22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 31.12.2021 04:30 | Son Güncelleme: 07.12.2022 15:15

Şu maskeyi bir atabilsek bir de krizden çıkabilsek!

Tahtakale’de meyve suyu sıkan 14 yaşındaki İzzet babası için iş ve annesinin hastalıktan kurtulmasını dilerken, Nişantaşı’nda 6 yaşındaki Mila’nın beklentisi bol oyuncak ve bir elektronik piyano oluyor!
Şu maskeyi bir atabilsek bir de krizden çıkabilsek!
Mine Şenocaklı

[email protected] 2020’ye bir şokla girmiştik, Covid-19 salgınıyla. 2021’in sonuna geldik, hala şoku atlatabilmiş değiliz, bir de buna ekonomik kriz eklendi üstelik. Bu umutsuzlukla dolu iki yıl, tabii bir sonraki yıla binlerce umut devrediyor. Dedik ki, yılbaşına birkaç gün kala bir umut ölçümü yapalım. Böylece düştük yola… Yılbaşı dendi mi, ilk umut tabii ki büyük ikramiye olur. O sebeple ilk durağımız Eminönü, Nimet Abla gişelerinin önü. Aralık ayının her son haftası olduğu gibi gişelerin önü ana-baba günü. Hep en büyük ikramiye Nimet Abla’ya düşüyor sanki… 

Bir Afganın Türk milleti için dilekleri

Benim derdim vatandaşın 2022 için ilk üç dileğini öğrenmek. İki gence yaklaşıyorum. 32 yaşındaki Seyit Sultan Afgan çıktı! Sekiz senedir Türkiye’deymiş ve bir otelin resepsiyonunda asgari ücretle çalışıyormuş. İlk dileği huzur, ikinci dileği ise milli birlik ve bütünlük! Biraz şaşırıyorum, Afgan Seyit, Türklerin birlik olmasını diliyor. Açıklıyor: “Bu millet çok kamplaştı, çok ayrıldı, bir olsunlar.” Peki sağ olsun da, “Kendin için ne istiyorsun?” diye üsteliyorum. Böyle temiz yürekli bir adam görmeyeli çok mu olmuş nedir, o yine tekrarlıyor; “Herkes için güzel bir hayat diliyorum, tabii kendim için de…. Önce sağlık, tabii güzel de bir iş olsa iyi olur. Asgari ücret 4.250 lira oldu Allah'a şükür, ama insanoğlu daha fazlasını istiyor…” Merak ediyorum, “Evli misiniz?” diye soruyorum bu kez, bir hasret çıkıyor içinden. “Evliyim, üç yıldır eşimi görmedim. Bir çocuğum oldu, onun bile yüzünü görmedim. Onlara kavuşmak istiyorum” diyor Seyit.

Her şeyden önce çocuklara bir gelecek

Nimet Abla’dan iki umut satın almış bir çiftle konuşmaya başlıyorum. 36 yaşındaki Hilal Köse, “Sağlık, başarı ve iş” diyor ve ekliyor, “Tabii bir de huzur.” “İşsiz misiniz?” soruma yanıtı, “Kendim için değil, çocuklarım ve tüm gençler için iş diliyorum” oluyor. 45 yaşındaki Kahraman Köse, uzun yol kaptanıymış… Onun sıralaması eşinden biraz farklı… “Her şey dengeli olmalı. Bir numara sağlık, sonra huzur ve en son da para” diyor.  Az ileride emekli bir çift var. İkisi yerine Şadan Özoktay konuşuyor: “Yeni yılda kendimi güvende hissetmek istiyorum. Demokrasi bekliyorum. Tabii ki sağlık ve huzur da istiyorum.” Eşine dönüyorum devamını getirmek için, pek konuşmaya niyeti yok, zorlamıyorum. 

13 yaşındaki Eyüp huzur istiyor!

