23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 25.03.2022 04:30 | Son Güncelleme: 13.04.2022 16:03

Putin satranç değil Rus ruleti oynuyor

Putin Ukrayna’da satrançtan ziyade Rus ruleti oynuyor gibi görünüyor. Kendi ordusunu gözünde büyütmüş. Rus ekonomisini kalbinden vurdu. Çin lideri Şi de felç olmuş gibi. Gönlü Batı’ya karşı çıkmaktan yana ama aklı böyle bir lüksü olmadığını söylüyor
Thomas L. Friedman
Thomas L. Friedman
Ukrayna’daki savaştan kaçarak Budapeşte’ye ulaşan bir aile (Fotoğraf: Mauricio Lima/The New York Times)
Ukrayna’daki savaştan kaçarak Budapeşte’ye ulaşan bir aile (Fotoğraf: Mauricio Lima/The New York Times)

Son beş yılda yaşananlar adeta bir karşılaştırmalı siyaset dersine dönüştü çünkü daha önce aynı anda hiç görmediğimiz bir şey yaşandı: Dünyanın en güçlü üç lideri; Vladimir Putin, Şi Cinping ve Donald Trump belirlenmiş görev sürelerinin sonunda iktidarda kalmak için pervasız adımlar attı. Biri başarısız, ikisi başarılı oldu. Bu durum günümüz dünyasına dair çok şey anlatıyor.

Trump tek ve çok basit bir sebepten dolayı başarısız oldu: Seçim sonuçlarını itibarsızlaştırma çabasına ve sandıktaki mağlubiyeti tersine çevirmek adına destekçilerini meclis üyelerinin üzerine salmasına karşın Amerikan kurumları, yasaları ve normları yaklaşık dört yıllık döneminin sonunda onu iktidarı devretmeye zorladı.

Putin ve Şi ise kurumlardan ve demokratik normlardan azade oldukları için kendilerini fiilen ömür boyu devlet başkanı kılacak yasalar getirdi. Olan ülkelerine oluyor.

Dürüst olalım; günümüz demokrasileri de sorunsuz değil. Yine de otokrasilerin yoksun olduğu bazı şeylere sahipler: Çoğu zaman liderleri de değiştirerek gidişatı değiştirme ve yeni bir yola çıkmadan önce alternatif fikirleri kamuoyu önünde inceleme ve tartışma becerisi. Teknolojik ve iklimsel değişikliğin hızlandığı bir dönemde bu özellikler bilhassa önemli. Putin ve Şi gibi altmışlı yaşlarının sonuna gelmiş tek bir kişinin giderek ihtiyarladığı ve yalnızlaştığı bir ortamda gitgide daha iyi kararlar alma ihtimali çok düşük.

Putin 2020 yılında görev süresi sınırlarını ortadan kaldırmayı başardı. 2024’te yeniden başkanlığa aday olabilecek hatta 2036’ya kadar görevde kalabilecek. Şi ise 2018 yılında meclis üyelerine Çin anayasasını değiştirtti ve başkanlık görev süresi limitlerini tamamen kaldırttı. Böylelikle 2023’teki Ulusal Halk Kongresi oturumunda yeniden seçileceğini varsayarsak sonsuza dek koltuğunda kalabilecek.

1982 yılında Deng Şiaoping’in Çin devlet başkanlığını arka arkaya en fazla iki dönemle sınırlamasının bir sebebi vardı. Amacı otokratik liderlik ve kişi kültü üzerinden Çin’i yoksul, yalnız hale getiren ve çoğu zaman kanlı bir kaos içinde bırakan Mao Zedong gibi yeni isimlerin önünü kesmekti. Şi tam da bu barikatı yıktı. 

Ama hepimizin açıkça gördüğü üzere, Putin’in Ukrayna’daki icraatları kendisini vazgeçilmez ve hata yapmaz sayan ömürlük başkanlar seçmenin tehlikelerinin ete kemiğe bürünmüş bir ifadesi durumunda. 

Putin’in yanlışları

Ukrayna Putin’in savaşıydı ve her şeyi yanlış yaptı: Kendi silahlı kuvvetlerinin gücünü gözünde büyüttü, Ukraynalıların özgürlük için savaşma isteğini hafife aldı ve Batı’nın gerek hükümetler gerekse şirketler düzeyinde Ukrayna’yı desteklemek için bir araya gelme iradesini gözden kaçırdı. Ya kendisine hakikati söylemekten korkan emir kullarının kurbanı oldu ya da yanılmazlığından öyle emindi ki ne kendini sorguladı ne de bizzat sözcüsünün “eşi görülmemiş” ekonomik savaş olarak tarif ettiği gelişmelere karşı hükümetini ve toplumunu hazırlayabildi. Medyadan gelecek her tür eleştiriyi yasakladı.

Şi’in yanlışları

Çin ise daha ciddi bir yer. 1970’lerden bu yana 800 milyon Çinliyi aşırı yoksulluktan kurtardı. Şi de Putin’den daha ciddi biri. Yine de otokrasinin tehlikeleri kendini gösteriyor. Şi koronavirüsün büyük ihtimalle Wuhan’da nasıl ortaya çıktığına dair ciddi bir araştırma yapmak ya da en azından bulguları dünyayla paylaşmak istemedi. Görünüşe göre böyle yapmanın liderliğine halel getirmesinden korkuyordu. Ama kapanma stratejisine ve diğer aşılardan daha az etkili olduğu düşünülen Çin aşısına güvenmesi şimdilerde ekonomisini ciddi stres altına sokuyor.

