Erkek basketbol takımının başarısı çok önemli: Fenerbahçe’nin final four düzeyinde olması neredeyse artık süreklilik kazandı. Bu ikinci Eurolig şampiyonluğu da bu çabaların doruk noktası oldu. Bu takımı kuranları ve Sarunas Jasikevicius’u bu takımın koçluğuna getirenleri kutluyorum. Harika bir sezon geçirdiler ve hepimize Avrupa gururu yaşattılar.
Kadın basketbol takımı, Türkiye ligi şampiyonu oldu. Bu başarıyı da kutluyorum. Ne var ki kadınlar Eurolig şampiyonluğunu koç ile takım arasından oluşan ve ligin son maçlarında su yüzüne çıkan uyumsuzluk nedeniyle kaybettik. O aşamada koçu yollayıp yerine Miguel Mendez getirilebilseydi kadınlarda üçüncü Eurolig şampiyonluğu gelebilirdi. Her zaman işler istendiği gibi gitmez. Ligin son anında gelen Mendez takımı hemen toparladı ve Türkiye ligi şampiyonluğunu kazandılar. Mendez ile önümüzdeki sezon üçüncü kez kadınlar Eurolig şampiyonluğu da gelecek gibi görünüyor.
Kadınlarda Eurolig üçüncüsü olmuş olsa da Avrupa sıralamasında Fenerbahçe basketbol takımları (solda erkekler, sağda kadınlar) ilk sırada yer alıyor. (kaynak: www.eurobasket.com):
Şimdiye kadar Avrupa’da hiçbir kulüp bu çifte başarıya ulaşamadı bildiğim kadarıyla.
Dolayısıyla bu aşamada basketbolda fazlaca yapacak bir şey yok. Belli ki kulübün basketbol şubesini yönetenler bu işi iyi biliyorlar. Erkek takımı kadrosunu muhafaza etmek, erkeklerde Nigel Hayes Davis, Marco Guduriç gibi isimleri ve özellikle de koç Jasikevicius’u asla bırakmamak gerekir (Medyada Guduriç’in Milano’ya gideceği yazıldı. Öyleyse bu üzücü bir durum olacak.) Kadın basketbol takımı da iyi takım. Yeni koç Mendez bu takımı yeniden Avrupa şampiyonluğuna taşıyacaktır. Özellikle Emma Meesseman’ı kesinlikle takımda tutmak gerekir. Takıma WNBA’dan bir iki takviye alınabilir.
Özetle söylemek gerekirse erkek ve kadın basketbol takımlarında mutlaka gidenler olacaktır, onların yerine birkaç iyi takviye yapılırsa sorun yok görünüyor.
Bu yıl voleybol ne yazık ki Avrupa kupaları ve Türkiye ligleri açısından hayal kırıklığı yarattı. Erkeklerde de kadınlarda da antrenörler yetersiz kaldı. Erkeklerde yeni antrenör Slobodan Kovac ligin son bölümünde takımı ciddi biçimde toparlasa da bu, lig şampiyonluğu için yetmedi. Birkaç oyuncu takviyesi ve Kovac ile bu yıl takım zirveye oynayabilir diye düşünüyorum. Bu yıl hayal kırıklığı yaşansa da takım yine de Türkiye kupasını (Kupa Voley) almayı başardı.
Kadın voleybol takımı, kadrosunun iyiliğine karşın kötü bir sezon geçirdi. Onlar da erkekler gibi Türkiye Kupasını (Kadınlar Kupa Voley) almayı başarmış olsalar da asıl hedeflere (Türkiye Lig şampiyonluğu ve CEV Avrupa Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu) ulaşamadılar. Üstelik her iki beklentiyi de son anlarda kaçırdılar. Aslında sezon boyunca takımın antrenörü Marco Fenoglio’nun bu takım için yeterli bir antrenör olmadığı görülüyordu. Bu yetersizlik Avrupa maçlarında zirveye çıkmıştı ama yönetim Türkiye Ligi play off final maçlarına kadar Fenoglio’yu tutmaya devam etti. Son aşamada yerine Marcello Abondanza’yı getirdiler ama kadın basketboldaki değişim başarısı burada yakalanamadı.