Karşı kaldırımda cıvıl cıvıl iki genç kadın, iki çocuk, bir de bebek arabasında bir minik var. Ortaya atıyorum soruyu, “Yeni yıldan üç dileğiniz nedir?” 13 yaşındaki Eyüp Can Okat atlıyor hemen, “Para, sağlık, huzur” diyor. Sonra bir duruyor, “Yok yok bir numara sağlık, iki huzur, sonra para” diye düzeltiyor sıralamayı. “Huzur ne demek biliyor musun?” diyorum, ikiletmiyor, “Bilmez olur muyum? Huzur demek, kafanın rahat olması demek, rahat yaşamak demek.” E biliyor vallahi! 

Üç çocuklu Sevgi'nin dileği kocasına iş

Bu kez ablasına dönüyorum, aynı soruyu soruyorum. 26 yaşındaki üç çocuk annesi Sevgi Erduran, “Her şeyden önce sağlık ve mutluluk” diyor. Devamı gelmiyor! “E peki para? Evde herkes çalışıyor mu? Para derdiniz yok mu?” Yine Eyüp atlıyor, “İş yok, para yok… Babam minibüs işletiyor, müşteri yok. Para olmayınca mutluluk da olmuyor, hiçbir şey olmuyor” diyor. Bu arada öğreniyorum ki Sevgi’nin kocası da işsizmiş, bir firmada temizlik görevlisiymiş, işten çıkartılmış. Sevgi üzgün, “Benim ilk iki dileğim sağlık ve kocama bir iş” diyor. O da Eyüp’ün dedikleriyle bitiriyor sözünü, “Maalesef para olmayınca mutluluk da olmuyor.”

Gül Şilan Caner
Gül Şilan Caner

“Büyük ikramiye bize bir vursa…”

Yine bebek arabalı bir anneye denk geliyorum. 2.5 yaşında bir çocuğu olan 28 yaşındaki Gül Şilan Caner üç aylık hamile. Gül, “Her şeyden önce çocuğumun sağlıklı doğmasını diliyorum. Bir numara sağlık benim için. Sonra huzur ve mutluluk… Ve sonra da para! Büyük ikramiye bize vursa hiç fena olmaz” diyor gülerek.  Dilekleri dinlerken, bir yandan da umut dağıtanlarda gözüm. Biraz ileride genç bir kadın var, güzel mi güzel… 32 yaşındaki Aysun Altan, evli, iki çocuklu… “Sağlık olsun, hastalık olmasın da başka bir şey istemem” diyor. Hep böyle başlıyor dilekler sonra da gerisi geliyor tabii… Aysun gülerek “Bir de büyük ikramiye vursun. Üçüncüsü, dördüncüsü arkadan gelir zaten” diyor. Belki de sattığı o biletlerden birine vuracak o ikramiye! Mısır Çarşısı’na doğru ilerliyorum. Bir karı-koca birlikte Milli Piyango bileti satıyor. Ek iş olarak…Dört çocukları varmış ve hepsi de okuyormuş. “Geçinebilmek için mecburuz” diyor 44 yaşındaki Gül Ece. 45 yaşındaki eşi Engin Ece, elindeki bir bileti gösteriyor. “Bir müşterim ‘Ben çekince çıkıyor hep’ dedi, kendim için de çektirdim” diyor umutla. Onun dilek sıralaması ise şöyle: Sağlık, para, huzur… Tam bu sırada fotoğrafçı arkadaşım Ünal’ın omuzuna bir güvercin pisliyor. Mecburen ikimiz de iki bilet alıyoruz, ya çıkarsa!

Bir kestane kebap bir de Sartre

Kestane kebap ve mısır satan bir seyyar tezgaha yanaşıyorum. İki genç var başında. Biri mısırları közlüyor, diğeri kestaneleri maşayla döndürüyor yanmasın diye… Özgür ve İsmet, atama bekleyen iki öğretmen adayı… İkisi de Yıldız Teknik Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olmuş 2020’de. Ee o zaman beklentileri bir an önce atanmaktır herhalde diye düşünüyorum. Yok! “Hiçbir beklentimiz kalmadı” diye söze giriyor Özgür.“Yanlış anlamayın, ülkenin durumundan dolayı değil, kendi yapımızdan dolayı” diye başlıyor anlatmaya. Devamı arkadaşı İsmet’ten geliyor, “Bizler, Jean-Paul Sartre’ın varoluşçu felsefesini benimsemiş üniversite mezunları olarak, yeni yıldan hiçbir şey ve çok şey bekliyoruz!” Hayda, kestane yiyelim derken, Sartre’ın Bulantı’sını ve Albert Camus’nün Yabancı'sını tartışmaya başladık! Ben bir yandan varoluşçuluk tartışırken, bir yandan da haberi çıkarmanın derdindeyim. “Hadi kendiniz için bir dileğiniz yok. Peki aileniz için de mi bir şey istemezsiniz?” diye ısrar edince, ikisi birden “Hadi öyle olsun. O zaman annelerimizin sağlığı” diyor. Babalar yine güme gitti!

