23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 27.05.2023 16:00 | Son Güncelleme: 27.05.2023 17:59

Türkiye’deki göller can çekişiyor

Dünya çapında sulak alanlar 1992’den beri yılda 22 gigaton su kaybetti. Türkiye’de yitirilen alanlar 2 milyon hektar. 1.5 Marmara Denizi’ne veya 4.5 Van Gölü’ne denk. Uzmanlara göre ülkede doğal tatlı su gölü kalmadı. Su iyi yönetilemezse iklim göçleri kapıda
Türkiye’deki göller can çekişiyor

Baran Can Sayın / [email protected]

Dünyadaki büyük göllerin yarısından fazlası son 30 yılda küçüldü. Göller ve rezervuarlar küresel ısınma ve insan tüketimi gibi faktörlerin etkisiyle 1992'den bu yana yılda 22 gigaton kaybetti. Türkiye'de sulak alanlar başlıklı bir çalışma gerçekleştiren Doğa Derneği de son 60 yılda kaybedilen sulak alanların yüzölçümünün 2 milyon hektara yani yaklaşık 1.5 Marmara Denizi büyüklüğüne ulaştığını söylüyor. Peki dünya genelinde böyle bir durum söz konusuyken Türkiye'deki göllerde durum ne?

 Tamamı kuruyan da var

Uzmanlar Türkiye’de değişimin 90’lı yıllardan ziyade 1980’lerde başladığını söylüyor. Biz de 1990’ların ortalarında su seviyesinde artış gözlenen Van Gölü harici 1984-2022 yılları arası son 38 yılda Türkiye’nin en büyük göllerinden 11’ini inceledik. Aralarında İznik Gölü gibi yalnızca yüzde 0.61 alan kaybına uğrayan da var, Eber gibi yüzde 81.14’ünü, Acıgöl gibi yüzde 83’ünü yitiren de… Ya da Marmara Gölü gibi tamamen kuruyan da…

Yanlış tarım politikaları

Doğa Derneği Başkanı Dicle Tuba Kılıç Türkiye’deki göllerin son 30 yılda ciddi bir yok oluş yaşadığını söylüyor. Kılıç’a göre bu yok oluşun temel nedeni havzalardaki su döngüsünü bozan yanlış tarım ve su politikaları. “Tarımdaki yanlış uygulamalar nedeniyle göllerin hem yerüstü hem de yeraltı su kaynakları azalıyor. Sulu tarımın yaygınlaşması, yeraltı suyunu tüketen yüz binlerce kaçak su kuyusu, tarım alanı açmak için yapılan kurutma çalışmaları ve barajlar gölleri yok eden ana uygulamalar. Türkiye’nin hemen yanlış tarım ve su politikalarını düzeltmesi, iklim değişikliğini de hesaba katarak, su döngüsünü koruyan yeni uygulamalara geçmesi gerekiyor” şeklinde konuşuyor.

Suyu yönetemiyoruz

Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erol Kesici’ye göre göllerde dünya çapında kurumalar söz konusu olsa da ilk etapta Türkiye’nin niteliklerinin incelenmesi gerek. “Bunun sebebi iklim krizi, yağmurun yağmaması değil, suyun iyi yönetilememesi ve kullanılamaması. Sulak alan dediğimiz 6 metre ve daha fazla derinliğe sahip olan göller, küçük göller, bataklıklardır. 60 yılda 70’ten fazla sulak alan tamamen kurudu. Bunların toplam alanı 1.5 Marmara Denizi’ne ve hemen hemen 4.5 Van Gölü’ne denk.” Kesici bunların büyük bir çoğunluğunun tarım alanına dönüştürüldüğünü ya da dere yataklarının işgali sonucunda kurumaya terk edildiğini aktarıyor.

Tatlı su gölü kalmadı

Diğer yandan Beyşehir ve Eğirdir göllerine değinen Kesici bu göllerin artık doğal sulak alan değil, yalnızca su deposu halinde varlığını sürdürdüğünü söylüyor. İçlerindeki canlılık bütünüyle sona ermiş. “Biz gölleri sadece su birikintisi olarak görüyoruz ama orada bir ekosistem var, biyoçeşitlilik var. Beyşehir göl özelliğini kaybetti. Su deposu oldu. Eğirdir de öyle. Balıkçılık yapılırdı, balık kalmadı. Planktonlar, midyeler, doğal göller yok oldu. Geldiğimiz noktada kesin olarak söyleyebiliriz ki Türkiye’de artık doğal tatlı su gölü kalmadı. Sadece isimleri kaldı. Ve bahsettiğimiz alanlar 3 milyon yıldır, 5 milyon yıldır yaşayan alanlardı.”

