19 Eylül 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 09.08.2024 04:30 | Son Güncelleme: 10.08.2024 10:57

Bir iyi bir kötü haberimiz var: Süper Lig başlıyor

Bu sezon Süper Lig’i izlerken hangi albümü dinleyeceğiz acaba? Ya Pink Floyd’dan “Dark Side of the Moon” ya da John Lennon’dan “Imagine.” Bahisler ilkine çok yüksek ihtimal veriyor gibi görünüyor. Fakat umutsuz da yaşanmıyor, öyle değil mi?
Bir iyi bir kötü haberimiz var: Süper Lig başlıyor

Bağış Erten

Her sene yaka silkerek bitiririz ligi. Bi’ bitse de gitsek havası gelir. Futboldan soğumuşuzdur, yeterdir, ilişkiye biraz ara verme zamanıdır. Sonra aradan birkaç ay geçer. Hatta hafta. Bir özlemler, bir anmalar… Hazırlık maçlarını bile çölde su bulmuş gibi izlemeler… “Seni uzaktan sevmek”ten “Bana her şey seni hatırlatıyor”a ışık hızında geçilir. Geldi gönlümün efendisi diye başlar sezon. Yeni transferler, yeni formalar, yeni heyecanlar… Panayır yeridir ortalık. Ne güzel spordur ya bu futbol.

Bu sefer öyle olmadı. Öyle bir kapattık ki ligi, bazıları üzerine kilit vurmaya razıydı. Uzaklaştırma kararı almış gibiydik. Üstüne Euro 2024 geldi. Ardından da Olimpiyatlar. E, biraz da onunla gönül eylemece. Böyle böyle bir baktık lig arası bitivermiş. Peki özlemiş miyiz sadık yârimizi? O bitmek bilmeyen kavgaları? Her maç gerim gerim gerilmeyi? En yetkililerin ağzından çıkanları duymamasını?.. Federasyonu? Kurullarını? Başkanını? Evet, değişti başkan. Peki İbrahim Hacıosmanoğlu’nun siciline bakınca ilk hangi atasözü geliyor aklınıza? Umutla dolan var mı hiç?

Bir ihtimal daha var yahu! Böyle bir lig de olamaz mı yani? Zor, evet. Ama biz zoru severiz, değil mi? Mümkünlerin kıyısı o kadar mı uzak?

Yine de ama yine de, derinlerde bir yerde, taraftarlığın iliklerimize işlemişliğinde, alışkanlıklarımızda, her şeyden müstakil bağlılığımızda bir kıpırtı var sanki. Kabul edelim. İlle de bakılıyor o forma tanıtımlarına. Yeni transferlerin videolarına. Kombine biletlere. Bu ilişkiye bir şans daha vereceksiniz değil mi? Sonuçta en baştan başlayabiliriz. Bu sene o sene olabilir. Bir sürü güzel yaşanmışlıklar var. Neden tekrarlanmasın? Azıcık eleştiri kabul etse, kötü huylarını bıraksa neden olmasın? İşte bu havada başlıyor Süper Lig. Peki ne bekliyor bizi? Önce bir içinizi karartalım, gücünüz kalırsa biraz da iyimserliğe bürünürüz.

Fakat ne yazık ki bardak boştu

Geçen sene neler olmuştu? Hakem dövdük, sahadan çekildik, Süper Kupa rezaleti yaşadık. Polemikten gına geldi. Bundan da kötüsü olmaz, demeyin. Bu ülke bu sözü tekzip etmek için yaşar. Eğer bir de şampiyonluk yarışından başka bir şey görmüyorsanız Süper Lig çekilir dert değildir.

Fenerbahçe’yle başlayalım. Sarı-lacivertliler için o sene bu sene. Aslında her sene geçerli değil mi bu? Ama hiç böyle olmamıştı. Motivasyon yaratmaz mı? Yok, safi gerginlik yaratır. İçeride sıkışmış metan gazı o kadar çok ki havayla karışıp patlamasın diye, tüm ülkenin selameti için Fenerbahçe şampiyon olsun diyenler var. Kaybetmiş bir Fenerbahçe camiasının tahribat gücünü azımsamayın. Tek iyi ihtimal şu: Jose Mourinho bugüne dek Türkiye’ye gelmiş en kariyerli teknik direktör. Bir şekilde sonuna kadar yarışta kalacaklardır. Bu da bizi hiç değilse parça tesirli bir infilaktan koruyacaktır.