Kuruyemişçiler gerçekten kuyumcu gibi!..

Mısır Çarşısı’nda kuruyemişçilerin önündeyim, aklıma Halk Ekmek kuyruğundaki bir emeklinin sözü geliyor. “Kuruyemişçiler kuyumcu gibi oldu kızım!” demişti. Haklı amca ya! Kaju 200, ceviz 150, Siirt fıstığı 180, badem 150 lira. Kabak çekirdeği bile 88 lira! “Ablalar, abiler… Fıstığa, bademe gel…” diye bağırıyor satıcılar. Başı kalabalık olmayan gençten bir kuruyemişçiyle sohbete başlıyorum. 11 yıldır bu işi yapan Ersin Kandemir’e “Bu fiyatlarla millet alışveriş yapabiliyor mu?” oluyor ilk sorum. “Millette para var be abla. Alıyorlar” diyor. “Peki en çok ne satılıyor?” sorumun cevabından ise durum anlaşılıyor, en çok ay çekirdeği satılıyormuş, 45 lira ile tezgahın en ucuzu o zira. Klasik soruma geçiyorum bu kez, sıralıyor Ersin, “Sağlık, mutluluk, para… Yeter ki sağlık olsun abla, sağlıklı oldun mu çalışıyorsun, para da öyle böyle geliyor” diyor. 

“Önce biraz oksijen” 

Tahtakale tarafına doğru ilerliyoruz. O tarafta yılbaşı süsleri satılır ya, biraz da onlarla konuşayım diye…  Çok güzel bir genç kadın var alışveriş yapanlar arasında. “Oksijen Gazetesi için izlenim hazırlıyorum. Üç dileğiniz nedir?” diye giriyorum söze… Gülerek “Oksijen… Yani sağlık! Sonra para ve iyi bir gelecek istiyorum” diye cevaplıyor. 2019’dan beri işsizmiş. Mesleğini ve adını soruyorum, “İkisi de bende kalsın” diyor ve uzaklaşıyor. 

“Aşk” diyorum, “Aman aman” diyor

28 yaşındaki tezgahtar Melis Doğan, “Ben sadece sağlık ve huzur istiyorum” diyor. Bekarmış… Hemen “Peki ya aşk, evlilik, çocuk?..” diyorum bu kez. Ağzı yanmış galiba bu işlerden, “Aman aman… Ben o konuları kapattım. Kepengi indirdim, kilidi de vurdum” diyor. Yine de var bir umut ki, “Kısmet ama…” oluyor son sözü. 

Ali Turan
Ali Turan

Noel Baba bile yüzde 100 zamlı

Başka bir dükkana giriyorum. Bu kez patronla konuşuyorum. Özturan Ticaret’in sahibi 28 yaşındaki Ali Turan, “Her şeyden önce insanların mutluluğu… Bana gelince, kendim için sağlıktan başka bir şey istemiyorum. Çoluk çocuk yok, ama hiçbir şeye de ihtiyacım yok. İnsan küçük şeylerle mutlu olabiliyorsa, dünyanın her şeyine sahip demektir” diyor. Peki işler nasıl? İşte cevabı: “Maalesef geçen seneye oranla satışlar yüzde 40 düştü. Işıklı süslerde fiyatlar yüzde 60 arttı. Şu Noel Baba’nın fiyatı geçen sene 15 liraydı, şimdi 30 lira.” Anlaşılan işler kötü, ama o tekrarlıyor, “Sağlık olsun da, gerisi teferruat.”

