Vivian Nereim / New York Times
İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki gelişen ilişkilerin destekçileri kısa bir süre öncesine kadar Dubai’yi bölgesel uyumun merkezi olarak lanse ediyordu. İsrailli influencer’lar, İran’a sadece bir feribot yolculuğu uzaklıktaki göz kamaştırıcı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) şehrine taşınıyordu. Yatırımcılar ise Dubai ile İsrail’in Tel Aviv kenti arasında mekik dokuyordu.
Geçen hafta İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırısıyla başlayan savaşın ardından BAE, ülkede mahsur kalan İran vatandaşları için tüm vize aşım ücretlerini iptal etti. Salı günü BAE lideri Şeyh Muhammed bin Zayed el Nahyan, İran Cumhurbaşkanı’nı arayarak “bu zorlu dönemde İran ve halkıyla dayanışma içinde olduklarını” ifade etti.
Bu durum, son beş yılda yaşanan keskin değişimi yansıtıyor. Bir zamanlar İran’ı dizginlemek için İsrail’i potansiyel müttefik olarak gören Körfez yönetimleri, şimdi İran’la diplomasi kurmanın daha pragmatik olduğuna karar vermiş durumda. Gazze Şeridi’nde süren, sonu görünmeyen savaş bölge genelinde öfke ve umutsuzluğu artırırken çözülmemiş çatışmaları da alevlendiriyor. Bazı Körfez yetkilileri artık İsrail’i Ortadoğu’daki başlıca istikrarsızlaştırıcı güç olarak görmeye başladı.
BAE’nin en büyük şehri olan Dubai’de yaşayanlar, İsrail ve İran arasında uçuşan füzelerle bölgesel savaşın kapılarına dayandığını korku içinde izliyor. Başkan Donald Trump’ın İsrail’in safında savaşa dahil olup olmayacağını tartmasıyla birlikte, İran’ın ülkelerindeki ABD askeri varlıklarına misilleme yapma ihtimali de endişe kaynağına dönüşmüş durumda.
BAE hükümetinin İran’a duyduğu derin güvensizliğe rağmen, ülkedeki birçok kişi şiddetin tırmanmasından yalnızca bir tarafı sorumlu tutuyor: Geçen hafta İran’a yıkıcı bir saldırı düzenleyerek İsrail-İran çatışma tarihinde eşi görülmemiş bir yangını başlatan İsrail.
“Artık silahı elinde tutan İran değil İsrail” diyen Dubai’deki B’huth araştırma merkezinin başkanı Muhammed Baharoon “Savaşın bitmesini istemeyen başka bir devlet görmedim, İsrail dışında” şeklinde konuştu.
Yine de Körfez hükümetleri, gerilimi yatıştırmaya ve ABD’yi savaşa girmekten caydırmaya çalışsalar da, doğrudan müdahalede bulunmaları pek olası görünmüyor. Hatta yeni savaşın ortasında bazı Körfez liderleri özel görüşmelerde İsrail’le ortaklık ve İran’ı zayıflatma arzusunu dile getirmeye devam ediyor.
Bu hafta daha önceden planlanmış bir ziyaret kapsamında Suudi Arabistan, Bahreyn ve BAE’yi ziyaret eden iki partili ABD Kongre heyeti, bölge başkentlerinde liderlikten duydukları temel mesajın nükleer silahlı bir İran’ın oluşturduğu tehdit olduğunu aktardı.
Varoluşsal tehdit
Nebraska Cumhuriyetçi Temsilcisi Don Bacon, “Elbette nükleer silahlardan kurtulmak için daha barışçıl bir yol tercih ederlerdi. Ancak görüştüğümüz tüm Körfez yetkilileri, nükleer silahlı bir İran’ın onlar için varoluşsal bir tehdit olduğunu açıkça ifade etti” dedi.
Ancak milletvekilleri, Körfez hükümetlerinin bölgesel bütünleşme ve ortak ekonomik refah arzularının şiddetin tırmanmasıyla karmaşıklaştığını da belirtti.
“Görüşmelerimizin çoğunda İran’ın uzun süredir bölgede istikrarsızlaştırıcı bir güç olduğu konusunda bir anlayış vardı” diyen Kaliforniya Demokrat Temsilcisi Jimmy Panetta “Ancak İsrail’in bölgede başlıca istikrarsızlık kaynağına dönüşmesini kesinlikle istemedikleri yönünde de bir görüş hâkimdi” sözlerini kaydetti.