 Su bütçesi ekside

Kesici’ye göre Türkiye’de son 70 yıldır göllerin su bütçesi neredeyse daima ekside, aşırı açık veriyor. Nedenleri ise şöyle sıralıyor: Aşırı su çekimi, geleneksel usullerle yapılan vahşi tarım, gölleri besleyen dereler ve çayların baraja, gölete çevrilmesi, kuyuların açılması… “Gölün beslenmesini hem alttan yeraltı suyu çekerek hem de barajlarla yüzeyden engelliyorsunuz, sonra gerekçeyi yağışta arıyorsunuz. Bir diğer husus kirlilik ve buharlaşma. Kirlenen su bataklığa dönüşür. Su seviyesi azalan alanlarda buharlaşma giderek artar. Uluabat Gölü civarındaki sanayi tesislerinin saçtığı kirlilik gölü kuruma noktasına getirdi.”

 İçecek su bulamayacağız

Kesici Türkiye’de kullanılan suyun yüzde 16’sı evlerde, yüzde 11’i sanayide sarf edilirken yüzde 73’ünün vahşi tarım sulama metotlarıyla harcandığını kaydediyor. “Doğru politikalarla tarımda su kullanım oranı yüzde 40’a indirilebilir. Aksi takdirde içecek su bile bulamayacağız. Manisa’da 300 metreden, Göller Bölgesi’nde bulunan Burdur’da 200 metreden su çıkaramıyoruz artık. Baraj ve göletlerle göllerin yapısını parçalayarak, su miktarını azaltarak buharlaşmayı hızlandırıyoruz. Tuz Gölü’nde su kalmadı. Başka yerden oraya taşınan dökme suyla olmaz. Barajdan getireceğiniz suda yer alan mikroorganizmalar o ekosisteme ne yapacak? Gölleri de bizim gibi canlı alanlar olarak görmemiz lazım” diyor.

Derinlik her yerde düşüyor

Bir diğer örneği ise depremin yaşandığı bölgeden… 1974’te tarım arazisi açmak için kurutulan Amik Gölü’ne Kesici şöyle değiniyor: “100 kilometrekarelik Amik’in kurutulduğu Hatay’da deprem sonrası insanlar bırakın içecek suyu, banyo yapacak su dahi bulamadılar.” Sözlerini şöyle sürdürüyor: “Türkiye’nin en büyük doğal tatlı su gölü olan Beyşehir’de 30 yıl önce derinlik 25 metreyken şu an 3.5 metreye indi. Eğirdir’de derinlik 14 metreyken 3 metre seviyesinde.”

 Göl otlağa dönüştü

“Meke, Avlan, Akşehir gölleri tamamen kurudu. Akşehir Gölü hayvanların otladığı bir yere dönüştü. Burdur Gölü’nün suyu tuzlu olsa da ve su çekilmese de etrafındaki taş ocakları, kuyular, barajlar ve göletler yüzünden yüzde 40’ı aşan oranlarda su kaybetti. Göller Bölgesi’nde irili ufaklı 40 göl varken bunlardan kalanların sayısı 20. Bu geri kalanlar arasında olan Acıgöl’de ve kuşların toplandığı Yazır Gölü’nde de soda üretimi nedeniyle kayıp yüzde 90.”

Açık hava laboratuvarı

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Dr. Mustafa Akkuş Türkiye’nin en büyük gölü, dünyanın da en büyük sodalı gölü olan Van Gölü ve havzasının özel bir havza olduğunu söyleyerek sözlerine başlıyor. “Van Gölü en özel ekosistemlerden biri. Marmara’nın 3’te 1’i boyutunda. Göl için temel iki unsur var: Kapalı bir göl ve bütün su bütçesi havzaya düşen kar ile yağmur yağışından kaynaklı. Çıkışı ise sadece buharlaşma yoluyla oluyor. Değişkenlerin belli olduğu bir göl. Bu yüzden araştırmacılar için açık hava laboratuvarı gibi” diyor. Akkuş 600 bin yıl önce ilk oluştuğunda su seviyesinin şimdikinden 150 metre fazla olduğunu aktarıyor. Bu süreçte göl iklime bağlı olarak yükselip alçalmış. Kurak dönemlerde su kaybetmiş, yağışlı dönemlerde su seviyesi artmış. Şu anki formuna ise son 6 bin yılda kavuşmuş. 