İzzet Kuran
İzzet Kuran

14 yaşındaki İzzet: Allah’a şükür iş buldum

Tahtakale’de dolaşıyorum. Bir büfenin önündeki çocuk çekiyor dikkatimi. Tezgahın başında portakal ve nar suyu sıkıyor İzzet Kuran. “Kaç yaşındasın?’ diye soruyorum, 14’müş, ama daha küçük gösteriyor. “Okula gitmiyor musun?” diye soruyorum, “Siverek’te okula gidiyordum ama İstanbul’a gelince, yedinci sınıfta bıraktım. Bu sene gidemedim” oluyor cevabı. Ardından niyesini anlatıyor İzzet: “Çalışmak zorundayım. Babam şoförlük yapıyordu, işten çıkartıldı. Annem hasta, sürekli bayılıyor, neyi var bilemiyoruz, sürekli hastaneye götürüyoruz. Ablam 17 yaşında, bir tekstil atölyesinde çalışıyor. Bir de küçük erkek kardeşimiz var, 6 yaşında…”  Bir suskunluk oluyor, durum anlaşılınca… Bu karamsar havayı dağıtmak için yeni yıldan dileklerini soruyorum İzzet’e, koskoca adam gibi yanıtlıyor: “Ben sağlık isterim. Herkes sağlıklı olsun.” Peki ya okula gitmek istemez mi? Babası iş bulsun dilemez mi? Yine çok olgun bir cevap geliyor İzzet’ten: “İş yok ki!.. Babam hep iş arıyor, kimse işe almıyor. Ben de çok iş aradım. Küçüğüm diye iş vermediler. Bir lokantaya gittim, ‘Izgara yapabilir misin?’ diye sordular. Yok, bilmiyorum ki ızgara yapmayı. O da olmadı. Neyse ki buradaki abiler işe aldılar. Allah onlardan razı olsun. Şimdi kazandığım parayı babama veriyorum, o kiramızı ödüyor. Biraz daha kazanırsam anneme tekerlekli sandalye alacağız. Çünkü hiç yürüyemiyor.” Yine biraz suskunluk… İzzet devam ediyor, “Babam iş bulursa, annem iyi olursa, ben de okula giderim. Belki pilot olurum. Hayat güzel olur” diyor. 

Galataport'ta manzara da ışıklandırma da çok güzel...
Galataport'ta manzara da ışıklandırma da çok güzel...

"Biz genciz, taşı sıkar suyunu çıkarırız ama..."

Şimdi istikamet Galataport. Sırada zenginlerin dilekleri var. Ama Galata Köprüsü’nü geçmek öyle kolay değil. Her zamanki gibi şenlikli, kalabalık… Daha köprünün ayağında dört Roman genç müzisyene takılıp kalıyoruz. Klasik soruyu ortaya atıyorum. 23 yaşındaki Yılmaz Budak, “Sağlık, huzur ve bir de şu ekonomi düzelsin başka bir şey istemiyorum” diyor. “İlk sıraya niye sağlığı koydun? Daha çok gençsin” diyorum. Yüzü değişiyor Yılmaz’ın, “Biz Corona yüzünden çok zorluk çektik. 17 yaşındaki bir kardeşimizi kaybettik” diyor. 21 yaşındaki Savaş Dum da üzgün, “Öye zorluk çektik ki, üç arkadaşımız kendini astı. Bence de sağlık, huzur, para… Bizim dünyadan çok beklentimiz yok. Sağlık oldu mu, huzur da olur, geçinilir de. Biz paraya değer veren insanlar değiliz” diyor. Sıra Sinan Budak’ta, o zamlardan dertli: “Tabii öyle de, simit oldu 3.5 lira. Sıvı yağı hiç alamıyoruz. Geçen markete gittim 5 kilo sıvı yağ 130 lira olmuş. Bir litresini zor alabildim.” Son söz halka küpeli Alişan Sepetçi’de… “Abla biz genciz. Sağlık olduğu sürece taşı sıkar suyunu çıkarırız. Yeter ki geçen yılki gibi kapanma olmasın. Hiç iş yapamadık, bir kuruş kazanamadık” diyor. 

