerine doğrudan “Tam Üyelik” yerine, bir ara kademe olan “Ortak Devlet” (Partner State) statüsünün tanınmasını öngörüyordu.

Erdoğan, 2018’de Johannesburg’da yapılan 10. BRICS zirvesinde Putin ve Modi’yle. (Fotoğraf: Getty Images)

 

BRICS’in kapısını çalanlar çoğalınca…

Türkiye’ye davetini bu aşamada “ortaklık” ile sınırlı tutan BRICS, uluslararası alandaki en genç işbirliği örgütlerinden biri olarak henüz evrim sürecinde olan bir yapı. Örgüt 2009 yılında Rusya’nın öncülüğünde olmak üzere Brezilya (B), Rusya (R), Hindistan (I) ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin (C) katılımı ile kurulmuştu.

Adı da başlangıçta bu dört ülkenin isimlerinin baş harflerinden oluşuyordu: BRIC…

Bir sonraki yıl Çin’in Güney Afrika’yı (S) davetiyle üye sayısı 5’e çıktı, adı da BRICS oldu.

Daha sonraki aşamada 2023 yılı ağustos ayında Johannesburg’da yapılan zirvede, BRICS’e ilgi duyan şu 6 ülkenin de tam üye olarak davet edilmesi kararlaştırıldı: Arjantin, İran, Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan…

Bu gruptaki Arjantin BRICS’e katılmaktan vazgeçti. Suudi Arabistan ise üyelik davetini kabul etmekle birlikte gerekli prosedürleri yerine getirmeyerek katılım sürecini sonuçlandırmıyor. Buna karşılık zirvelere dışişleri bakanı düzeyinde katılmaktan da geri kalmıyor.

Bunun sonucu 2024 sonuna gelindiğinde BRICS’e üye ülkelerin sayısı 9’da kalmıştı. Örgütün adı, zaman zaman kullanıldığı üzere, yeni katılımcılarla birlikte “artı” işaretini de alarak “BRICS + (plus)” olmuştu.
Gelgelelim örgütün uluslararası alanda yarattığı ilgi karşısında birçok ülke BRICS’in kapısını çalarak üye olma arzusunu belirtmeye başladı son zamanlarda. BRICS ile kurumsal düzeyde formal bir ilişki kurmak isteyen ülkelerden biri de Türkiye’ydi.

Örgütün bu başvurulara nasıl karşılık vereceği bu çerçevede Türkiye açısından da önemli bir soru haline gelmişti.

Tam üyelik için kayıtlar kapatıldı

Talepler artınca BRICS’te başvuruları hemen kabul etmek gibi bir yola gidilmedi.

Neden böyle oldu? Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov geçen eylül ayında yeni katılımlar için bazı kriterlerin belirlenmekte olduğunu söylemiş, ayrıca “BRICS değerleri”nden söz etmişti. Buna göre, yeni başvurulara verilecek yanıtın esasları geçen ekim ayında Kazan’da yapılacak olan BRICS Zirvesi’nde kararlaştırılacaktı.

Bu konudaki haberlere bakılırsa, yeni katılımlar meselesinde BRICS üyeleri arasında bazı görüş ayrılıklarının da uç verdiği anlaşılıyor. Örgütün çok çabuk genişleme sürecine girdiği, bu tempoda büyümeyi hemen özümseyemeyeceği, dolayısıyla başvurularda acele edilmemesi görüşü giderek zemin kazanıyor.

Zaten BRICS homojen bir yapı da değil. BRICS içinde daha radikal, ideolojik bir çizgide duran Çin-Rusya eksenine karşı, Brezilya, Hindistan gibi daha esnek bir hatta hareket eden ülkelerin oluşturduğu ikinci bir çekim merkezi de var. Örneğin Hindistan, komşusu Çin Halk Cumhuriyeti’ni dengeleyebilmek için ABD ile ilişkilerini iyi tutma çabasında.

Sonuçta BRICS’in birden büyümesi, bazı ülkelerin BRICS içindeki etkilerini de sınırlayabilir. İşte bu gibi görüşlerin de devreye girmesiyle ortaya çıkan uzlaşı sonucu frene basıldı ve geçen 22-24 Ekim tarihlerinde yapılan Kazan Zirvesi’nde kapıda bekleyen ülkelere tam üyelik yerine “ortak devlet” statüsü önerilmesi kararlaştırıldı.