60 milyon m3 su buharlaştı

3 bin 712 kilometrekare yüzey alanına sahip olan gölün alanında yıllar içerisinde dramatik bir değişim olmamış. Fakat Dr. Akkuş yine de kayda değer miktarda bir su kaybı olduğunu söylüyor. “1995’te 1650 metre civarı olan su yüksekliği 2022’ye gelindiğini zaman 1648 metreye düştü. 3 bin 712 kilometrekarelik bir alanda yüzeyde 2 metrelik bir düşüş 60 milyon metreküpü aşkın suyun buharlaşarak kaybolduğunu gösteriyor. Özellikle gölün sığ olduğu Erciş ve Muradiye kıyılarında Van Gölü 3 kilometre kadar çekildi” diyor ve ekliyor: “Gölün çekilmesini elbette istemeyiz ama burada asıl problem çiftçilerin arazilerini nasıl sulayacağı, balıkçıların nasıl geçimini sağlayacağı…”

İklim mültecileri

Van Gölü ve akarsuları inci kefallerinin habitatı. Akkuş’un aktardığına göre avcılıktan yaklaşık 20 bin insan geçimini sağlıyor. Bu balıklar yaşamını gölün sodalı suyunda geçiriyor, üremelerini ise akarsularda gerçekleştiriyor. Su çekildikçe yaşamları tehlikeye giriyor. Akkuş şöyle devam ediyor: “Bu sorunu görmezden gelemeyiz. Anadolu da Van Gölü de bu konuda çok kırılgan, yarı kurak bir coğrafyadayız. 2050’ye dek 250 milyon insanın iklim mültecisi olacağı düşünülüyor. Van Gölü havzası ve göl buna örneklerden sadece biri. Şimdilik iklim mültecilerini görmüyoruz ama suyu iyi yönetemezsek Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dan başlayarak birçok insanın iklim yüzünden göç edeceğini göreceğiz.”

Göller bir kuruma verilmeli

Peki bu durumu çözebilir miyiz? Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız göllerin her türlü tehditten korunarak kurtarılmasının ancak bütünleşik bir su yönetimi anlayışı ve etkili bir kurumsal altyapı ile mümkün olabileceğini söylüyor. “Bu kapsamda göllere sahip çıkacak kurumsal bir yapı oluşturulmalı. Bu kurum göllerin su bütçesi hesaplarını yapmalı, gölleri koruyacak şekilde havza planlamalarını revize etmeli. Akan yüzey suları ve besleyici yeraltı sularından yapılan kullanımları incelemeye almalı, su tahsislerini düzenlemeli.” Yıldız’a göre ayrıca modern altyapısı olmayan sulamaların ve aşırı su çekimi yapan kişi ve işletmelerin su tahsisleri iptal edilmeli.

  

GÖL               1984 ALANI   2022 ALANI   KAYIP ALAN KAYIP YÜZDESİ

Tuz                  125.064 ha      116.549 ha     16.471 ha        %6.8

Beyşehir         66.170 ha        62.806 ha       3379 ha           %5

Eğirdir             47.224 ha        44.556 ha       2674 ha          %5.64

İznik                30.134 ha        29.950 ha       249 ha             %0.61

Burdur             20.652 ha        12.037 ha       8615 ha          %41.71

Manyas           15.417 ha        14.970 ha       692 ha             %2.89

Acıgöl              14.515 ha        2421 ha          9718 ha          %83

Uluabat           14.303 ha        11.304 ha       2998 ha           %20.96

Marmara         5991 ha           0 ha                 5991 ha         %100

Eber                4923 ha           928 ha             4469 ha         %81.14

Sapanca         4487 ha           4455 ha          97 ha               %0.71

TOPLAM        348.880 ha      299.976 ha     48.904 ha        %14