Salgında en çok çeken Romanlar insanların yüzünü güldürüyor...
Salgında en çok çeken Romanlar insanların yüzünü güldürüyor...

Anlayacağınız üzere hepsi sokak müzisyeni… Ertafımız doldu, fırsat bu fırsat, “Hadi başlayalım çalmaya” diyor ve başlıyorlar, “Onda bunda şundadır, şunda bunda ondadır… Mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır…” Millet coşuyor, kimi gülüyor, kimi eşlik ediyor şarkıya, kimisi dayanamayıp atıyor ortaya kendini, oynamaya başlıyor. Anlıyorum ki, üç dilekten birinin mutlaka mutluluk olması boşuna değil. Öyle zorlu iki yılı devirdik ki, herkes birazcık mutluluk peşinde.  Hava iyiden iyiye kararıyor, adımlarımızı sıklaştırıyoruz. Galataport’a varıyoruz. Biraz da hali vakti yerindekilerin dileklerini öğreneceğiz. Tüm restoran ve kafeler tıklım tıklım. Yeni yerler de açılmış bu arada… Günaydın Et Lokantası ve Nusr-et’in Salt Bae’si de kapılarını açmış. Herkes selfie çekiyor. Manzara da, ışıklandırma da çok güzel. 

Melisa Sevinçkan ve Nurcan Karataş
Melisa Sevinçkan ve Nurcan Karataş

Dolarla maaş alıyor, dolar düşsün istiyor

İki genç kadının yanına gidiyorum. 26 yaşındaki Melisa Sevinçkan, uçak parçaları satıyor ve dolarla maaş alıyormuş. Hayatımda ilk kez duyduğum bir meslek! Melisa’nın yeni yıldan ilk dileği, ekonominin daha iyi olması. “Ben yeterince kazanıyorum, dolar arttıkça daha da çok kazanıyorum ama ülkemin geleceği için doların düşmesini istiyorum” diyor. İkinci dileği sağlık, “İnşallah bu sene Corona’ya güle güle der ve maskesiz dolaşmaya başlarız” diye devam ediyor. Üçüncü dileği bir türlü bulamıyor, arkadaşına soruyor. Ben araya girip, “Evli misiniz?” diye sorunca, “Ha anladım, aşk meseleleri… Yok, ben aşkı 2019’da buldum, evlendim. Aşk değil de mutluluk dileyeyim” oluyor cevabı.  Arkadaşı 25 yaşındaki Nurcan Karataş’a dönüp, “Peki siz aşkı buldunuz mu?” diye soruyorum. Bekarmış Nurcan, “Aslında buldum, üç ay oldu, henüz çok yeni, inşallah doğrusunu bulmuşumdur. 2022, sonuca gitmesi açısından çok önemli” diyor gülerek… Diğer iki dileğini de sıralıyor: “Bir numara ekonomi ve para… Çünkü her şeyi etkiliyor dolaylı yoldan. İkincisi de sağlık.” Nurcan özel bir rehabilitasyon merkezinde engelli bireylerle çalışan bir öğretmenmiş.

Pınar Korkut ve Maria Swirska
Pınar Korkut ve Maria Swirska

Polonyalı Swirska erken seçim istiyor!

Bu iki neşeli genç kadına veda edip dolaşmaya başlıyorum. Birkaç erkekle konuşmak istiyorum, hiç istekli değiller. Ne varsa hemcinslerimde var! Reklam sektöründe çalışan 40 yaşındaki Pınar Korkut. “Bir huzur, iki Covid’in son bulması, üç Türkiye ekonomisinin düzelmesi” diyor. Tak tak sıralıyor dileklerini. Yanındaki arkadaşına dönüp “Peki ya sizin sıralamanız?” diyorum, cevap “Erken seçim!” Siyaset bilimci gibi konuşmaya başlıyor, “Türkiye’de biraz ürkütücü bir ortam var. Denge yok, kaos var. Hiçbir istikrar göremiyorum” diyor ve o sırada Polonyalı bir Türk vatandaşı olduğunu öğreniyorum 43 yaşındaki Maria Swirska’nın… Kitap tasarımı yapıyormuş bir yayınevinde. Şaşırıyorum açıkçası bu analizlerine… Diğer iki dileğini sıralarken de kültürünü konuşturuyor: “Benim ikinci dileğim sağlık… Tıp alanında dünyada önemli gelişmeler var, umarım bunların bir ucu Türkiye’ye de dokunur. Pandemi sürecinde çok sıkıntı çektim, umarım maskesiz dışarı çıkabilir ve yürüyüş yapabilirim.” 

