05 Aralık 2025, Cuma
22.08.2025 04:30

Bodrum’da “istilacı tekneler” savaşı

A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Ağustos ayının ilk günlerinde önce sosyal medya ve yerel basın, ardından da “özel yatlara çok duyarlı” ulusal basında bir kampanya gibi art arda Bodrum’un tekneler tarafından işgal edildiği ve kirletildiği yönünde bir mesaj / haber patlaması yaşandı



“Denizlerdeki yeni istilacı tür: Özel yat”, “Bodrum kıyılarında tekne istilası: Deniz ekosistemi tehlikede”, “Tatilciler mağdur, deniz idrar renginde” gibi iddialı başlıklar ve koca koca motoryat fotoğrafları ile süslenen haberler sayesinde Bodrum kıyılarıyla pek alakası olmayan mütevazı amatör denizciler de bir anda okka altına gidiverdi. 

Planlı bir PR hamlesi izlenimini uyandıran bu mesaj bombardımanının iki ana aktörü vardı. Kimlikleri ve ana mesajları özetle şöyle:

Bodrum Denizciler Derneği: Bodrum koyları özel tekneler tarafından işgal edildi. Ticari yatlar ve günlük gezi tekneleri demirleyecek yer bulamıyorlar. Bu konuya bir çekidüzen getirilmeli. Koylarda uzun süre konaklayan bu özel tekneler hem deniz turizmini öldürüyor, hem de büyük bir kirlilik yaratıyor.

Bodrum tatil sitesi sakini, yazlıkçı, büyük kent kaçkını kitlenin de desteğini alan Bodrum STK’ları ve kara turizmi sektörü temsilcileri: Marina ücretleri çok yüksek. Büyük tekneler marinadan ayrılıp koylarımıza yerleştiler. Pek çoğunun içinde sadece mürettebatı bulunan bu tekneler koylarımızı parsellediler, halatları yolumuzu kesiyor, denize giremiyoruz. Biraz açıkta dursalar bile sintinelerini boşaltıyorlar, denizimiz ölüyor. Bu istilaya bir çözüm bulunmasını istiyoruz.

Not: Fark gözetmeksizin tüm teknelere düşman olan vatandaşlarımıza yıllardır bir türlü anlatamıyoruz: Küçük fiber teknelerin motor yağı vs. biriken sintinesi olmaz, sintine ahşap guletlerde olur, gemilerde olur. Özellikle yelkenlilerin ve küçük fiber motoryatların motor kabininde beyaz çorapla yürüyebilir olmak esastır. Denize boşaltılan ve köpüren yağlı atık ‘gri su’dur (bulaşık-duş suyu); kötü kokan sarımtırak atık ise siyah su (.ok) tankından gelir. 

Bu tartışma konusuna yan taraftan son eklemlenen aktör de YATED oldu. Yani Yat ve Tekne Endüstrisi (ve aslında ithalatçıları) Derneği. Onlar da mealen diyorlar ki; şu anda marinalarda arz-talep denklemi çok vahim durumda. Yer bulunmadığı için fiyatlar çok yükseldi. Pek çok tekne marinadan ayrılıp Bodrum koyları gibi yerleri kendilerine mesken ettiler. Bu da büyük bir deniz kirliliğine yol açmakta. Daha çok marina yapılsın, daha makul fiyatlarla bu başıboş tekneler marinalara bağlanabilsin, denizlerde kirlilik azalsın.” Sanırım söylemedikleri son cümle de şu: “Marina kapasitesi artsın, ücretleri makul hale gelsin ki, biz de daha çok yerli ya da ithal tekne satabilelim.”

Bir sonsuz tartışma

Mülkiyeli bir emekli büyükelçi ağabeyimiz bir gün “Bodrum’un pek ünlü 10-15 çılgın kadını vardır. Bunlar bir konuya kafayı takarlarsa, kimse önlerinde duramaz” demişti. Rahmetli Saynur Gelendost ekolü olarak tanımlayabileceğiniz bu saygıdeğer hanımefendilerin takipçilerinin başını çektiği “İstilacı Tekneler Savaşı 2025” grubunun talepleri bana da son derece makul geliyor. Sadece Bodrum değil, tüm Göcek koyları ve Hisarönü’nün Selimiye, Tavşan Bükü ve Sucağız koyları (D-Maris), Dirsek Bükü, Adaboğazı gibi muhteşem koylarını her sezon 2-3 ay parselleyen teknelerin savunulacak hali yok. 

Herkesin, denizdeki hepimizin beklentisi aslında belli ve aynı: 

Makul yerlerde özellikle düşük maliyetli yeni marinalar yapılsın. Uygun mevcut marinalarda kapasite artırımına izin verilsin. Marina ücretleri düşsün. Türkiye’de denizcilik yaşam bulsun ve gelişsin. Tekneler de kıyıları işgal etmekten vazgeçsin.