Şi’nin Putin Rusya’sıyla ittifakı seçerek yanlış ata oynadığı kısa sürede ortaya çıktı. İki lider 4 Şubat’ta Çin’deki Kış Olimpiyatları’nın açılışında bir araya geldiğinde “iki devlet arasında sınırsız bir dostluk olduğunu, iş birliklerinde herhangi bir yasak bölge bulunmadığını” beyan etmişlerdi. 

Putin’in bu sonsuz dostluk vurgusunu Ukrayna’yı işgal etmek için yeşil ışık olarak algılaması belli ki Şi’yi çok şaşırttı ve zora soktu. Çin hem Rusya’dan hem de Ukrayna’dan büyük miktarda petrol, mısır ve buğday ithal ediyor. Rus işgali bunların ve diğer gıda ithalatlarının maliyetini artırırken bir yandan da Çin borsasını aşağı çekti. İşgal ayrıca Çin’i Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasına kayıtsız kalmak zorunda bıraktı ve Pekin’in en büyük ticaret ortağı olan Avrupa Birliği ile ilişkilerine zarar verdi.

Kim bilir şu anda Pekin’deki kaç yetkili “Ömürlük başkan seçilince böyle oluyorsa …” diye düşünüyordur.

Dış politikadaki en beylik klişelerden biri Çin ve Rusya’nın liderlerinin müthiş zeki olduğu ve ülkelerle satranç ustaları gibi oynadıkları, halbuki dünyaya dair hantal, demode yaklaşıma sahip aptal Amerikalıların damadan başka oyun bilmediğidir. Bu klişenin saçma olduğu görüldü.

Açıkçası bana Putin satrançtan ziyade Rus ruleti oynuyor gibi geliyor ve şansını tüketerek Rus ekonomisini kalbinden vurdu. Şi de felç olmuş görünüyor. Gönlü Batı’ya karşı çıkmaktan yana ama aklı böyle bir lüksü olmadığını söylüyor. Dolayısıyla hangi oyunu oynaması gerektiğini bilemiyor. Neticede Çin II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da işlenen en büyük savaş suçları karşısında tarafsız kalıyor. 

Biden lego oynuyor

Bu sırada Trump’ın “Uykulu Joe” lakabı taktığı Joe Biden kendi köşesinde lego oynuyor. Ortak değerlere sahip ve ortak tehditlere maruz kalan parçaları ve müttefikleri belli bir yöntem uyarınca bir araya getirerek krizi yönetmek için sağlam bir koalisyon kurdu.

Kısacası düzenli iktidar değişimi sayesinde dağınık demokrasiler bile tüm muhalefet odaklarını susturmaya her zamankinden daha çok ihtiyaç duyan ömürlük devlet başkanlarına karşı en azından şimdilik hamle üstünlüğüne sahip görünüyor. 

Bu karşıtlık tam da doğru zamanda, küresel demokrasi hareketinin her yerde bocaladığı bir dönemde ortaya çıktı. Stanford’dan demokrasi uzmanı Larry Diamond’a göre II. Dünya Savaşı’ndan bu yana bütün dünyada demokrasinin evrimini ve geçtiği aşamaları iyi okumak gerekiyor. 

Diamond’a göre şimdi sorulacak soru şu: Şi ve Putin’in 4 Şubat’taki demeci “kendi ‘demokratik’ sistemlerinin müflis, beceriksiz liberal demokrasilere neden üstün olduğunun bütün sebeplerini açıklamaları” gerçekten de otokrasileri için taşma noktasını mı gösteriyordu? Diamond bir şeyin kesin olduğunu belirtiyor: Putin ve Şi’nin bu son yanlış adımları “otoriterliğin adını kötüye çıkarıyor”.

Otoriter dalganın kalıcı biçimde durması için iki büyük şeye ihtiyaç var. Birincisi, Putin’in Ukrayna saldırısı başarısız olmalı. Öyle olursa güç kaybeder. Elbette Putinsiz bir Rusya daha iyi olmayabilir, hatta daha beter de olabilir. Ama iyiye giderse, Kremlin’de makul bir lider olursa dünya daha iyi bir yer olur.

İkincisi daha da önemli: Amerika’nın sadece yurt dışında ittifaklar oluşturma konusunda değil, yurt içinde de sağlıklı koalisyonlar kurmakta başarılı olduğunu göstermesi gerek. Bu sayede iyi bir yönetim, büyüme, sorunsuz iktidar geçişleri ve daha kusursuz bir birlik sağlanabilir. Geçmişte dünyanın saygı duyduğu ve özendiği bir ülke olmamızı sağlayan şey bu beceriydi. Biz böyleydik ve yine öyle olabiliriz. Haklıysam “Hamilton” müzikalinden en sevdiğim sözleri anmanın tam sırası. George Washington neden üçüncü kez aday olmayıp kendi isteğiyle görevi bıraktığını Alexander Hamilton’a şöyle açıklıyordu:

Washington: “Bu işi becerebilirsek/Nasıl veda edilir hepsine göstereceğiz/Sen ve ben——”

Hamilton: “Sayın Başkan, zayıf biri olduğunuzu söyleyecekler.”

Washington: “Hayır, aslında ne kadar güçlü olduğumuzu görecekler.”

© 2022 The New York Times Company