“Artık sabahları mutlu uyanmak istiyorum”

Nişantaşı’sız yılbaşı olmaz. Taksiye atlayıp geçiyorum Nişantaşı’na… Saat neredeyse 20.00. Hüsrev Gerede Caddesi’nin girişindeki ışıl ışıl bir mağazanın önünde herkes fotoğraf çektiriyor. Bir anne-kız var aralarında, çok sevimliler. 33 yaşındaki Ayşe Söğütlügil ve 6 yaşındaki kızı Nesrin Mila ile başlıyoruz sohbete. Işık İlkokulu’nda okuyan Mila başlıyor sıralamaya, “Yeni yılda ağacımızın önüne hediyeler gelsin. Yeni oyuncaklar ve bir de elektrikli piyano. Bir dileğim daha var, o da yeni yılda kar yağsın” diyor. Gülüşüyoruz…  Sıra annesinde… Ayşe Hanım, “Ben hayata olumlu bakan biriyim ama geçen sene çok yenildim. En son panikle 18 liradan dolar aldım, çok zarar ettim. Ben artık sabahları mutlu uyanmak istiyorum. Her şeyden önce ekonomideki belirsizliğin bitmesini ve ülkeme güven duymayı istiyorum” diyor. İnşaat işiyle uğraşan Ayşe Hanım’ın diğer iki dileği ise herkesin aşı olması ve çocuklara iyi eğitim imkanı sağlanması. 

Abdi İpekçi’de şık ve sade bir yılbaşı ağacı

Abdi İpekçi Caddesi’ndeyim. Türkiye’nin en lüks caddesi. Bu yıl yeniden düzenlenen meydanına güzel bir yılbaşı ağacı dikilmiş, sade ve şık. Herkes önünde fotoğraf çektiriyor. Bir çifte yanaşıyorum. Erkek başlıyor söze, “Ben dünyaya ilişkin çok umutsuzum. Ne diyeyim şimdi? Tek dileğim var sağlık” diyor. Daha fazla konuşmak istemiyor, ismini de vermiyor. Yanındaki hanım Macide Turan, “Sağlık, huzur ve para” deyip kısa kesiyor. 

“Türkiye’de para öz yolunu bulsun”

Beş genç ve bir de orta yaşlı bir bey sürekli selfie çekiyorlar meydanda. Öğreniyorum ki, orta yaşlı bey Azeri bir iş insanıymış. Rusya’da çalışıyormuş. O gençlerden üçü onun çocukları, diğer ikisi de yeğenleri… 52 yaşındaki İftihar Hocayev, “Her şeyden önce can sağlığı, sağlık olsun da kalan her şey hallolur” diyerek başlıyor ve devam ediyor: “Türk milletine bol bol uğurlar, başarılar diliyorum. Türkiyemiz var olsun, ekonomisi düzelsin, para öz yolunu bulsun, kur değişmesin, sabit olsun…”

“Tuğluk, Demirtaş ve Kavala’ya özgürlük!”

Dilekler bile sınıfına göre diye düşüne düşüne eve, Cihangir'e dönerken, bizim mahalleden de bir kişinin dileklerini öğrenmek istiyorum. Akranım sayılacak bir hanıma yaklaşıyorum. Giyiminden kuşamından anlaşıldığı kadarıyla siyasetle ilgili biri gibime geliyor. Yanılmamışım. İsmini vermek istemiyor ama belli ki dileği çok içten: “Kendim için hiçbir şey istemiyorum. Ama bu ülkede Aysel Tuğluk, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hapiste çürüyor. Onlara özgürlük istiyorum.”