Abondanza, geçmişte Türkiye’de çalışmış, Fenerbahçe kadın voleybol takımını da yönetmişti. Benim ilk tercihim olmazdı ama Fenoglio öylesine zayıf kaldı ki Abondanza’nın gelişine bir şey diyemedik. Yeni sezon için pasör olarak Alessia Orro ve orta oyuncu olarak Agniezska Korneliuk’un gelecek olması umutları artırıyor. Fenerbahçe, bu dalda Avrupa Şampiyonlar kupasını almak istiyorsa ne yapıp edip bizim milli takımın antrenörü Daniele Santarelli’yi ya da İtalyan milli takım antrenörü Julio Velasco’yu takımın başına getirmelidir. Hangi antrenör olursa olsun Arina Fedorovtseva ve Ana Cristina de Souza’nın bütün bir hazırlık dönemi süresince servis karşılama, manşet alma üzerine çok ciddi çalışma yapması şart. Bu iki oyuncu çok iyi hücum yapabiliyor ve çok iyi servis atabiliyor ama iyi smaçör olabilmeleri için aynı zamanda servis karşılamada da ustalaşmaları lazım. Aksi takdirde voleyboldaki dönüş sistemi sonucu geri pozisyona geçtiklerinde karşı takım için sokak voleybolu deyimiyle “maden” konumuna düşüyorlar.
Diğer bütün amatör branşlarda (bokstan yüzmeye, masa tenisine kadar) Fenerbahçe Spor Kulübü son derecede başarılı bir yıl geçirdi. Hiçbir spor kulübünün bu kadar fazla branşta bu kadar yaygın başarı yaşaması söz konusu olmadı. Dolayısıyla bu branşlarda ne yapılıyorsa aynen devamının sağlanması yeterli olacak gibi görünüyor.
Futbol için ayrı ve uzun bir sayfa açmamız gerekiyor.
Kadın futbol, Fenerbahçe Spor Kulübü için yeni bir branş. 1995 yılında kurulup kapatılan branş 2021 yılında yeniden canlandırıldı. Çok izleyebildiğim bir branş olmadığı için fazlaca bir yorum yapma olanağım yok. Bu yıl şampiyonluğu son maçlarda kaçırdılar. Burada da biraz takviye ile başarı geleceğini düşünüyorum. Ama yeterli bilgim olmadığı için ne teknik direktör ne de oyuncular hakkında bir yorum yapmayacağım.
Ben öyle düşünmesem de erkek futbolu, Türkiye’de ve dünyada en popüler branş olduğu için buradaki başarısızlık bütün diğer branşlardaki başarıların gölgelenmesine yol açabiliyor. Benim düşüncem Avrupa’daki başarıların (özellikle birinci kupalardaki başarıların) her şeyin üzerinde olduğu yönündedir. Mesela Fenerbahçe erkek basketbol takımının Eurolig şampiyonluğu bana göre Türkiye açısından bu sezonun en büyük takım sporu başarısıdır. Futbolda Avrupa birinci kupasını kazanmak çok zor görünüyor. Buna karşılık lig şampiyonluğu da Avrupa kupalarına katılmak açısından çok önemli. Onun için burada mutlaka bir hamle yapmak gerekiyor.
