Konuşmalarıma “Müjde, kasırganın gözündeyiz” diye başlıyorum. Beş, altı yıldır da “Kasırga geliyor, tedbirinizi alın” diyordum. Kasırgayı beklerken zihnimiz ‘nereye tutunacağımızla, korunma güdüsüyle’ meşgul, doğal olarak. Halbuki şimdi artık kasırganın gözündeyiz. Bu nedenle zihnimiz, “Çıkış nerede, ne yapmalıyız?” sorusuna cevap aramaya odaklanmaya daha meyilli. Yaşanan ekonomik buhran daha ağırlaşmış, toplumdaki yansıması ve algısı kasırgaya dönüşmüş durumda. Hanenin geliri giderinden eksik olanlar, toplam hanelerin üçte birinden fazla artık. Toplumun beşte dördü, bugünden de daha ağır yaşam koşulları beklentisi içinde. Doğal olarak da panik, endişe yükselmiş durumda. Yıllardır süren, kangren haline dönüşmüş siyasal ve toplumsal sorunlar, gerilimlerin yanı sıra pandeminin ürettiği can derdi, ekonomik buhranın yüklediği geçim derdi bir arada yaşanıyor. Uzun süredir toplumsal psikoloji endişe ve kaygı ağırlıklıydı. Bir bakıma toplum depresyondaydı. Ama bu depresyon hali aynı zamanda bir fırsat alanı da açıyordu. Psikoloji literatüründeki ‘yasın beş evresi’ teorisi bu durumu açıklıyor. Çok ağır, travmatik sorunlarla karşılaştığımızda yas, keder nasıl yaşanıyor, insanoğlu yası, kederi nasıl içselleştiriyor? Teoriye göre birinci evre ‘inkâr.’ Örneğin kanser olduğunuzu öğrendiğinizde önce teşhisi, doktoru reddetmek gibi. İkinci evre ‘öfke.’ Neden benim başıma geldi tepkisi. Üçüncü evre ‘pazarlık.’ Sigarayı bırakmasam da azaltsam pazarlığı. Çoğu zaman pazarlık aşamasında takılı kalıyoruz. Bireyler de toplumlar da devletler de öyle. Örneğin Kürt meselesinde pazarlık aşamasından öteye gidemiyoruz bir türlü.
Yazının tamamını görebilmek için lütfen abone olun. ABONE OL
Aboneyseniz
üye
girişi
yapınız.
Oksijen'e e-gazete aboneliği ile edineceğiniz avantajlar; Oksijen yazarlarının tüm yazılarına erişim Gazeteoksijen.com üzerinden 7/24 güncel haber erişimi Her gün e-posta kutunuza gelen Oksijen bülteni Gazete Oksijen, O2 ve özel yayın arşivine erişim