Esin Hamamcı
De Fakto sergisinin serüveni nasıl başladı?
Sabiha Kurtulmuş, yıllardır iş birliği yaptığım meslektaşım; Piyalepaşa Merkur desteklenmesi gereken araştırmacı ve etkin bir galeri, bu da benim mesleki amaçlarımla uyuşuyor. Yaşadığımız dönemin koşullarına göre bir serginin kavramsal bir altyapısını kurmak benim için her zaman iyi bir motivasyon oluyor. Siz de bunu serüven olarak adlandırmışsınız; her sergi sanatçılar, küratörler ve galeriler için bir serüvendir. Merkür ve sanatçılar ile bir serüveni gerçekleştiriyoruz.
İşimiz sürekli kuşak sanatçıların yapıt üretimlerini izlemek
Sanatçılar ve eserler arasında seçki hazırlarken nasıl bir yol izlediniz? Bu sanatçıları ve eserlerini bu sergi bağlamında neden ve nasıl bir araya getirdiniz? Özellikle hangi isimlerin ya da eserlerin etrafında şekillendi?
Küratör olarak işimiz sürekli birkaç kuşak sanatçıların yapıt üretimlerini izlemek olduğu için bir sergi yapmak kendiliğinden oluşabiliyor. Bu izleme sırasında sanatçıların hangi düşünceler, söylemler, biçimler, mesajlar, ilişkilerle çalıştıkları gözlemlenebiliyor. Galeri ile çalışınca, onun da bir amacı ve çizgisi var. Bu iki bilgi altyapısını birleştirmek için kendi bilgimi de ekleyince ortaya bir sonuç çıkıyor. Bu süreçte galeriyi, sanatçıyı, küratörü serginin izleyici ile karşılaşmasındaki tepkisi ilgilendiriyor ve bu dörtlü karşılaşmanın her taraf için farklı sonuçları doğuyor. Bu sergide daha önce çalıştığım birçok sanatçı var. Birkaç sanatçı İstanbul dışında yaşıyor; onlara da bir olanak verilmiş oluyor.
De Fakto sergisi ismi bağlamında da birtakım güncel gerçeklik sorunlarıyla ilgileniyor. Neden “De Fakto”?
De Facto veya de Fakto, "gerçekte", "uygulamada", "fiilen", "fiili" ya da "pratikte" anlamında kullanılan Latince deyiş. Türkiye’deki sanat üretiminin tüm olaylar ve gelişmeler bağlamında De Fakto olarak görüyorum; sanatçıların ısrarlı üretimi de bunu kanıtlıyor. İlişkisel estetik sanat ve kültür ürünleri küresel ekonomik rekabette başarıyı belirlemekte ve dünyadaki ekonomik ve siyasal kutuplaşmalar arasındaki sınırları sömürebilecek bir iletişim ve bilgi alışverişini oluşturmaktadır. Bu sergideki resim, heykel, fotoğraf, video, yerleştirme, performans tekniklerindeki görüntüler, nesneler uluslararası kültür sahnelerinin önemli oyuncuları olarak gündeme yerleşmiştir. Bu bakımdan, ilişkisel estetik adıyla tanımlanan bu görsel sanat üretimleri, özgür, geniş ve açık düşünsel-görsel söylemleriyle, bölgelerin farklı siyasal, ekonomik, kültürel tezahürleri arasında iletişim, iş birliği, eşitlik ve karşılıklılık alanı açan “De Fakto” olgudur.
Buruşturulmuş mektuplar, hapsolmuş yüzler, parçalanmış bedenlere rastlıyoruz sergide. Gerçekliğin yanılsamaları çağımızda sanatçılarda umutsuz bir görüntü mü yaratıyor? Bu parçalanmışlığı nasıl tanımlarız?
