24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 22.06.2023 08:57 | Son Güncelleme: 22.06.2023 09:04

Kenizé Mourad: Ülkesiz bir çocuktum, ben olsam göç etmezdim

Ünlü yazar Kenizé Mourad, geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı. Gazete Oksijen’e özel açıklamalar yapan Mourad, ırkçılığın gün geçtikçe kuvvetlendiğini, göçmenleri büyük zorluklar beklediğini belirtiyor
Fotoğraflar: Solène Permanne
Fotoğraflar: Solène Permanne

Elif Nazlı Duran / [email protected]

Osmanlı prensesi Selma Sultan’ın hayatını anlattığı Saraydan Sürgüne romanıyla tüm dünyada tanınan ve kitapları milyonlar satan ünlü yazar Kenizé Mourad, kısa bir süre önce Fransa İstanbul Başkonsolosluğu’nun davetlisi olarak, Türkiye Fransız Kültür Derneği ve İstanbul Accueil Derneği’nin gerçekleştirdiği organizasyonla Türk ve Fransız okurlarıyla buluştu. Murad, yoğun ilgi gören bu organizasyonda, pasajlar okumak için kitabı Bir Devrin Ruhu – Begüm isimli eserini seçmişti ve bu bir tesadüf değildi. Mourad, bu kitabında 1857 yılında İngilizlerin işgal ettiği Kuzey Hindistan’ın en zengin devleti, bağımsız Awadh Krallığı’ndaki Sipahi Ayaklanması’nı konu almış ve bu ayaklanmaya liderlik eden Begüm Hazret Mahal’in gerçek hikayesini anlatmıştı. Hikâye, bundan yaklaşık 150 yıl önce bir zamanda da geçse bugünün dünyasına önemli göndermelerde bulunuyordu.

Kenizé Mourad ve Fransa İstanbul Başkonsolosu Olivier Gauvin

Kenizé Mourad, konferans sonunda, kitaplarını imzaladı ve satıştan elde edilen geliri depremzede genç kızlar için Füsun Sayek Sağlık ve Eğitim Geliştirme Derneği’ne bağışladı. Murad, bizim de sorularımızı yanıtladı ve gündeme dair özel açıklamalar da bulundu.

“Müslüman kadın ezilen kadın değildir”

Müslüman kadınlar ezilmiş kadınlar değildir. Hatta onlar Avrupalı kadınlardan daha güçlüdür. Bunu Hintli ve Pakistanlı kadınlarda gördüm. Ancak, onların farkı kendilerini daha yumuşak şekilde tanıtmaları. Kitabımın kahramanı Begüm Hazret Mahal, 1857 yılındaki ayaklanmada orduyu yönetmiş, cesaretiyle isyanın sembolü olmuştur. Gerçek İslam kadına değer verir. Kuran’da kadınlara verilen haklar başka hiçbir dinde verilmemiştir. Ancak sorun, ulema sınıfının Kuran’ı Kerim’i yorumlaması ve bu yorumlar sonucu kadını bastırmaya çalışmasıdır. Oysa Hazreti Muhammed, papazların Hristiyanlığa verdiği zararı görmüş ve Müslümanlıkta da bir ruhban sınıfı oluşmasından korkmuştur. İşte bunun içindir ki, şöyle demiştir “İlim Çin’de de olsa, onu gidip, alınız”. Ancak ne yazık ki, çoğu Müslüman halk Arapça bilmediği için yazanları anlayamıyor ya da Arapça bilse bile Kuran’ın edebi dilini yorumlayamıyor”

“İşgal edilen toplumlar radikalleşir”

Eserim, Bir Devrin Ruhu – Begüm’de, anlattığım gibi Awadh Krallığı’nda halk huzur içinde yaşıyordu. Pek çok farklı din ve etnik kökenden gelseler de uyum içindeydiler. Büyük bir hoşgörü ve eşitlik vardı. Ancak bu tamamen politik nedenlerle bozuldu. Günümüzde de, aynı hikayeyi farklı toplumlarda görüyoruz. Yüzyıllar sonra bile hep aynı hikâye… Toplumlar, çeşitli bahanelerle bölünüyor, işgal ediliyor. Gerçek nedense elbette bu ülkelerin zenginliklerine sahip olmak. Ve şu da bir gerçek ki, işgal edilen toplumlar radikalleşiyor. İşgal toplumda büyük bir yıkıma ve öfkeye sebep oluyor. Bu öfke de sonunda radikal canavarlar yaratıyor.

