26 Nisan 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 30.09.2022 04:30 | Son Güncelleme: 03.10.2022 13:18

Deniz Tansel Öngel: Doğaya uyum sağlamayı çocukken keşfettim

Oyunculuğunun dışında doğayla iç içe olmaktan, kamp yapmaktan keyif alan Deniz Tansel Öngel, çocukluğundan beri toprakla iç içe. Evinin bahçesinde mütevazı bir alanda ekim yapıyor ama asıl motivasyonu Hacıbektaş’ta arkadaşlarıyla buğday ektiği 28 dönüm arazi
Deniz Tansel Öngel: Doğaya uyum sağlamayı  çocukken keşfettim

Yeşim Nur

Son olarak Masumlar Apartmanı dizisinde “Naci” karakteriyle izlediğimiz Tansel Öngel, dizide canlandırdığı bu sıra dışı, sakin karakterin aksine gerçek hayatta hayli konuşkan, deyim yerindeyse hiperaktif biri. Çocukluğundan beri doğanın içinde olduğunu gururla anlatıyor. Bu da kendisiyle söyleşi yapmamıza vesile olan konu zaten.

Doğa sevgisi toprakla başlıyor

“Ankara’da büyüdüm, apartman çocuğuyum” diyor ama ekmek, biçmek, ata tohumlar filan deyince sözü alıyor eline ve bırakması mümkün olmuyor. Yıllar içinde bu konuda epey araştırma yapıp kendini geliştirmiş, birikim yapmış.

Başa dönüyorum, bu doğa sevgisi nereden geliyor? “Çocukluğumda izcilik dediğimiz kıymetli bir şeyle uğraştım ben. Şimdiki halini bilmem ama o zamanlar her şeyden önce doğayı sevmek üzerine bir sistemdi izcilik. Çok başarılı da oldu. Ankara’da olduğumuz için lise yıllarımda sürekli Kastamonu, Bolu yakınlarında kamp yaptık.”

Öngel, daha sonraları uzun yıllar Trabzon’da Devlet Tiyatrosu’nda görev yapmış. O yıllarda Karadeniz’in keyfini çıkarmış. “İşim bitince kendimi dağa atıp kamp yapıyordum” diyor ve hemen ekliyor, “Kamp yapmak ateş yakıp çayınızı demleyeceğiniz, mangalda et yapıp eve döneceğiniz bir uğraş değildir. Kamp doğayla bütün olmak demektir. Son yıllarda çeşitli sebeplerle daha fazla doğanın içindeyim. Doğayla uyum sağlamayı ta o zaman, izcilik yıllarımda keşfettim.”

Çok küçük yaştan itibaren doğayla iç içe büyüyen Tansel Öngel, fırsat buldukça doğanın içine kaçıyor, kamp yapıyor. Kendi deyişi ile ‘doğayla bütün’ oluyor.

Toprağın mucizesini keşfediyor

Bu yıllarda toprağı keşfetmeye başlamış. Bir tohumun olgunlaşması, ağaç olması ya da ağacın meyveye durması ilgisini en çok çeken şeylerden olmuş.

“Bir tohumun büyümesi mucize gibi. Çocuğum yok ama her tohumun bir çocuk olduğunu anlama şansım oldu. Müthiş kafa açtı bende. İnsanın topraktan geliyor olmasının kutsal metinlerde nasıl anlatıldığını, bunun ne demek olduğunu anladıktan sonra hayatım dönüşü olmayacak bir şekilde değişti.”

Salyangozlarla gelen ders

Sonraki dönemde evde, balkonda ufak ufak tarım faaliyetlerine başlıyor Öngel. Ektikleri herkes gibi domates, salatalık, nane… “Hasat zamanı komşularıma domates salatalık dağıttığımda şehirde tarım yapılabileceğine inanamıyorlardı” diyor oyuncu. Ancak öğrenmenin sonu yok.

Bu faaliyetlerin sonunda bir gün yaşadığı bir olay onda deyim yerindeyse başka bir ‘aydınlanma’ya sebep oluyor. Unutamadığı o olayı şöyle anlatıyor: “Bir gece içinde 32 tane biber fidanımı salyangozlar yiyince çok üzüldüm ve gidip tarımcılara ne yapabileceğimi sordum. Bana mavi bir ilaçtan bahsettiler. Gidip aldım ancak kolonilerce salyangoz yok olmuştu. Elim ayağım kilitlendi, bu canlara neden zarar verdim diye düşündüm. Sonrasında o yıl, en büyük yaz fırtınalarından biri geldi ve bahçeme yıldırım düştü. Annem, ablam ve köpeğim hayati tehlike atlattı. Bunu ben bir işaret olarak gördüm. O zaman anladım ki doğadan aldığın şeyi doğa senden öyle ya da böyle geri alır. Siz buna ne derseniz deyin ben ilahi güç diyorum. O zaman anladım ki cahillik yapmamam, salyangozları öyle kovmamam lazımdı. Bana ders oldu.”