Deniz kirliliğinin esas nedeni kesinlikle karasal atıklardır. Sırasıyla sınai (ağır metaller vb.), tarımsal (fosfor, azot, potasyum ve zirai ilaçlar) ve kentsel (plastik, kanalizasyon vb.) atıklar. Ama küçük koylarda denizcilerin de bir kirlilik yaratabildiğini biliyoruz. Bunun için de aslında en önemli ihtiyaç el birliğiyle denizcilik kültür ve görgüsünün yaygınlaştırılmasıdır. Bu da çok uzun bir konu!

Denizlerdeki kirliliğin esas nedeni karasal atıklar. Elbette küçük koylarda aylarca kalan motoryatlar da belirli oranda kirliliğe neden oluyor.


Bir de minik uyarı...

Bodrum Denizciler Derneği’nin yeni başkanı Tuna Altunkaya’yı çok beğeniyorum ve destekliyorum. Deniz anaya en çok ve en iyi kadınlar sahip çıkabilir.

Ama dernek kendini biraz daha iyi ifade etmeli ve tuzağa düşmemeli diye düşünüyorum. 

Bazı ticari yatların personelinin (hatta bazen genç kaptanların) amatör denizcilere yönelik “Biz bu sulardan ekmek yiyoruz, siz sefanızı sürüyorsunuz” söylemi çok tehlikeli ve sonu olmayan bir tartışma konusu. Özellikle genç / heyecanlı ticari yat profesyonelleri ve genç / heyecanlı amatör denizciler bu tartışmaları tehdit ve şiddete kadar vardırabiliyorlar. 

İkincisi, evet biliyoruz ki, Bodrum tatilcileri de Denizciler Derneği de esasen 2-3 ay bir koyda sabit duran büyük yatlardan şikayetçiler. Ama, “Özel tekneler denizi kirletiyor” söylemi ne zaman ortaya atılsa, tecrübeyle sabit ki, şikayetçi olunan o koca yatlara hiçbir şey olmuyor, bir yazlık ev yerine 10-15 metrelik bir yelkenli ya da küçük motoryat satın alıp tatilini, ya da emeklilik yaşamını denizde geçiren mütevazı amatör denizciler mağdur ediliyor. 

Akut sorun...

Bu kadar laf söyledik ama Bodrum’un saygın ve kızgın çevreci kadınlarının isyanına ve “İstilacı Tekneler Savaşı 2025”e bir çözüm önermeden bu yazıyı bitirmeyelim.

Çözüm çok basit:

Limanlar Yönetmeliği (2012), madde 22, fıkra 14: Liman sınırları içerisinde plaj bölgelerinde ve kıyı otel, motel, tatil köyleri, site önlerinde, kıyıdan itibaren 200 metreye kadar olan deniz… yüzme alanlarına gemiler ve deniz araçları giremez. (Bu doğrultuda bir de 2022 tarihli İçişleri Bakanlığı genelgesi bulunuyor.)

Limanlar Yönetmeliği, madde 22, fıkra 20: Demirleme alanları ve izinli tesisler dışındaki deniz alanlarında, koylarda, korunaklı alanlarda her türlü gemi ve deniz araçlarının aynı bölgedeki kalış süresi en fazla 15 gündür. Liman başkanının iznine tabi olmak koşulu ile bu süre en fazla 15 gün daha uzatılabilir.

2007 tarihli Bodrum Liman Yönetmeliği çok daha belirgin kısıtlamalar içeriyordu. Koylarda hız sınırları, hangi koyda, hangi alanlarda, ne sürede demirlenebileceği vb. Yukarıda alıntıladığım 2012 tarihli yeni Limanlar Yönetmeliği ile bu güzel hazırlanmış yönetmelik “mülga” yani geçersiz ilan edildi. Ama liman başkanının koylarda demirleme süresi, hız limiti gibi tüm hayati sınırlamaları belirleme hakkı yeni yönetmelikte de devam ediyor. 

Yani çözüm adresi: Bodrum Liman Başkanlığı’dır. Ve ister inanın ister inanmayın… Liman başkanı, Bodrum ve diğer tüm kıyılarda çok çok yüksek yetkili ve etkili bir memurdur.

