05 Aralık 2025, Cuma
Haber Giriş: 20.06.2025 10:20 | Son Güncelleme: 20.06.2025 13:27

New York Times yazdı: ABD'nin İran'a saldırması Çin'in gücünün sınırlarını gösterecektir

2023’te İran ile Suudi Arabistan arasındaki barışı arabuluculukla sağlayan Çin, bölgesel diplomasi gücünü pekiştirmişti. New York Times'a göre ABD-İran geriliminin tırmanması, Pekin’in etkinliğinin sınırlarını gösteriyor
New York Times yazdı: ABD'nin İran'a saldırması Çin'in gücünün sınırlarını gösterecektir
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

David Pierson, Keith Bradsher, Berry Wang / New York Times

2023’te İran ile Suudi Arabistan arasında barış anlaşmasına aracılık eden Çin, bu gelişmeyi diplomatik bir zafer ve ABD’nin küresel rakibinin Orta Doğu’da önemli bir güç olarak yükselişi şeklinde değerlendirmişti. Ancak eski ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’le birlikte İran’a askeri müdahaleyi açıkça tartışması, Çin’in bölgedeki etkisinin sınırlarını ortaya koyuyor.

Çin için kontrolsüz bir çatışma büyük riskler taşıyor. Ülkenin petrol ithalatının yarısı, İran’ın güney kıyısındaki Hürmüz Boğazı’ndan geçen tankerlerle taşınıyor. Ayrıca Pekin, uzun süredir bölgedeki en yakın ortağı Tahran’ı, Amerikan etkisine karşı denge unsuru olarak görüyor.

Ancak stratejik çıkarlarına rağmen, Trump yönetimi üzerinde sınırlı bir etkisi bulunan Çin’in, ABD’nin doğrudan müdahil olduğu bir durumda İran’ı askeri olarak savunması pek olası değil. Amerikan Enterprise Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı Zack Cooper’a göre, “Çin’in İran’ın askeri tesislerini savunacak kapasitesi yok. Muhtemelen sessizce maddi destek, söylemsel destek ve belki insani yardım sağlayacaktır.”

Çin, Orta Doğu’daki istikrarı desteklese de, ABD’nin uzun sürecek bir savaşa sürüklenmesi Pekin için bir fırsat da olabilir. Bu, Amerikan askerî kaynaklarının Asya’dan uzaklaşmasına neden olabilir.

Trump’ın İran’a saldırıp saldırmayacağına dair kararı, Pekin’in jeopolitik stratejisini şekillendirecek dersler sunabilir. Çin, Trump’ın dış politikaya yaklaşımını ve güç kullanma isteğini anlamaya çalışıyor. Bu durum, ABD’nin Tayvan’ı savunup savunmayacağına dair Pekin’deki değerlendirmeleri de etkileyebilir.

Çin’in İran’la yakın ilişkisine rağmen, Pekin’in üst düzey söylemi oldukça ölçülü. Devlet Başkanı Şi Jinping’in Rusya lideri Vladimir Putin’le yaptığı telefon görüşmesinde ateşkes çağrısı yapmasına rağmen, görüşme özetinde İsrail’in İran’ın egemenliğini ihlal ettiği açıkça belirtilmedi. Şi, ABD’ye doğrudan çağrıda da bulunmadı. “Uluslararası toplum, özellikle çatışmaya etki edebilecek büyük güçler, durumu yatıştırmak için çaba göstermeli” ifadesiyle yetindi.

Çin’in en üst düzey diplomatı Wang Yi, İsrailli mevkidaşıyla yaptığı görüşmede Pekin’in saldırılara karşı olduğunu ifade etti. Ancak İran’la yaptığı görüşmedekinin aksine, bu saldırıları “kınamadı.” Umman Dışişleri Bakanı’yla yaptığı başka bir görüşmede ise, “Bölgedeki durumun bilinmez bir uçuruma sürüklenmesini seyredemeyiz” dedi. Ancak Çin’in somut diplomatik bir çözüm girişiminde bulunup bulunmadığı belirsiz.

Zaten İsrail, Çin’in İran’la yakın ilişkileri ve Hamas’la olan temasları nedeniyle Pekin’in tarafsızlığına şüpheyle yaklaşıyor. Çin’in kamuoyuna yansıyan önceliği ise İsrail ve İran’dan 1.000’den fazla vatandaşını tahliye etmek oldu.

Biden yönetiminde Beyaz Saray ve Dışişleri’nde Çin politikası üzerine çalışan Julian Gewirtz’e göre, “Pekin olayların hızına ayak uydurmaya çalışıyor ve önceliğini bölgedeki Çin vatandaşları ve çıkarlarını korumaya veriyor, geniş çaplı bir diplomatik inisiyatif yerine.”

Çin’in sıkı denetlenen çevrimiçi forumlarında, İran ordusu ve güvenlik yapısının zayıf performansı tartışılıyor. Bazı yorumcular ise Pekin’in İran’a olan desteğinin sınırlı olduğunu vurguluyor.

Pekin Uluslararası İşletme ve Ekonomi Üniversitesi’nden Ortadoğu uzmanı Zhu Zhaoyi’ye göre, Çin İran’a “koşulsuz koruma” sağlayamaz ve ABD-İsrail’e karşı askeri mücadeleye giremez. Çin’in tek yapabileceği, BM Güvenlik Konseyi aracılığıyla baskı kurmak.

Zhu, “Ortadoğu’daki bu kargaşa Çin için hem bir sınav hem de bir meydan okuma” dedi.

Pekin’in bölgedeki avantajı, Batılı güçlerin aksine, insan hakları gibi konularda diğer ülkeleri eleştirmemesi olarak görülüyor. Tsinghua Üniversitesi’nden Wen Jing’e göre, “Çin, bölgedeki rakip grupların güvenini kazanan tek büyük güç. Bu yüzden ABD’nin başaramadığını başarabiliyor.”

Ancak bazı Batılı analistlere göre Çin, İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasının yalnızca son aşamalarında sınırlı rol oynadı. Ayrıca Washington, Pekin’in, Yemen açıklarında gemilere saldıran Husi militanları üzerinde baskı kurma konusundaki isteksizliğinden rahatsız. Çin yalnızca kendi gemileri tehdit altındaysa müdahil oluyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Orta Doğu’dan sorumlu eski üst düzey yetkili Barbara Leaf’e göre, bu durum Çin’in bölgedeki nüfuzunu sınırlıyor: “Kimse ‘Pekin’i arayalım, çözüm bulur’ demiyor. Çünkü Çin yalnızca ekonomik ve ticari bir rol oynuyor.”

Leaf, "Orta Doğu’daki yetkililer Çin’in sadece kendi çıkarını düşüneceğini zaten biliyor" diye ekledi.

© 2025 The New York Times Company