Futbol takımı yıllardır, Türkiye lig şampiyonu olamıyor. 2022 – 23 sezonunda Türkiye Kupasını kazanmanın dışında son on yıldır bir başarı yok. Sürekli ikinci olan bir takım kimliğine bürünmüş görünüyor. Bunun birçok nedeni var:
Fenerbahçe son kez lig şampiyonu olduğu 2013 – 2014 sezonundan bu yana geçici olarak görev yapanlar dâhil tam 17 teknik direktör değiştirmiş. Yani her teknik direktör kabaca ortalama 7 ay görev yapmış. Bu durumu tanımlamak için en doğru sözcü istikrarsızlıktır. Özellikle yabancı teknik direktörler daha ülkeyi anlamadan buranın koşullarını öğrenemeden gönderiliyor. Ne yazık ki bugün gelinen aşamada da teknik direktör değişimi gerekiyor. Mourinho istediği kadar kariyerli olsun, kendisini buraya ait, en azından buraya borçlu hissetmeyen birisinin takıma hiçbir yararı olmuyor. Sürekli teknik direktör değiştirilmesi özellikle yabancılara çok yüksek tazminatlar ödenmesiyle mümkün oluyor. Kulüp bu nedenle ciddi maddi zararlara uğruyor. Fenerbahçe’nin “hocayı erken yollar tazminat öder” şeklinde adı çıkmış diye düşünüyorum. Buraya gelen yabancı hocalar başarı elde etmekten çok, emekli ikramiyesi almak için geliyor. Ben bunu olaylar bittikten sonra yazmıyorum daha Mourinho gelmeden yazdım. Tabii birçok fanatik taraftar beni futboldan anlamamakla, Mourinho’nun kariyerini görmezden gelmekle suçladı. Oysa bunun futboldan anlamakla ya da birisinin kariyerini görmezden gelmekle ilgisi yoktu. Biraz polisiye roman okumuş herkes burada ev tutmayan, otelde kalan, ailesini getirmeyen kişinin buraya pek de başarıya odaklanarak gelmediğini anlayabilirdi.
İsmail Kartal’ı göndermek hataydı. En kolay şey her şey bittikten sonra yorum yapmaktır. Ne var ki bunu da sonradan yazıyor değilim. Geçen yıl lig bittiğinde Kartal’ı takımın başında tutmak gerektiğini birkaç kez yazdım. Ne yazık ki yönetim, taraftarın baskısı altında tam tersini yaptı. Taraftarların önemli bir bölümü Kartal’ı beğenmiyordu, oysa elindeki kadroyla yapabileceğinin en iyisini yapmıştı. Mourinho’ya verilen imkânlar ona verilse takım bu yıl şampiyonluğu yakalayabilirdi.
En büyük hatalardan birisi de ilk maçlardan itibaren federasyonun ve hakemlerin Fenerbahçe’ye karşı olduğu söylemlerine girilmesiydi. Bazı maçlarda gerçekten Fenerbahçe aleyhine ya da rakipler lehine hatalar yapıldı, hatta bunlardan bazıları kasıtlı görünüyordu. Ama ne olursa olsun Fenerbahçe bu yıl hiçbir maçında tatmin edici bir futbol oynayamadı. Ben bütün bir yıl boyunca “işte futbol bu” diyebileceğim süreler dışında Fenerbahçe’nin oynadığı futbolu tatmin edici bulmadım. Bu dış güçler ya da yapı söyleminin yarattığı en büyük kötülük teknik heyet ve futbolcuların kötü oynayıp yenildiklerinde bu bahanenin arkasına sığınmaları şeklinde ortaya çıkıyor. Kendi hatalarını, yanlışlarını görüp tartışmak yerine hatayı başkalarına atıp kaçıyorlar. Jorge Jesus bunu kullandı, Mourinho bunu en üst düzeyde kullandı. Takım berbat oynasa ve galibiyeti hak etmese bile bir pozisyon bulup oradan hareketle hatayı, yanlışı hep üzerinden attı. Oysa teknik direktör ve oyuncular hatayı kendisinde arasa oyun stillerini düzelterek daha iyisi için çabalarlardı. Yönetim bu söylemi terk etmeli ve ne teknik direktöre ne de futbolculara kendi hatalarını kabul etmeyip sürekli başkalarını suçlayarak rahatlama imkânı vermemeli. Kendi hatasını sorgulamak yerine hatayı sürekli başkalarında arayanlar hata yapmaya devam ederler.
Fenerbahçe genç oyunculara yönelmeli. Her yıl sıfırdan başlayıp dünyanın parasını vererek transfer edilen birçok oyuncuya verilen paraların çoğu çöpe gidiyor. 30 yaşın üzerinde oyuncu çok ender olarak düşünülmeli. Biraz da espriyle karışık olarak bir öneri sunuyorum bu konuda: Fenerbahçe yönetimi bir iki oyuncu dışında bütün takımı satıp ele geçen paranın yarısıyla AZ Alkmaar veya Glasgow Rangers’in bütün oyuncularını alıp araya bir iki de daha deneyimli oyuncu koyarak bir takım oluştursa çok daha başarılı olur.
