İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu'nun gençlerin sorularını yanıtladığı Eşit Bakış programının yeni bölümü yayınlandı. Zorunlu askerliğin kaldırılmasına yönelik tartışmalar ile kışlasız bedelli askerlik hakkındaki görüşleri sorulan Dervişoğlu şunları ifade etti:
"Kamuoyunda tartışılan bir konu. Ekonomik sebebi var, sosyal sebebi var, politik sebebi var. Askerlik denen şey; herkesin eşitlendiği, ortak görev şuuruyla hareket ettiği bir zaman kesiti. Bana göre öyle ya da böyle, bir şekilde herkesin o havayı teneffüs etmesi lazım. Ekonomik pencereden baktığınızda bir külfetten bahsediliyor. Ordunun profesyonelleşmesi elbette beklenen bir şey. Türkiye'de de bu konuyla ilgili hibrit bir yapı var. Hem bir tarafta zorunlu askerlik var, diğer tarafta da profesyonelleşmiş bir ordu yapısı söz konusu. Bana sorarsanız herkesin o atmosferde kendisini eşit hissettiği, görev şuuru ve sorumluluğuyla hareket ettiği; o dönemin atmosferini ve havasını teneffüs etmesi gerekir. Ama diğer boyutlardan da yararlanarak bir çözüm üretmenin peşinde olmak gerekiyor"
"Kürtlerin hak ve hukukunun elbette ki savunulması gerekiyor"
"Kürtleri kimsenin eline bırakmayacağız" şeklindeki açıklaması anımsatılarak "Kürtler konusunda ezber bozan uyarılarda bulunuyorsunuz. Milliyetçi tabandan tepki alıyor musunuz" sorusunu Dervişoğlu, şu sözlerle yanıtladı:
"Bu konuda milliyetçi tabandan bir tepki gelmez. Çünkü milliyetçi taban millet şuurunun ne olduğunu gayet iyi bilir. Benim sözlerimin arasında ifadesini bulan önemli tespitler var. Ben aslında bu gidişatın, PKK ile Kürtleri eşitlemeye yönelik bir sonucu beraberinde getirmesinden endişe ediyorum. O sebeple ifadelerimin arasında sıklıkla, Kürtler için de bir savunma hattı kurduğumu dile getiriyorum. Kürtlerin bir kısmı PKK’yla eşitlenmek istenirken, bir diğer tarafta feodal fantezilerle onlara yol göstermeye çalışanlar var. Irak'ta yaşananlar, son dönemde Barzani'nin Türkiye'yi ziyaretinde ortaya çıkanlar gösteriyor ki; PKK’nın, Kürtlerin sözcüsü ve temsilcisi olduğuna dair bir hissiyat oluşturmaya çalışılıyor. Bu durum da vatansever, vatanına, bayrağına, devletine bağlı Kürtleri son derece rahatsız ediyor. Ben de o sebeple ‘Ne feodalizme ne de örgütün fantezilerine kurban edeceğiz’ diyorum. Kürtleri hem PKK’nın hem feodalizmden kaynaklı olan taassupların kurbanı olarak asla ve kata düşünmeyeceğiz. Bu milletin önemli bir unsuru olduklarını, kendilerine unutturmayacağız. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. PKK eşittir Kürtler denklemini yaşama geçirir, böyle bir hissiyat oluşturursanız; bunun uzun vadede son derece ciddi tehlike ve tehditleri beraberinde getireceğine inanıyorum. Vatanına bağlı, devletine bağlı, bayrağına aşık Kürtlerin sahiplerinin kendileri olduğuna vurgu yapıyorum. Yani bir sahiplenme değil. Kimsenin, birisinin sahiplenmesine ihtiyacı yok. Ama bu şuurda olan Kürtlerin hak ve hukukunun elbette ki savunulması gerekiyor. Ben o vazifeyi yerine getirmeye çalışıyorum"
"Ne zaman emekli olacaksınız" sorusunu yanıtlayan Dervişoğlu, "Yaşı benden ileri olan çok sayıda siyasetçi var. Ben de bu kapsamda esprili bir yanıt vereyim. Allah sıralı emeklilik nasip etsin" dedi.
Dervişoğlu, "CHP komisyona bazı şartlar getirdi. Siz de komisyonda olup bazı şartlar koysaydınız daha iyi olmaz mıydı" sorusunu şu ifadelerle yanıtladı:
"Bu komisyonun meşruiyeti yok. Bizim katılmama sebebimiz, meşruiyeti olmayan bu korsan komisyona meşruiyet kazandırmaktan kaçmaktır. Orada alınmış kararların, bizim hayır oylarımızla kutsanmasının engellenmesini temin etmektir yaptığımız. Hem komisyonun yetkisiz olduğunu söyleyeceksiniz hem kuruluş şekli ve biçimi ile sayısına ve karar nisabına itiraz edeceksiniz, ondan sonra da atmış olduğunuz birtakım adımlarla meşru olmayan bir komisyona meşruiyet atfedeceksiniz. Bu son derece yanlıştır. Dolayısıyla biz İYİ Parti olarak durumumuzu en başından itibaren muhafaza ediyoruz. Bizimkisi, komisyonun hem kuruluş şartlarına hem hukuki olmayan yapısına hem iktidarın aritmetik gücüyle karar alma nisabını kendisinin belirleme çabalarına karşı duruştur.