“Türkiye’de iki farklı uç var”

“Kadın haklarını hakkındaki sorunuzu, “kadınların dünyanın neresinde olduğu çok önemli” diyerek yanıtlamaya başlayabilirim. Gerçekten de, pek çok Müslüman ülke kadın hakları konusunda oldukça tutucu. Oysa erkekler görünürde güçlü ama esas karar mercii daima kadınlar. Örneğin, Hindistan ve Pakistan’da, kadınlar her konuda – ekonomide, eğitimde – çok fazla söz sahibi. Öte yandan, batı ülkelerinde bazı kadınların – asla hepsi demek istemem – kadın hakları konusunu abarttıklarını ve bunu suiistimal ettiklerini de söylemeliyim. Açıkçası ABD’de erkek olmak istemezdim, bu yıllarda! Türkiye’de ise iki farklı uç var. Geçtiğimiz günlerde, Fransa’dan misafirlerimi ağırladım. Bazı genç kızların oldukça açık olan giysileri onları çok şaşırttı. Fransa’da bu denli açık giyinen kızları hiçbir zaman görmediklerini söylediler. Türkiye gerçekten uçlar ülkesi, nüans yok ve her eğilimde ekstrem uçlar görebiliyorsunuz”

“Göç edenler çoğaldıkça ırkçılık körükleniyor”

 Ülkemizin şu andaki en önemli gündem konularının başında göç geliyor. Ekonomik koşullar sebebiyle başka ülkelere yerleşmek isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle doktor ve mühendisler arasında giden ve gitmek isteyenlerin sayısı çok fazla ve beyin göçü artık endişe verici boyutta. Biz de, Kenizé Mourad’a bu konudaki görüşlerini sorduk ve onlara neler tavsiye edebileceğini öğrenmek istedik. Tavsiye vermesinin yanlış olacağını belirterek sözlerine başlayan Murad, kendi hikayesinden örnek verdi ve ülkesiz bir çocuk olarak çok acı çektiğini belirtti. Mourad bu konudaki sözlerine şöyle devam etti: “Yabancı bir ülkede yaşamak, daima sorun yaşamak demektir. Ben gitmeyi düşünenlerin yerinde olsam, eğer ülkemde belirli bir düzeyde şartları sağlayabiliyorsam bu kararımdan vazgeçerdim. Evet, ben fazla ırkçılığa maruz kalmadım. Fransızca konuşuyordum ve görüntümden de kökenim anlaşılmıyordu. Ama bu yüzden acı çeken çok fazla insan gördüm. Üstelik, ırkçılık daha da artıyor. Ekonomik problemler çoğalıyor, bu da insanları göç etmeye zorluyor. Ve tüm bunlar ırkçılığı körüklüyor.”

 

V. Murad’ın torunu, Selma Sultan’ın kızı

1939 yılında, Paris’te doğan Kenizé Mourad’ın annesi Sultan V. Murad’ın torunu Prenses Selma Rauf Hanım Sultan, babası ise Kotwara Mihracesi Raca Seyyid Sacid Hüseyin Ali. Annesini iki yaşında kaybettiği için önce İsviçreli ardından da Fransız bir aile tarafından büyütülen Kenizé Mourad, Sorbonne Üniversitesi’nde psikoloji ve sosyoloji eğitimi aldı. 1970 yılında, Nouvel Observateur gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başlayan Murad, uzun yıllar Ortadoğu muhabiri olarak görev yaptı ancak 1983 yılında görevinden ayrılarak tüm zamanını ailesinin hikayesini anlattığı Saraydan Sürgüne’yi yazmaya verdi. 1987 yılında