Bu sergide de şu temel sorulara yanıtlar bulunabilir: “Sanatsal ve kültürel üretimler şimdiki zaman ve geleceğe yönelik olarak hangi mesajları veriyor? “İlgili sanatsal ve kültürel malzemenin araştırılması yoluyla kamusal epistemoloji ve eğitime nasıl yol gösteriyorlar?”, “Küresel sanat ve kültür ortamında bu yapıtlar nasıl aktif bir pozisyon oluşturuyor?” Özellikle günümüzdeki savaş ve krizlerin yarattığı endişe ve umutsuzluk için sanat üretiminin izleyici ile karşılaşmasındaki bu sorular, sorunların karşısında insanın nasıl davranması gerektiğine de ipuçları verebiliyor.
Ekonomi, siyaset, iletişim ve hafıza gibi konular sergiye nasıl bir zemin sunuyor? Güncel meselelerin tezahürleri diyebilir miyiz?
Küresel düzenin güncel karmaşık durumunda- geçmişte de olduğu gibi- sanatçılar toplumlara güçlü bilinç, özgür ifade ve irade öneriyor; yapıtların görsel dili, ekonomi, siyaset, iletişim, bellek vd. konularda insanı aydınlatmayı amaçlayan mesajlar sunuyor. Sergilerin çeşitli kesimlerden ilgi görmesine bakıldığında toplumun buna gereksinim duyduğu anlaşılıyor.
De Fakto’da kaç sanatçının hangi tekniklerle yapılmış kaç işini görebiliyoruz?
Sergide sanatçıların tek ya da çoklu yapıtlarını görüyoruz; fotoğraf (Ahmet Elhan, Laleper Aytek, Ferhat Özgür), tuval resimler (Eda Gecikmez, Antonio Cosentino, Temur Köran, Berkay Can Yılmaz, Bengisu Bayrak), desenler (Gülşah Bayraktar, Mehmet Ali Boran, Medine Irak, Alper Aydın), karışık teknik (Rafet Arslan), üç boyutlu yapıtlar (Dilara Akay, Saliha Yılmaz), kolajlar (Özge Enginöz, Beyza Turak).
Sanat, medya ideolojilerini dönüştürmek üzere de yol ve strateji gösteriyor
Tarih-sonrası ve hakikat-sonrası denilen küresel düzende fiziksel ve ruhsal olarak durup yeniden düşünmemize olanak tanıyan sergi, geleceğe hangi mesajları veriyor?
2000’lerde sanatın Türkiye’de büyük kentlerde yaşayan bir izleyici topluluğuna, güncel siyaseti ve tüketim dünyasını anlamlandırmak için, tinsel bir esneklik sağladığına inanılabilir. Metaforlarla ve dolaylı biçimde de olsa, sanat yalnız söz konusu köktendinci ve kutuplaştırıcı kalıntılardan kurtulmak üzere değil, tüketim ve medya ideolojilerini dönüştürmek üzere de yol ve strateji gösteriyor. Sanat yapıtlarıyla oluşturulan metaforlar kutuplaştırıcı tartışmaların açtığı yarığı dolduruyor ve ideolojilerin ağında bağlantı noktaları kuruyor. Türkiye gibi ülkelerde 20. yy günümüz modernizmin ve ardından gelen çok daha sarsıcı süreçler insanların sürekli zihinsel-duygusal zemin yitirmesine neden oluyor ve insanlar bir kargaşanın içine girdikten sonra, bu kargaşanın bir düzene dönüşeceğine inanmaları zor oluyor. Bu yarık ve direniş sürerken sanat üretimi de ısrarla yaşamın değerini yeniden hesaplamayı ve yaşamı bir nesneler dünyası ile yeniden biçimlendirmeyi öneriyor.
Sergide yer alan sanatçılar
Ahmet Elhan, Alper Aydın, Antonio Cosentino, Bengisu Bayrak, Berkay Can Yılmaz, Beyza Turak, Dilara Akay, Eda Gecikmez, Ferhat Özgür, Gülşah Bayraktar, Laleper Aytek, Medine Irak, Mehmet Ali Boran, Özge Enginöz, Rafet Arslan, Saliha Yılmaz, Temur Köran.
De Fakto sergisini 16 Mart tarihine dek Galeri Merkür'de ziyaret edebilirsiniz.