Bir diğer deyişle, “kayıtlar kapanmıştır” denildi.

İki kademeli yapılanma

Brezilya ve Hindistan basınındaki yayınlara göre, BRICS Kazan Zirvesi’nde “Ortak Devlet” statüsü önerilmesi kararlaştırılan 13 ülke şunlardı:

Türkiye, Endonezya, Cezayir, Beyaz Rusya, Küba, Bolivya, Malezya, Özbekistan, Kazakistan, Tayland, Vietnam, Nijerya ve Uganda…

Böylelikle, BRICS organizasyonu içinde iki kademeli bir yapılanma şekilleniyordu. Tepede, tam üye statüsüne ve bu çerçevede karar alma mekanizmasında oy hakkına sahip kıdemli ülkelerin yer aldığı üst kategori…

Ve bir de bu statünün altında kalan, karar alma sürecine dahil edilmeyen ama işbirliği mekanizmalarına belli ölçülerde katılabilecek olan ve “ortak devlet” sıfatını taşıyacak ikinci kuşaktaki ülkeler…

Ayrıca, her iki kategoriye de girmeyen ama muhtelif formatlar altında BRICS ile işbirliği yapabilecek ülkelerin katılımını mümkün kılan bir esnekliğe de zaten sahipti BRICS, “Açılım Politikası” adı altında.

Bu esnek çerçeve içinde üye olmayan ülkeler de sıkça zirvelere davet ediliyor, üyelerin katıldıkları resmi oturumun ardından düzenlenen genişletilmiş formatlarda herkes bir araya geliyordu. Türkiye zirvelere, dışişleri bakanları toplantılarına bu formatlarda katılıyordu.

Endonezya’nın sürpriz üyeliği ve Hindistan faktörü

Bu arada BRICS denklemine dahil etmemiz gereken yakın zamanlardan bir hayli kayda değer bir gelişme var. O da yeni başvurular ortaklık statüsüne havale edilirken, Endonezya’nın içinde bulunduğumuz yılın hemen başında sürpriz bir şekilde tam üye olarak BRICS’e kabul edilmesidir.

Endonezya’nın üyeliği yıl başında dönem başkanlığını üstlenen Brezilya tarafından açıklanmıştır 6 Ocak tarihinde. Gayriresmi açıklamalarda, Endonezya’nın katılımındaki süratin gerekçesi olarak, bu ülkenin üyeliği üzerinde 2023 yılındaki Johannesburg zirvesinde zaten bir konsensüsün oluştuğu görüşü öne sürülmüştür.

Buna göre, 2023’teki zirvede bu konuda mutabakat sağlanmış olmakla birlikte, nihai adımın atılması Endonezya’nın talebiyle bu ülkede 2024 yılında yapılacak seçimlerin sonrasına bırakılmıştır. Seçim sürecinin geçen ekim ayında sonuçlanmasından sonra da 2025 başında üyelik gerçekleşmiştir.

Tabii Endonezya gibi Güneydoğu Asya’nın en kalabalık nüfusuna (279 milyon) ve aynı zamanda bu bölgenin en büyük ekonomisine (dünya sıralaması 16) sahip G-20 üyesi bir ülke söz konusu olduğunda, BRICS bünyesinde kolaylaştırıcı bir tutum sergilendiğini teslim etmek gerekiyor. Kazan Zirvesi’nde kararlaştırılan “Üyelik kayıtlarımız kapanmıştır” duyurusu Endonezya için işletilmemiştir.

Sonuçta 2025 yılı itibarıyla üye sayısı 10’a çıkmıştır. Suudi Arabistan’ın üyeliğinin ucu hala açıktır.
Tam bu noktada Türkiye’nin üyeliğinin geciktirilmesi eğiliminin gerisinde BRICS içindeki Hindistan faktörünü de dikkate almalıyız. Eskiden beri Ankara’nın Pakistan’la olan yakınlığı ve başka siyasi nedenlerle Türkiye ile Hindistan arasındaki siyasi ilişkiler genellikle mesafeli seyretmiştir.