Fenerbahçe’nin çok ciddi bir savunma kurgu hatası var. Takım ailece hücuma çıkıyor, arkası boş kalıyor ve rakibin arkaya attığı topa koşan hızlı bir adam topu kapıyor, savunmacılar adamın peşinden yetişemiyorlar takım golü yiyor. Ondan sonra o golü çıkarmak için uğraşılıp duruluyor. İki savunmacının mutlaka sürekli geride beklemesi, bu tür kontratakları, rakip hücumcuyu peşinden koşarak değil, göğüs göğüse karşılayarak durdurması gerek. Aksi takdirde sürekli “ilk atakta golü yiyoruz” şaşkınlığından kurtulmak mümkün olmaz. Bunu da birkaç yıldır söylüyorum ama dinleyen yok. Teknik direktör değişiyor ama bu yanlış kurgu düzeltilmiyor. Bir başka savunma yanlışı kaleciden pas alarak ve kaleciyle paslaşarak çıkmaya çalışmak. Fenerbahçe bu sistemi oturtmaya yıllardır uğraşıyor ama yapamıyor: Çünkü bu, çok teknik oyunculara sahip olmayı gerektiren bir sistem. Mesela Barcelona; Real Madrid ya da PSG gibi takımlar yüksek teknik nitelikli savunma oyuncularıyla bunu yapabiliyor. Fenerbahçe bunu yapamadığı için birçok golü bu tür geride paslaşmalarla kaybedilen toplardan yiyor. O zaman bu sistemden vazgeçmek en basit çözümdür.
Daha birçok neden var başarısızlığın gerisinde kuşkusuz, bunların önemli bir bölümü de benim değil teknik olarak futboldan anlayanların yorumlayabileceği hatalar. Ben teknik hataların dışındakilere, ilk bakışta görünenlere değinmekle yetindim.
Belki biraz da basketbol ile futbolu yan yana koyup bakmak gerekir. Basketbolda Fenerbahçe hem kadınlarda hem erkeklerde Avrupa’nın zirvesine çıktığı halde futbolda bırakın Avrupa’yı niçin Türkiye’de zirveye çıkamıyor? Erkek basketbolda koç Jasikevicius, oyuncular Nigel Hayes Davis, Marco Guduriç, Nicolo Melli ve diğerlerini maçtan sonra izledim. Adamlar babalarının takımını şampiyon yapmış gibi sevinç gözyaşları döküyorlardı. Sanki kırk yıllık Fenerbahçeli gibiydiler. Benzer bir durum kadın basketbol takımında da vardı. Avrupa şampiyonluğunu kaçırdıklarında ailelerinden birisini kaybetmiş gibiydiler. Türkiye lig şampiyonluğunu kazandıklarında sevinçten ağlıyorlardı. Dünya yıldızı Emma Meessemann sanki tek başına Oscar kazanmış kadar sevinçliydi.
Gerçek profesyonellik budur: Oynadığın takımı yuva gibi kabul edeceksin. Bütün branşlardan daha fazla profesyonelliğin olması gerektiği düşünülen futbol takımında buna benzer üzüntü veya sevinçler görmedim. Kaybettikleri maçtan sonraki görüntüler olan bitenin kimsenin umurunda olmadığı izlenimi veriyordu. Takım için oynamak, takıma sahip çıkmak, kulübü ikinci yuvası olarak kabul etmek bunlar yöneticilerin ve teknik heyetin oyunculara verebileceği duygular. Demek ki Fenerbahçe basketbolda bunları verebilmiş ama futbolda bunu başaramamış.
Yönetim devam eder ya da değişir onu ben bilemem, ona kongre üyeleri karar verir. Ama yönetimde kim olursa olsun bu yazdıklarım geçerliliğini koruyacak diye düşünüyorum. Eğer yönetimde değişiklik olsa bile basketbol şubesi yönetiminin devam etmesi gerekir.
Bu yazı Mahfi Eğilmez'in blog sayfasından alınmıştır.