Dünya nüfusunun giderek artması, tarımda uygulanan (hem ülkemizde hem dünya genelinde) yanlış politikalar onu da endişelendiriyor. “Dünya nüfusu artarken, bu topraklarda toprağın bize cömert davranıyor olmasına minnet duymamız gerekiyor. Eğer toprağı uygun zamanda ekiyor, gereken ihtimamı gösteriyorsan bire 40 veriyor sana. Ama biz bunun yerine yanlış politikalarla hatalar yapıyoruz. Ama bu böyle gitmeyecek, insanlar bunu fark edecek.”

Deremiz var timsah yok şanslıyız!

Konu kimyasal gübrelere, hibrit tohumlara geldiğinde de sinirlenmeden edemiyor, “Birtakım besinlerin çocuklarımıza zarar verdiği, bir sürü ilaç firması para kazansın diye toprağa korkunç gübrelerin atıldığı artık bir sır değil. Oysa bunu her yerde söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim: Dünyanın en şanslı topraklarındayız. Orta iklim kuşağında dört mevsimi yaşıyoruz. Deremiz var timsahı yok, denizimiz var köpek balığı yok. İlahi bir torpil bu bence. Ama hor kullanıyoruz. ”

Gelelim toprağı işleme, tarım yapma meselesine. “Bu tarımı nerede yapıyorsunuz, apartmanda balkon da mı?” sorusuna şöyle cevap veriyor Tansel Öngel: “Ulus’ta bir ailenin kurduğu, müstakil evlerden oluşan bir alanda oturuyorum. Villalar değil ama bir evler bütünü diyebilirim. Komşularla bahçede ekim yapıyoruz. Herkes kendi evinde balkonunda tarım yapabilir. Artık YouTube var, bilmediklerinizi oradan sorabilirsiniz. Ev tarımı yazın örneğin, bir sürü şey çıkıyor karşınıza. Mesela ben pet şişelerin içinde patates-soğan yetiştiriyorum. Marketten aldığımdan kat kat güzel oluyor. Dikine tarım diye bir şey yapılıyor şimdi. Bu yıl deneyeceğim, insanlara önermek için... Bir toprağım var, zaten ekip biçiyorum.”

Toprak konusunda bu kadar bilgiyi nereden öğrendiğini merak ediyoruz. “Teknolojiyi kullanmak hoşuma gidiyor ve bu bilgiyi edinirken de teknolojiyi kullanıyorum.” 

Hacıbektaş'ta ekim yapıyor

“Tarımla daha çok ilgili olduğum bir yer var” diyor oyuncu ve anlatyor, “Hacıbektaş’ta bu yıl 28 dönüm araziye sarı ve kızıl buğday ektik. 5 buçuk ton ürün aldık. 32 çuval ekip yüzlerce çuval ürün aldık. Herkes bu işin ticaretini yaptığımızı sanıyor ama biz bunları öncelikle hastalık yaşayan insanlara dağıttık. Şimdi daha büyük arazi arıyoruz. Kimyasal gübre olmadan, 20-30 yıl ekilmemiş olsun. Orayı ekip bu tohumları çoğaltmak istiyoruz.”

Elbette bu girişimi tek başına yapmıyor Tansel Öngel. Bu konuda kendisine destek veren, kendisi gibi düşünen 40 kişi daha olduğunu söylüyor. “Kolektif bir iş bu tek başına yapmam imkansız. Zaten tarımcı da değilim” diye de ekliyor. Yakında bu girişimi bir vakıf oluşumu içinde yapacaklarının da müjdesini veriyor. “Başka yolu yok bu işin. Bir baktık çevremizde bağırsak, kemik vs. sorunu yaşayan insanların sayısı arttı. Bunları bilimsel olarak araştırınca işin ucunda buğdayın içinde bulunan zararlı şeyler olduğunu öğrendik. Şikayet etmek yerine ne yapabiliriz diye düşündük. Zaten kime neyi şikayet edeceğiz ki?”