Benden duymuş olmayın, aykırı davrananlara idari cezalar akılalmaz seviyede büyük olabilir… 

2025: Guletler ve günlük tur teknelerinin altın yılı

Bu yaz guletlerin (ticari yatların) neredeyse tamamı denizlerde aralıksız turluyor. Sanırım bunun nedeni mütevazı ve kısa mesafede çalışan (düşük yakıt maliyeti), 4-6 bin euro’ya kiralanan guletlere gösterilen yüksek ilgi. Çünkü çok net bir tatil maliyeti avantajı söz konusu. Rahatlıkla 10-12 yetişkinin ya da çocuklu 3-4 ailenin rahatça gezebildiği bu guletlerin maliyeti, haftalık kişi başı karasal tatil maliyetinin neredeyse üçte birine denk geliyor.

Haziran ayının son haftasında Gökova’dan yola çıktık temmuzun son haftasında Kekova’ya vardık…

Açık denizde kirliliğin arttığını gözlemledik. Gökova’nın ortasında kilometrelerce devam eden köpük köpük, hatta bazen sarımtırak sular kentsel kirlilik yükünün artık tamamen zıvanadan çıktığının işaretçisiydi. Denizde elinizi çırptığınızda çamaşır makinesi gibi köpüren Göcek’i hiç konuşmayalım, aynı acıklı tablo Hisarönü’nde de karşımıza çıktı. Körfezin dip noktalarında 2-3 kez rüzgarsız, ayna gibi bir denizde İnbükü – Orhaniye geçişi yaptık. Denizin üstü yüzlerce metre yağlı bir köpükle kaplıydı.

Buna karşılık… Selimiye, Bozburun’un dibindeki Burgaz gibi kapalı, su sirkülasyonunun zayıf olduğu koylarda geçtiğimiz yıllarda denize giremeden geçtiğimiz oluyordu. Bu yıl temmuz ayının ortasında bile deniz hayli berrak ve lacivertti (eski günlerdeki gibi). Bunun nedenini de karaya adım attığımız anda öğrendik. Bu ünlü tatil beldelerimizde oteller neredeyse boştu. En ünlü otellerin önünde diyelim 50 şezlong var, belki 5 tanesinde insan var. En ünlü restoranlar gece bakıyorsunuz 200 kişilik terasta 10 kişi var, yok. 

Karacasöğüt, Selimiye, Bozburun, Söğüt gibi sezon ortası denizcilerin kirlilik yarattığı iddialarının bolca konuşulduğu bölgelerde deniz kirliliğinin gerçek failinin kara turizmi ve tarımsal faaliyetler olduğunu gösteren bir tablo.

Ya deniz üstündeki görüntü?

Çok ilginç… Haziran ve temmuz aylarında özel teknelerin herhalde ancak yüzde 10-15’i sahipleriyle denizde. Gerisi ya marinada ya da içinde sadece personeli ile Göcek kıyılarında, Hisarönü’nde Tavşan Bükü, Sucağız koyları, Selimiye gibi teknekondu park bölgelerinde. Pandemi döneminde zirve yapan deniz ilgisinde geçen yıl bir düşme yaşanmıştı, 2025’te bu eğilim iyice belirginleşti. Koylarda ancak ağustos ayında bir yoğunluk gözlenir hale geldi.

Fethiye’de ikmal durağımız Yes Marina, çevresinde iki marinet daha var. Bu iskelelerin hepsinde de 10-20 teknelik charter filoları var. Tüm iskelelerde filoların yarısı temmuz sonunda, tam sezon ortasında iskelede yatıyorlardı. Aynı tablo Hisarönü’nde de gözleniyor. Buradaki ikmal durağımız Orhaniye Palmiye Marina’da da bir kiralık tekne şirketi var. Palmiye’ye 2 kez girdik, ikisinde de kiralık tekne filosunun yarısı iskelede bağlıydı. Yani, aynı düşüş eğilimi mürettebatsız kiralık teknelerde de geçerli. 

Bu kez sebep muhtemelen göreli olarak yüksek kalan haftalık kiralama bedelleri. Şöyle düşünelim,  4 kişi - 2 ailenin çıkacağı temiz bir teknenin fiyatı 3 bin euro civarı. Üstüne 2 bin euro eklerseniz 10-12 kişi ya da 4 ailenin çıkabileceği guletler var. 

Guletlerin tümü seferde

Evet, 2025’te guletlerin (ticari yatların) neredeyse tamamı denizlerde aralıksız turlamakta. 

Sanırım bunun nedeni de mütevazı ve kısa mesafede çalışan (düşük yakıt maliyeti), 4-6 bin euro’ya kiralanan guletlere gösterilen yüksek ilgi. Çünkü çok net bir tatil maliyeti avantajı söz konusu. Rahatlıkla 10-12 yetişkinin ya da çocuklu 3-4 ailenin rahatça gezebildiği bu guletlerin maliyeti, haftalık kişi başı karasal tatil maliyetinin (örneğin Selimiye, Söğüt gibi orta-üst segmentteki otel ve restoran) neredeyse üçte birine denk geliyor. 