Galatasaray’da mevsimlerden kurt mevsimi. Hani “insan insanın kurdudur”daki kurt. Erden Timur’un ayrılışı, Okan Buruk’taki olası mental yorgunluğu, dünyanın en çabuk sıkılan seyircisiyle birleşince, şampiyon takım gibi açamadı sezonu Cim Bom. Kimseleri beğenmez taraftarı dindirmek için, istiap haddini aşan rakamlarla yapılan transferler tutmazsa vay hallerine. Daha Kerem Aktürkoğlu krizi var, Barış Alper’i, Icardi’si, Zaha’sı var. Takımın normal şartlarda en büyük kozları bunlar. Şimdi bıçak sırtı. Bir de bitmek bilmeyen Florya projesi meselesi var. Öte yandan bu ligin en ‘winner’ takımından bahsediyoruz. İşte bu ikilikle geçecek Cim Bom’un sezonu. Taraftarı da yöneticisi de bu şizofreniyle uğraşacak.

Beşiktaş aslında dış kulvardan iyi girdi sezona. Herkes bir dolu soru işareti biriktirmişti, birçoğu ünleme döndü. Transferler iyi gözüküyor. Antrenör de tatlı. Bütün dünya buna inansa, hayat bayram olabilir. Ne zamana dek? İlk kötü sonuca ve ilk yanlış hakem kararına kadar. Zaten bu hakemler hep böyle değil midir? Bu ligin haksızlığa en fazla uğrayan takımıdır siyah-beyazlılar. Siz öyle düşünmüyor olabilirsiniz. Ancak onlar düşünür. Gerekçeleri de yok değil. Fenerbahçe-Galatasaray evreninden herkes bıktı. En çok da onlar yaka silkti. Çebi’den kalan ölü toprağı da üstlerinde yük. Hasan Arat acaba Burak Elmas, Ali Koç ekolü mü, yoksa erken dönem Serdar Bilgili/Fikret Orman mı? Ya da Süleyman Seba’nın yıllarca işaret ettiği insan mı? Ak mı, kara mı? Gerçi bu hakemlerle iş çok zor…

Masa da masa mıymış?

Bu tabloya bir de Trabzonspor’un yapısal, içkin gerginliğini ekleyin. İlk sarsıntıda yerle yeksan olma hızlarını tahayyül edin. Başakşehir gibi ‘devletlû’ dertleri de koyalım masaya. Transfer yasaklarını da üzerine dizin. Arda Turan’ı, Burak Yılmaz’ı sabıkalarıyla hayal edin. “Masa da masaymış ha” falan demez kimse. Çatırt diye kırılır.

Her şey dursa futbolsevmezler başlar. 22 kişi bir topun peşinden koşuyor işte. Onlar yüzünden Kadıköy trafiği çekilmez hale geliyor. Siyasiler de bu oyunun asli unsuru değil mi, her şeye onlar karar vermiyor mu? İnsanları aptallaştırıyor bu oyun.

Ve işte böyle böyle hızlanır gerginlik oyunları. Canım cicim aylarımız üçüncü haftayı bulmaz. Yeni federasyon başkanımızın dostlarının alışverişte gördüğü o nezaket ziyaretleri de çok geçmeden son bulur ve “gidere gider” akımına katılır. Beşinci haftada “Bu lig bitmez”e döneriz. Yuvarlak bir Rus ruleti grubu hayal edin. Herkes yekdiğerinin kafasına silah dayamış. Eller tetikte. Bu psikolojiyle aylar geçirmek ne güzel olur değil mi?

Tünelin ucundaki ışık

Oysa yukarıdaki nefes alınmaz dünyanın parçası olmak tek seçenek değil. Yazının bu noktasına geldiyseniz, “Gülün Adı”nı bırakıp size gül bahçesi vaat edebilirim. Bu oyunu daha rahat bir seyretme biçimi olabilir. Gene seversiniz takımınızı. Gene üzülürsünüz yenilince. Ama öfkelenmezsiniz en azından. Her şey bir oyunun parçası değildir de sadece kaybedilen bir maçtır belki. Bunu böyle görmek için daha “light” bir taraftar olmanız da gerekmiyor. Duvarları yumruklamasanız yeter. Az değil futbolu böyle de sevenler. En çok bağıran en haklı görünüyor diye sessiz kalıyorlar biraz. O kadar.