Bu çerçevede Türkiye’nin BRICS’le ilişkisinin gidişatında Hindistan faktörünün olumsuz bir yönde işlediği Ankara’daki diplomatik çevrelerde yaygın bir kanaattir.

Hakan Fidan: Henüz bize üyelik teklif edilmedi

Geçen sonbahardaki Kazan Zirvesi’nin ardından BRICS dönem başkanı olarak Rusya tarafından iletilen ‘ortaklık’ davetinin Ankara’da dışa vurulmayan bir hoşnutsuzluk yarattığı sır değildir.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen 24 Şubat tarihinde Ankara’yı ziyaret eden Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’la düzenlediği ortak basın toplantısındaki sözlerini hatırlamak, Ankara’nın BRICS’ten temel beklentisini anlamak bakımından yeteri kadar fikir vericidir.

Fidan, “Anladığımız kadarıyla BRICS de kendi kurumsallaşmasını bir noktaya taşıma adına, yeni üye alımını an itibarıyla dondurmuş durumda. Başka bir klasman, ortaklık diye gündeme getirmiş durumda” dedikten sonra şöyle konuşuyor:

“Yani üyelik teklifi bize gelmedi…”

İlginçtir ki, Fidan aynı tarihte Bloomberg kanalına İngilizce verdiği mülakatta da, “Türkiye’nin BRICS ile ilgilendiğini” belirterek, bu çizgiyi “Ancak henüz bize bir üyelik teklif edilmedi” diyerek tekrarlamıştır.

Gazeteci “Davet gelirse Türkiye’nin BRICS’e katılıp katılmayacağını” sorduğunda, Fidan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’nin ekonomik seçeneklerini artırmak konusunda çok istekli olduğunu” kaydederek, “AB bizim ilk tercihimizdi ancak AB’nin bir parçası olamazsak, diğer alternatifler her zaman masada olacak” diye konuşmuştur.

Bu sözleriyle Fidan’ın BRICS ve benzer arayışları AB’ye karşı bir alternatif olarak kayda geçirdiği söylenebilir.

Her halükarda Bakan’ın bu beyanları, Ankara’nın BRICS’ten beklediği statünün “tam üyelik” olduğunu açık bir şekilde gösteriyor.

Fidan’ın geçen yıl 11 Haziran’da Kremlin’de Putin’le yaptığı görüşmede masada Türkiye’nin BRICS’e tam üyelik talebinde bulunduğunu duyuran dış politika danışmanı Uşakov (en sağda) da vardı.

 

Büyük tartışmaya yol açtı

Geçen bir yıl boyunca gündemden düşmeyen BRICS tartışması, Fidan’ın geçen yaz başında Çin’e resmi ziyareti sırasında 3 Haziran’da Pekin’deki bir düşünce kuruluşunun toplantısında yaptığı bir çıkışla birden alevlenmişti.

Bakan’ın “Türkiye’nin AB ile gümrük birliği içinde olmakla birlikte BRICS gibi farklı platformlarda çeşitli ortaklarla yeni işbirliği imkanlarını araştırdığını” söylemesi, Türkiye’nin dünya politikasındaki yeriyle ilgili büyük bir tartışmayı tetiklemişti.

Fidan’ın Pekin ziyaretini izleyen hafta 11 Haziran’da Rusya’nın Nijniy Novgorod kentinde düzenlenen BRICS’in dışişleri bakanları düzeyindeki genişletilmiş açılım toplantısına katılmış, ardından aynı gün Moskova’ya geçerek Rusya lideri Putin ile Kremlin’de görüşmüştü.

Kremlin’deki görüşmenin önemi, Türkiye’nin BRICS’le kurumsal işbirliği kurma isteğini Rus tarafına resmen iletmiş olmasıydı. Putin de “Türkiye’nin BRICS çalışmalarına yönelik ilgisini memnuniyetle karşılıyoruz. Türkiye’nin birliğin ülkeleri ile birlikte olma isteğini mutlaka her şekilde destekleyeceğiz” açıklamasını yapmıştı.

