Mine Şenocaklı
minesenocakli@gmail.com Felaketler geliyorum diyordu... Salgın korkusu yetmezmiş gibi açlık korkusu baş göstermişti. İlk kapanmayla birlikte binlerce müzisyen bir gün içinde işsiz kaldı. Birer ikişer intihar haberleri duymaya başlamıştık, evli ve çocuklu olanları için tam bir cehennem azabı başlamıştı. İkinci kapanmadan çok önceydi, Eylül ayıydı... Mahzun Kırmızıgül, nasıl bir çaresizlik yaşandığını anlatmaya çalıştı. “1 milyon müzisyen çok zor durumda.. Evlerine ekmek götüremeyen onlarca müzisyen intihar etti. Devlet çok acil yardım etmezse felaketler yaşanacak” diyordu. Devlete sesleniyordu, ses çıkmadı! Müzisyenlerin sendikası Müzik-Sen’in verilerine göre pandemiden bu yana canına kıyan müzisyenlerin sayısı 100’ü buldu. Ne yazık ki, ben bu satırları yazarken, iki intihar haberi daha geldi. Biri Osmaniye’den, diğeri Adana’dan... Piyanist Yusuf Karayiğit, 39 yaşındaydı. Aylardır işsizdi... Tıpkı onunla aynı acı sonu paylaşan 41 yaşındaki klarnetçi Ağahan Yerdelen gibi...
Tek bir destek var
Şu anda tek bir destek var, ama hiçbir yaraya merhem değil, ayda 1.000’er lira verecek devlet üç ay boyunca... O da online olarak başvuruda bulunup, müzisyen olduğunu bir video ile ispat edebilenlere... Kimse düşünmüyor ki, bu müzisyenlerin özellikle de Roman olanların pek çoğu okuma-yazma bilmiyor...

“Böyle devam ederse intiharların arkası gelir”
Onlardan birinin kapısında Okan Kirman’la başlıyorum konuşmaya. Kendisi de eski bir müzisyen, Beyoğlu’ndaki türkü barlarda kemençe ve bağlama çalmış. Onun hayatını değiştiren Gezi olmuş. İki ay boyunca çalıştığı mekan kapalı kalınca kararını vermiş. “Ben bir daha bu riski alamam, yeni bir iş bulmalıyım” demiş ve müzik mağazasında işe başlamış. “Tabii bu yaşadıklarımız Gezi dönemiyle kıyaslanamaz. O zaman bir-iki ay sürdü o kadar... Bu dönem ise müzisyenler için tam bir çöküş dönemi. Darbuka çalan bir arkadaşımız vardı, işsizdi uzun süredir, intihar etti. Bu salgın devam ederse, bu intiharların da arkası gelir” diyor. Peki müzisyenlerin durumu bu kadar içler acısıyken müzik mağazalarında siftah oluyor mu? Oluyormuş az çok, yine de ciro yüzde 50’den fazla düşmüş. Peki kim alışveriş yapıyor? Bu dönemde eve kapanan ve sıkıntıdan bir hobi edinmeye çalışan insanlardan yeni bir müşteri kitlesi çıkmış. Bir de müzikle ilişkileri kopmasın diye uğrayanlar varmış. Onlar şöyle ayaküstü bir sohbet edip gidiyorlarmış. “Zaten morali bozuk giriyorlar mağazaya, çıkarken daha da düşüyor moralleri. Kimsede bir bağlama teli bile alacak para yok, hoş kopan bağlama teli de yok işsizlikten!” diyor Okan Bey.“Harika bir şekilde batıyoruz!”
İki dükkan aşağıda Gözde Müzik’e giriyoruz bu kez. “İşler nasıl?” diye soruyorum selam verip, içerideki iki beyden biri gülüyor, “Harika... Harika bir şekilde batıyoruz!” oluyor cevabı. Yine eski bir müzisyen mağazanın sahibi, bir baterist. 35 yıl önce açmış bu mağazayı... Devam ediyor Ercüment Sezer: “İşler yarıdan fazla düştü ama yine de hayattayız. Öyle ya da böyle birileri bir şeyler alıyor. Ama yevmiye ile çalışan müzisyen arkadaşlarımızın işi çok zor. Mekanlar kapalıyken iş bulma şansları hiç yok.”