İki yıllık bir aradan sonra ilk kez 4-5 gün Göcek koylarında gezdik. Eskiden Göcek’te pek az gulet görülürdü. Şu anda yüzerliği olan tüm ticari yatlar denizdeydi. “Bu tekne mümkün değil haftalık değildir, bunda yatılmaz, bu kadar insan nerede yemek yiyecek” diyeceğiniz eski, derme çatma ticari yatlarda bile, mesela çoluk çocuk iki aile ya da 8-10 üniversiteli genç şen şakrak ve hayli ekonomik tatil yapmaktaydı. 

Günlük tur patlaması ve Kekova macerası...

Bu makul maliyetli deniz tatili trendinin bir çarpıcı boyutu da günlük gezi motor ve teknelerine rağbetin olağanüstü artmış olması. Körfezlerin tümünde bu teknelerin sayısı da sanki iki kat
artmış gibi.

Bodrum’da Karaada ve Orak Adası, Gökova’da Sedir Adası; Datça’da Gökliman ve Kargı; Hisarönü’nde Kameriye ve Dişlice adaları; Marmaris’te limana yakın koylar ve özellikle de Kumlubük; Kalkan’da Yeşilköy, Kaş’ta Bayındır limanları bu açıdan en ünlü ve kitlesel deniz turizmi yaşanan bölgeler. 

Bir de günlük gezi teknelerinin inanılmaz yoğunlaştığı bazı koylar var. Mesela Ekincik’te Semizce koyları, Fethiye’de Kalemyel ve Tarzan koyları. Bunlar hayli küçük koylar ve bir anda 20-30-40 küçük ve orta boy gezi teknesi yanaşıyor, sonra yine aynı anda kalkıp başka duraklara dağılıyorlar. Olimpos-Beydağları Milli Parkı’ndaki Sulu Ada bir diğer inanılmaz uğrak noktası. Koca adanın tümünün çevresi 2 metre arayla günlük gezi motorlarıyla kaplanıyor. Belki 150-200 tekne. Bu teknelerin çoğu Adrasan plajında gecelediği için sabahları koca Adrasan plajında denize girecek yer bulunmadığı söyleniyor.

Abartı açısından en önemli örnek ise Kekova. Burada her gün Kaş’tan 15-20, Üçağız’dan 40-50, Demre’den de 50 civarı irili ufaklı tekne günlük geziye çıkıyor. Kimi 2-3 aile tarafından kiralanmış, kimi 80-100 kişilik bu tekneler Kekova’nın toplam 20 civarındaki gözde koyu arasında gün boyunca kuantum parçacıkları gibi zıplıyorlar. 

Bu teknelerin tümünün mutlaka görmek istediği ilk beş durak Kaleköy, Tersane Koyu, Batık Şehir kıyıları Karakol Adaları (Akvaryum) ve Kocakarı Koyu’dur (Buna da Akvaryum diyorlar)... 

Batık Şehir’i sabah saatlerinde bu tekneler ip gibi dizilip gezerler. Adanın önü geliş gidişli Boğaziçi Köprüsü trafiğine döner mesele hallolur. Revaçtaki bu üç koya ise öyle 30 tekne birden giremez. Turcular kendi aralarında bir sistem kurmuşlar, mükemmel bir şekilde bir grup giriyor, bir grup çıkıyor. 

Kekova’daki günlük gezi teknelerinin sayısındaki bu büyük artış nedeniyle Kaleköy’de yaşanan dramatik değişimi ağustosun ilk haftasında Oksijen okurlarıyla paylaşmıştım. Tüm tekneler buraya yanaşıp misafirlerine kaleye çıkma opsiyonu (o da kabaca 1.5-2 saat demektir) sunmak istiyordu. Ama Kaleköy’de bu teknelerin yanaşabileceği sınırlı sayıda iskele vardı. Tatsız bir çözüm bulunmuş: Kaleköy’ün önüne 105 metrelik bir beton iskele yapılmış. Kaleköy’ün muhteşem manzarasının önünde Çin Seddi gibi bir gezi motorları perdesi var. (Ayrıntılar için Oksijen web sayfalarındaki yazıma bakılabilir.) 

Bakalım daha neler göreceğiz...

* Bu haber/yazı ve resimlerin eser sahipliğinden doğan tüm hakları Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’ne ait olup işbu yazı/haber ve resimlerin, kaynak gösterilmeksizin kısmen/tamamen izin alınmaksızın yeniden yayımlanması yasaktır. Haftalık Yayıncılık Anonim Şirketi’nin, 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 24. maddesinden doğan her türlü hakkı saklıdır.