Dikkat çekici bir nokta, bu görüşmede Putin’in yanında oturan, dış politika başdanışmanı Yuri Uşakov’un geçen eylül ayı başında TASS Ajansı’na “Türkiye’nin BRICS’e tüm üyelik talebinde bulunduğunu” açıklamasıydı. Fidan, o tarihteki açıklamalarında tam üyelikten hiç söz etmemiş, genellikle Türkiye’nin “ilgisi”ni kayda geçirmişti.

Adı konmayan muğlak bir stratejik ilişki

Geçen bir yıl içinde BRICS ile ilgili gelişmeleri izledikten sonra geldiğimiz noktada altını çizmemiz gereken tespit, Fidan’ın Pekin’deki ilk çıkışından itibaren Türkiye’nin BRICS’le işbirliği konusunda gösterdiği arzunun uluslararası alanda canlı bir tartışmaya yol açmış olmasıdır.

Bir NATO ülkesinin BRICS’le işbirliğine yönelmesi başlığı, basında, akademik ortamlarda, düşünce kuruluşlarında, dış politika alanındaki karar vericilerde büyük ilgi yaratan, muhtemel sonuçları üzerinde fikir imal edilen bir başlık haline gelmiştir. Batı medyasında genellikle kaşlar kalkarken, bu konu birçok Asya ülkesinde de yakın bir ilgi ile izlenmiştir. Daha doğrusu, Doğu’da da merak uyandırmıştır.

Bu tablonun bize anlattığı olgu şudur: Dünya büyük bir savrulmanın içinden geçerken sahip olduğu jeopolitik konumla Türkiye’nin dış politikasındaki küçük bir ayar değişikliği ihtimali bile uluslararası ölçekte çok geniş yankıları, tepkileri tetiklemektedir.

Bütün bu öykünün bize anlattığı ikinci bir nokta daha var. Türkiye BRICS’e tam üye olarak katılmak istese bile BRICS ülkelerinin hepsinin onu kollarını açarak karşılayacaklarını söylemek de güçtür.

Zaten kısmen bu durumun da sonucu, Ankara’nın başlangıçtaki BRICS ilgisini biraz kaybetmekle birlikte, yine de bu ilişkiyi dış politikasındaki çeşitliliğin bir boyutu olarak koruyacağını tahmin edebiliriz.
Dünyada dengelerin altüst olduğu, çok kutupluluğun ön plana çıktığı, Asya’nın ağırlığının arttığı bir dönemde, BRICS henüz kurumsallaşamamış yeni bir yapı da olsa, her bakımdan yakından izlenmesi gereken bir oluşumdur.

Muhtemelen gözle görülebilir bir gelecekte formal statüsü açısından adı tam olarak konmamış, ancak tarafların kapıları birbirine kapıları açık tutacakları muğlak bir çerçevede yürüyecektir Türkiye ile BRICS arasındaki ilişki.

BRICS ve dünya demokrasi coğrafyası

Tabii bütün bu faktörleri değerlendirirken Türkiye’nin Batı dünyasıyla olan siyasi, hukuksal ve ekonomik entegrasyonunu ve bu alanlardaki yükümlülüklerini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bunun gibi Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yarısını istikrarlı bir şekilde yalnızca AB ve diğer batı Avrupa ülkelerine yapmakta olduğunu da...

Keza, bünyesindeki ülkelerde otoriterliğin başat yöneliş olduğu BRICS’in Endonezya gibi sınırlı istisnalar dışında dünya demokrasi coğrafyasında kuvvetli bir varlığının olmadığını aklımızdan çıkarmamakta da yarar var, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel doğrultusu açısından...

Son bir not: Türkiye’nin BRICS’ten gelen “Ortak Devlet” statüsü önerisini içeren davet mektubuna hala yanıt vermediği anlaşılıyor.

Ne zaman vereceği de meçhuldür.

* Bu haber/yazı ve resimlerin eser sahipliğinden doğan tüm hakları Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’ne ait olup işbu yazı/haber ve resimlerin, kaynak gösterilmeksizin kısmen/tamamen izin alınmaksızın yeniden yayımlanması yasaktır. Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’nin, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 24. maddesinden doğan her türlü hakkı saklıdır.

Sedat Ergin
Sedat Ergin