Gitarını satıp eve dönüş bileti alan bile var...
“Hiç zorda olan arkadaşınız var mı? Onunla da bir dertleşsek” diyorum. Ercüment Bey’in yanındaki arkadaşı, bu soruyu duyunca sessizce yukarı çıkıyor. Ercüment Bey acı bir tebessümle, “İşte onlardan biri. O da baterist, ama konuşmak istemez” diyor. Zorda kalan müzisyenlerin enstrümanlarını sattığını duymuştum, soruyorum. Az önce uğrasaymışız rastlarmışız. “Genç bir çocuk geldi, elinde gitarıyla... ‘200 liraya ihtiyacım var, bilet almam lazım, memlekete döneceğim’ dedi. Hiç pazarlık etmeden verdim 200 lirayı” diyor. Hemen her gün bir-iki kişi geliyormuş böyle. Parası olsa da olmasa da alıyormuş Ercüment Bey... “Keşke elimden fazlası gelse! İnanın artık yediğim ekmekten utanır oldum” diyor üzgün...“Cumhurbaşkanımız bizi aç bırakmıyor!”
Tünel’de istikameti değiştiriyoruz. Bu sefer müzisyen mahallelerine gideceğiz. Kasımpaşa’ya doğru... Tam Asmalımescit’in çıkışında, kolunun altında darbukası bir Roman müzisyenle karşılaşıyoruz. Kemancı arkadaşıyla buluşacakmış. “Nerede çalıyorsunuz?” diye soruyorum. “İşte buralarda... Artık çalacak yer yok, biz de sokakta turistlere çalıyoruz. Ekmeğimiz için savaşıyoruz be abla!” diyor. Fikret Garipler, 34 yaşında, iki çocuğu var, biri üç aylık, diğeri sekiz yaşında. Kasımpaşa’da oturuyor, evin kirası 800 lira. Dört aylık kira borcu birikmiş. Elektrik, su derken 4 bin lira borcu var. Eskiden 100 liradan fazla kazanırmış, şimdi 30-40 lirayla eve gitti mi yüzü gülüyormuş. Peki 1.000 liralık devlet yardımını alabilmiş mi? Hayır, alamamış. Videoyu da çekmiş, gönderdiğini sanmış, ama meğer gitmemiş! “Keşke bir başvuru hakkı daha olsa da o parayı alabilsek...” diye iç geçiriyor. Peki günde 30 lirayla nasıl geçinebiliyorlar? “Evde tencere nasıl kaynıyor?” diye soruyorum utana sıkıla... “Erzaklar var çok şükür. Belediyelerden geliyor, Vefa Destek’ten geliyor, komşular da yardım ediyor Allah razı olsun” diyor. Kasımpaşalı ya, nereden yardım gelirse gelsin, o Cumhurbaşkanı’na bağlıyor: “Çok şükür, Cumhurbaşkanımız bir şekilde bizi aç bırakmıyor, öyle ya da böyle...”Keman hocasıydı, çiçekçi oldu
Bu durumda yetenek, çalışkanlık, zeka da fayda etmiyor. İnsanlar karabasanı yaşıyor. İşte onlardan biri de 34 yaşındaki İbrahim Portakal... Romisi Çavo, Türkçesi ile Roman Çocuğu diye bir grup kurmuş, yarısı Yunan yarısı Türk Romanı bir grup... Yıldız Tilbe’sinden Ozan Orhon’una kadar pek çok ünlü yorumcunun arkasında çalmış. Keman virtüözü, aynı zamanda ders de veriyor. Yani her parmağında bir marifet. Ve pandemiyle birlikte tüm bunlar geçmişte kalmış. Üç kız sahibi İbrahim Portakal şimdi eşiyle birlikte çiçek satıyor! “Müzisyenlik bitmedi öldü, bütün müzisyenler çiçekçi oldu” diyor. Müzikten uzak solup gidiyor.