Türkiye ve Suriye'yi sarsan depremlerin ardından bölgenin bin yıllık kültürel simge yapılarında başka bir tür kurtarma çabası sürüyor. UNESCO, Washington Post’a verdiği demeçte bu hafta Dünya Mirası alanlarında oluşan hasarın boyutunu uzaktan değerlendirdiğini belirtti. Haçlılar döneminden kalma kaleler, Romalılara ve Osmanlılara ev sahipliği yapan kale ve dünyanın en eski yerleşim yerlerinden birinde bulunan hisar felaketin enkazı arasında yer alıyor. Ekipler bu bölgelere ulaştığında amaç, onları gelecek nesiller için bugünü ve geçmişi onurlandıracak şekilde yeniden inşa etmek olacaktır.
UNESCO Kültür ve Acil Durumlar Müdürü Krista Pikkat, UNESCO'nun gerekli yenileme ve yeniden inşa çalışmalarına yardımcı olduğunu, ancak aynı zamanda ajansın somut olmayan kültürel miras olarak tanımladığı şeyleri yeniden inşa etme çalışmaları olduğunu söyledi. Pikkat, “Aslında sadece binaları değil, aynı zamanda toplulukları da geri getirmemiz gerekiyor, çünkü onlar olmadan kültürel yaşamın devam etmesi mümkün değil. Bu, kimliklerinin bir kaynağı” diye konuştu.
6 Şubat'ta meydana gelen 7,8 ve 7,5 büyüklüğündeki depremler, Türkiye ve Suriye'de 46 bin 600'den fazla insanı öldürdü ve binlerce kişinin evini kaybetmesine neden oldu. 93 binden fazla bina tamamen veya kısmen yıkıldı. Suriye ve Türkiye'deki hasarın boyutu henüz tam olarak anlaşılmış değil. Pikkat, "Çok somut bilgi unsurlarına sahip olmak için olay çok taze" dedi.
UNESCO hasarı uzaktan izliyor
Şu anda insani yardım Türkiye ve Suriye'de öncelik. Pikkat, grubun toplayabildiği her türlü bilgiyi topladığını söyledi. Ajans, kültürel alanların durumunu değerlendirmek için uydu görüntülerini çekerek afet bölgelerindeki hasarı uzaktan izliyor. Yerel makamlar izin verirse, teşkilat birkaç gün içinde sahada olabilir. Ön raporlar, Türkiye'de, Roma, Sasani, Bizans, İslam ve Osmanlı dönemlerini aşan bir Dünya Mirası alanı olan Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri'ne ev sahipliği yapan Diyarbakır genelinde birçok binanın yıkıldığını gösteriyor.
UNESCO listesinde olmayan önemli tarihi alanlar da depremde zarar gördü. 2000 yıllık Gaziantep Kalesi'nin büyük bir kısmı yıkıldı. Gaziantep şehrinde bir tepenin üzerinde yer alan yapı, hem Roma hem de Bizans tarihini taşıyor. Boğaziçi Üniversitesi'nde İslam sanatı ve mimarisi tarihi profesörü olan Oya Pancaroğlu, yerel basında çıkan haberlerin Antakya, Gaziantep, Malatya ve Adıyaman kentlerinde tarihi ve kültürel öneme sahip çok sayıda cami ve kilisenin de etkilendiğini gösterdiğini söyledi.
Antakya'daki depremlerde enkaz haline gelen Habib-i Neccar Camii'ne işaret eden Pancaroğlu, zarar gören bir çok alanın ülkenin çok inançlı tarihini anlattığını aktardı. Pancaroğlu, "Müslümanların ilk fetihleri döneminde burayı tek tanrılı bir yer olarak kabul etmek için buraya bir cami inşa edildiği düşünülüyor” dedi.
Halep korunmalı
Yıllardır süren iç savaşın ve depremlerin yol açtığı tahribat nedeniyle Suriye'deki kültürel alanlara yönelik artan bir endişe var. UNESCO'ya göre Halep'in korunması bir öncelik olmalı. Halep, dünyanın sürekli olarak yaşanılan en eski şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor. 1986'dan beri Dünya Mirası Listesi'nde ve 2013'ten beri Tehlike Altındaki Dünya Mirası Listesi'nde.