Savaş karşısında Suudi Arabistan’ın tepkisi, bölgedeki karmaşık ve değişken ittifakları en iyi yansıtan örnek olabilir.
Suudi Arabistan uzun süredir İran’ın bölgesel rakibi olarak tanımlanıyor ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman bir dönem İran’ın dini liderini “Hitler’den beter” olarak nitelemişti. Ancak Prens’in, Ortadoğu’yu Suudi Arabistan merkezli “yeni bir Avrupa”ya dönüştürme hayali, bölgesel gerilimlerin azaltılmasını gerektiriyor. Bu nedenle 2023’te İran’la barıştı. Krallık, geçen hafta “kardeş İslam Cumhuriyeti İran’a yönelik açık İsrail saldırganlığını” kınayan bir açıklama yayımladı.
Dubai’de şiddetin tırmanmasının ülke turizmini tehlikeye atabileceği yönünde endişeler dile getirildi. İran ile ABD arasında İran’ın nükleer programını sınırlamaya yönelik görüşmelere arabuluculuk yapan Umman’da ise bu saldırı aylar süren diplomatik çabaları boşa çıkardı.
Ayrıca fosil yakıt zengini Arap Yarımadası genelinde savaş; sigorta primlerinin ve taşıma maliyetlerinin artmasına neden olarak, Trump’ın geçtiğimiz ay bölgeye yaptığı ziyarette ilan edilen teknoloji, havacılık ve savunma yatırımlarına dayalı yüz milyarlarca dolarlık ekonomik yapıyı tehdit ediyor.
“Tüm devletler İran rejiminden ne kadar hoşlanmasalar da İsrail’in ölçülü olmaması ya da stratejik bakış açısından yoksunluğu konusunda endişeli” diyen Washington merkezli Tahrir Ortadoğu Politikaları Enstitüsü’nün başkan yardımcısı Timothy E. Kaldas. “Ortada bir nihai hedef varsa, o nedir?” diye sordu.
İsrail’in saldırısı, ABD ile İran arasında nükleer gelişmeler üzerine yürütülen görüşmeler sırasında başladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırının “varoluşsal tehdidi” ortadan kaldırmak için yapıldığını söyledi. Ancak İsrail’in bu hamlesinin İran’daki rejimi devirebileceğini de savundu. Netanyahu, “Ortadoğu’nun çehresini değiştiriyoruz” sözleriyle dikkat çekti.
İsrail’in saldırıları sonucu aralarında üst düzey generaller ve bazı nükleer bilim insanlarının da bulunduğu en az 225 kişi İran’da öldü. İran’ın İsrail’e yönelik misillemeleri ise en az 24 kişinin ölümüne yol açtı. İsrail’e göre füzelerin çoğu hava savunma sistemleri tarafından etkisiz hale getirildi.
Körfez’de bazı kesimler İran’a yönelik bombardımanı desteklese de, geçen haftaki gelişmeler İsrail’in uluslararası sistemin dışında hareket eden “serseri bir aktör” olduğu ve Batılı güçlerin buna göz yumduğu yönündeki inancı güçlendirdi.
Dubai’deki araştırma merkezinin başkanı Baharoon, El Kaide ve IŞİD gibi devlet dışı aktörlerin yeniden şiddet eylemlerine başlamasından endişe ettiğini belirterek, “Eğer devletler İsrail’i durduramıyorsa, bazı insanlar meseleyi kendileri ele alacaktır” dedi.
Yeni savaş, bölgedeki bazı kişilerde derin bir çaresizlik duygusu da yarattı. Onlara göre İsrail üzerinde etkisi olabilecek tek güç ABD ama Trump ya müttefikinin davranışlarını sınırlamak istemiyor ya da bunu yapacak durumda değil.
Analistlere göre, şu ana kadar Körfez hükümetleri diplomasi dışında pek bir adım atmaya istekli görünmüyor.
Tahrir Enstitüsü’nden Kaldas, Suudi Arabistan ve BAE’nin enerji piyasaları üzerindeki etkileriyle ekonomik baskı uygulama potansiyeline sahip olduklarını, ancak bunu yapmalarının olası olmadığını söyledi.
Kaldas “Bu kadar ileri gitmeye kimse hazır değil” dedi.
© 2025 The New York Times Company