"Bu komisyonun kurulmasını en fazla İmralı'daki cani başı Abdullah Öcalan istemiştir"
Komisyonun bu zamana kadarki faaliyetleri de ortadadır. Bir arpa boyu mesafe alınamamıştır. Türkiye'nin tartışılmazlarını tartışma masasına yatıran özelliğinin dışında hiçbir mesafe alınamamıştır. Ama Türkiye'nin değerlerinin tartışma masasına yatırılmasını temin etmiştir. Bunun uzun vadede başka sorunları da beraberinde getireceği aşikardır. Almış olduğu bir karar da yok. Bir komisyon raporu olmadığı için bir şey söyleyebilme imkanına sahip değilim ama göreceksiniz zaman içerisinde o rapor da çıkacak. Raporun neye göre yazılacağını da bilmiyorum. Çünkü komisyonun bazı toplantıları gizli yapıldı. İmralı'da yapılan görüşme de yine Abdullah Öcalan'ın talebiyle Meclis’in dışındaki unsurların koordinatörlüğünde gerçekleşmiş. Açıklamalardan bunu anlıyoruz. Fonksiyonları olmayan, olmayan fonksiyonlarını icra eden bir komisyona öneride bulunmak, onu meşrulaştırmaktan gayrı bir amaç taşımaz. Dolayısıyla o rapor yazılmadan, siyasi partilere olan çağrımı tekrarlıyorum. Yapılması gereken şey o komisyona tavsiye metni vermek değil, o komisyondan çekilmektedir"
"İYİ Parti’nin yaptığı buna karşı duruştur"
Komisyona katılıp verecekleri hayır oyları ile evetleri meşrulaştırmak istemediklerini ekleyen Dervişoğlu, "Bu keyfi de bir komisyon. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın görevleri arasında böyle bir komisyon kurmak yok. Komisyonun sayısını ve karar nisabını belirliyorsunuz. Sonra onu iktidarınızla dengeliyorsunuz -DEM – MHP ve AK Parti oylarıyla- diğer siyasi partileri de figüran olarak oraya yerleştiriyorsunuz. Yani kendi emellerinize hizmet edecek bir yapı inşa etmiş oluyorsunuz. İYİ Parti’nin yaptığı buna karşı duruştur” değerlendirmesini yaptı.
"İstanbul Sözleşmesi'ne iktidar olduğumuz gün yeniden döneceğiz"
Dervişoğlu, "İktidara gelirseniz Türkiye'yi yeniden İstanbul Sözleşmesi’ne dahil etmeyi düşünür müsünüz?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Bu sözleşmenin altında 45 ülkenin imzası var. Hatırladığım kadarıyla 34 ülke kendi parlamentolarında bunu onaylamıştır. Türkiye de buna dahildir. Kendi parlamentonuzda onayladığınız bir şeyi, gece yarısı kararnamesiyle yok saymanız kabul edilemez. En başından beri ifade ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi yaşatır. Bu sözleşme yürürlükten kaldırıldığı andan itibaren; kadınlara yönelik şiddet olaylarının, çocuklara yönelik istismar olaylarının arttığına şahitlik yapıyorsunuz. Dolayısıyla şart ne olursa olsun gece yarısı kararnamesiyle çıkılan İstanbul Sözleşmesi'ne iktidar olduğumuz gün yeniden döneceğimizin müjdesini verebilirim"
"Meclis tarihinde yaşanmamış bu garabetin ortadan kaldırılması da TBMM'nin görevleri arasında"
"Meclis’teki komisyon İmralı’ya heyet gönderiyor ama görüşmenin kayıtları Meclis’te değil başka bir kurumda. O halde Meclis neden bu işe girdi” sorusu yöneltilen Dervişoğlu, "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, konuya figüran edilmesi halinin basit bir soruya dönüştürülmüş durumu bu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tarihinde böyle bir olay yok. Bakın, ben size süreci anlatayım. Meclis’te bir komisyon kuruldu. O komisyondan bir heyet, bir ziyarette görevlendirildi. O heyete 3 kişi dahil edildi. Meclis’in işleyişine bakarsanız o bir alt komisyon niteliklidir. Yapılan ve bizim en başından beri karşı çıktığımız ziyaretin tutanaklarının Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin elinde olmaması hâli gerçekten bir garabet örneğidir. Meclis tarihinde yaşanmamış bu garabetin ortadan kaldırılması da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görevleri arasındadır. Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin başkanı aynı zamanda komisyonun da başkanı. Bu ziyareti, devletin bir kurumunun koordine ettiğini ve ham tutanakların da onlarda olduklarını söylüyor. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin itibarına yöneltilmiş bir suikasttır. Tarihe böyle geçecektir" dedi.
"Her fırsatta diyorum ki, ihanetin zaman aşımı yoktur"
“Bu iş bittiğinde bundan kim sorumlu tutulacak” sorusuna Dervişoğlu, "Zaten dikkatle takip edilmesi icap eden taraf burası. Bir kısım, bu sürecin sahibinin Sayın Devlet Bahçeli olduğunu söylüyor. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin sözcüleri, sürecin gerçek sahibinin Sayın Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söylüyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iradesi, şahısların iradeleriyle özdeşleştirilecek halde tanımlanıyor. Bunlar başlı başına tartışma konuları. Bu tartışmaları tarihe bırakmayacağımızdan herkesin emin olmasını istiyorum. Onun için her zaman söylüyorum; işi usulüne uygun bir biçimde yapmazsanız, bunun hesabını vermekten kaçamazsınız. Ortada bir ihanetten bahsediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir terör örgütüyle eşitlenmesinden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başının bir örgütün başıyla eşitlenmesinden, müzakere süreçlerine hükümlü faillerin dahil olmasından ve bütün bunlara bağlı olarak da bir ihanet suçunun işlenmesinden bahsediyorum. Onun için her fırsatta diyorum ki, ihanetin zaman aşımı yoktur" yanıtını verdi.