Pikkat, "Depremlerin etkileri orada çok ağırdı, çünkü zaten birçok bina çatışma nedeniyle çok kırılgan durumdaydı. Oraya gitme imkanımız olduğunda ve sahadaki gerçek durumu gerçekten anladığımızda, ne yapılması gerektiğini daha iyi anlayabileceğiz, ancak ihtiyaçların çok büyük olacağını tahmin ediyorum” ifadelerini kullandı. 13. yüzyıldan kalma Halep Kalesi, Osmanlı Değirmeni kulesi ve çevresi önemli derecede hasar gördü. UNESCO'ya göre Halep genelindeki alanlar da zarar gördü. İlk raporlar, şehrin tarihi pazarlarının tehlikeye atıldığını ve Halep Antik Şehri’nin bazı bölümlerinin çöktüğünü gösterdi. UNESCO tarafından elde edilen uydu görüntüleri, Osmanlı döneminden kalma Beyt Ghazalah Sarayı'nda da ciddi hasar tespit etti.
Halep'in yaklaşık 100 mil güneybatısında, Haçlı Seferleri'nden beri ayakta duran Dünya Mirası alanları Crac des Chevaliers ve Qal'at Salah El-Din'in duvarlarında çatlaklar var. Halep'in yaklaşık 134 mil güneyindeki Hama ve yaklaşık 70 mil batısındaki Tartus, bir gün Dünya Mirası listesine alınabilecek kültürel alanlara ev sahipliği yapıyor ve UNESCO da bunlardan endişe duyuyor.
Müdahale planları geliştirilecek
UNESCO ve yetkilileri önümüzdeki günlerde kapsamlı hasar tespitleri yapacak ve ardından müdahale planları geliştirecek. UNESCO'nun bu amaçla, üye ülkelerin katkılarıyla toplanan bir kaynak olan bir Miras Acil Durum Fonu var. Ajans ayrıca uzun vadeli ihtiyaçların belirlenmesine, tarihi alanlar için bütçelerin oluşturulmasına ve gerekirse kaynak yaratılmasına yardımcı oluyor.
UNESCO'nun Irak'taki mevcut projesi, Türkiye ve Suriye'deki yenileme çalışmalarının nasıl görünebileceğine dair potansiyel bir plan sunuyor. Musul'daki girişim, İslam Devleti'nin işgali sırasında yıkılan cami, kilise, minare ve türbeler dahil antik kentin yapılarını yeniden inşa etmeyi amaçlıyor. Proje, uluslararası bağışlarda 105 milyon dolar topladı. Pikkat, Musul'daki çalışmaların mimarlar, mühendisler, inşaat uzmanları, BM yetkilileri, uluslararası uzmanlar, yerel topluluk ve Iraklı gençlerden oluşan bir ağı içerdiğini söyledi. Pikkat, “Yerel toplulukları dahil etmeye ve güçlendirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla bunlar aynı zamanda bölge halkına iş sağlamamıza, onlara eğitim vermemize olanak sağlayan projeler, çünkü onları bu yeniden inşa çabalarına dahil ediyoruz” dedi.
Orijinal yapıları korumak önemli
Orijinal yapıların mümkün olduğunca büyük bir kısmını korumak çok önemli. Bu, bir binanın hangi bölümlerinin hala kullanılabileceğini belirlemek anlamına gelir: Temel, üzerine inşa edilecek kadar sağlam duruyor mu? Çatlak duvar yıkılmalı mı yoksa sıva ile onarılmalı mı? Revizyon gerektiren yapılar için Pikkat, mümkünse benzer teknik ve malzemelerin kullanılmasının hayati önem taşıdığını söyledi.
Son yıkım da tarihi manzaranın bir parçası haline geliyor. Pancaroğlu, “Bu, tarihi alanların depremlerden ilk kez etkilenmesi değil. Doğal afet karşısında bir tür kültürel dayanıklılığı yansıtıyorlar. Kayıp, bu mirasın samimi bir parçası olmuştur ve bu, elbette bu son felaketin bu alanlar üzerindeki etkisini en aza indirgememektedir. Karmaşık ve döngüsel geçmişlerini silmeden veya kamufle etmeden bu alanları gelecek için nasıl koruyabileceğimizi kendimize sormalıyız” dedi.