Şimdi tabloyu tersine çevirelim mi? Göztepe 100. yılını kutlayacak. Kulüp başkanları yabancı. 40 yaşında, motivasyon konuşmaları yapan, kitapları olan bir Danimarkalı Rasmus Ankersen. Hedefleri de büyük. Levent Yüksel’in “Med Cezir”iyle açılan maçlarını, üç saatte biten kombine satışlarının etkisini düşünün bir de. İnsanın içi ısınmıyor mu?

Buna Bodrumspor’u ekleyin. Şehrin gazetesi Oksijen’se, takımı da Bodrumspor. O şirin statları harika mesela. Celal Dumanlı’nın hikayesini biliyor musunuz? 12 yaşında bu kulüpten içeri girdi. Amatör kümeyi de gördü, kulübün zirvesini de. Şimdi Süper Lig’de takımın kaptanı olarak sahaya çıkacak. Onca taraftarsız, uçsuz bucaksız takımdan sonra Bodrumspor’u izlemek neden kötü olsun ki! Daha güzel kaç deplasman var?

Teknik adam koltuğunda oturanların farkında mısınız? İlhan Palut zaten futbolu sevdirme reçetesi gibi. Bir de “eski topçu” tayfa var. Halı saha ligi olsa şampiyonluğa oynarlar. Alex de Souza, Çağdaş Atan, Fatih Tekke, Arda Turan, Selçuk İnan, Burak Yılmaz. Volkan Demirel kalsaydı kaleye de o geçer, mis gibi olurlardı. Yakın dönemin yıldızlarını kenarda izlemek heyecan verici olacak. Evet, bir kısmının karanlık yüzü de var. Peki ya olgunlaştılarsa… Bakın Arda Turan’a. Eyüpspor’da iki sezondur inanılmaz işler başardı. Açıklamaları da gayet aklı başında. Galatasaraylılar zaten onu “Geleceğe Dönüş” izler gibi izliyor. Kim bilir, belki de sonunda hatalarından ders alan bir karaktere dönüşür.

Az önceki satırlardan sonra inanmayacaksınız ama Dört Büyükler için de umut dolu öyküler yazmak mümkün. Fenerbahçe’nin iç saha maçları tam bir şenliğe döner. Mourinho demeçleriyle zekamıza meydan okur. Avrupa’da da eserse bu takım, öyle bir uçar ki durdurana aşk olsun. Okan Buruk pek göstermiyor ama hâlâ hırslı, azimli ve işini çok önemsiyor. Geçen yıl ne olmazlardan döndürüp kazandı ligi. Beşiktaş maçını unutun. Her sezona böyle kör topal girer zaten Cim Bom. Sonra ikinci yarı tozu dumana katabilir. Beşiktaş’ın da geri dönüş yılı. Transferler yerinde, başkan istekli, teknik direktör hiperaktif. Tam Beşiktaş’ın istediği ortamlar. Taraftar da özledi takımı. 5-0’lık derbiyle gelen kupa da bu güzel başlangıcın çileği oldu. Her geçen maç irtifayı artıracakları kesin. Abdullah Avcı yine ilmek ilmek örüyor takımını. Okay Yokuşlu ve Ozan Tufan çok stratejik hamleler. Bir de sağlam forvet aldı mı klasik şablona dönerler. Avcı’nın sükuneti şehre sirayet ettiğinde şampiyonluk gelmişti. Zor ama belki olur. Federasyon başkanının “onlardan” olmasının teskin eder ve nabzı düşer Trabzonlunun. Olur mu olur?

Hepimiz Süper Lig teknesinin nasıl seyredeceğini biliyoruz aslında. Hangi seçeneğe bahis alacağınızı da biliyoruz. İşimiz zor. Ama bir ihtimal daha var yahu! Böyle bir lig de olamaz mı yani? Zor, evet. Ama biz zoru severiz, değil mi? Mümkünlerin kıyısı o kadar mı uzak?