23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
03.09.2021 04:30

Deniz çayırlarını koruyamazsanız bu denizler ölür!

İnsanın denizlerin geleceği üstünde olumsuz etkileri çift yönlü. Birincisi, geçen haftaki yazımda bazı örneklerini vermiştim; denizleri acımasızca kirletiyoruz. İkincisi, denizin bu kirlenmeye karşı korunma mekanizmalarını da yok etme gayreti içindeyiz. Üstelik denizlerde yaşamın devamı açısından en önemli canlılara en büyük zararı ironik bir şekilde denizciler veriyor. 

Denizin akciğeri, deniz çayırı

Denizde yaşam, sudaki oksijene bağlı. Oksijen belli bir seviyenin altına düşerse, canlılar ölüyor.  Denizin akciğeri deniz çayırı (erişte). 1 metrekarelik deniz çayırı günde 10-20 litre oksijen üretiyor, yılda kabaca 5 bin litre. Fotosentez ile yaşadığı için denizin berraklığına (güneş ışığı geçirgenliğine)bağlı olarak kıyılarımızda 35-40 metre derinliklere kadar bulunuyor.  Deniz çayırlarının tek faydası hayatın devamı için oksijen üretmek değil. Deniz canlıları bu çayırların içine yumurtluyor, yani denizin bebekleri bu çayırlar içinde büyüyor. Bitkilerin kök sistemi ise erozyona engel oluyor. Dip yapısının sağlıklı kalmasını sağlıyor. TÜDAV’ın yayınladığı bir araştırmaya göre, Ege ve Akdeniz kıyılarımızda 145 milyon metrekare (14.500 hektar) deniz çayırı var. En büyük yoğunluk Hisarönü, Yeşilova ve Fethiye-Göcek Körfezleri’nde.
Hisarönü Sığliman ve benzeri yüzlerce eşsiz koyumuzda her gün demirleyen tekneler farkında olmadan ciddi bir tahribata neden oluyor.
Hisarönü Sığliman ve benzeri yüzlerce eşsiz koyumuzda her gün demirleyen tekneler farkında olmadan ciddi bir tahribata neden oluyor.
Deniz çayırlarının iki düşmanı var: 1- Kirlilik: Biyolojik kirlenme, deniz çayırının hastalanmasına neden oluyor (mantar, küflenme vb). Balık çiftlikleri, kentsel ve tarımsal atıklar nedeniyle besin tuzları artınca yaprakların üstünü algler kaplıyor. Kirlilik-bulanma sonucu güneş ışığı geçirgenliği azalırsa, 15-40 metre derinlik kuşağında kayıplar başlıyor. 2- Mekanik tahribat: Trol yöntemiyle balıkçılık… Ve son yıllarda tüm dünyada ciddi tartışmalara neden olan demirleme konusu. Tüm dünyada yatlarda en yaygın kullanılan çıpa türünün (Delta, CQR, Bruce, Rocna; Türk yapımı çıpalar Ultra ve Hummerhead) ismi ‘pulluk’tur. Bu çıpalar demirlerken denizin dibini sürer, beller.  Akdeniz’de yatların demirlemesine bağlı olarak deniz çayırlarının son 50 yılda 1/3 oranında azaldığı tespit edildi. Rekor örnek, Yunanistan adalarında 2/3 oranında. Türkiye’deki kayıp ise ölçülmüş değil. Avrupa Birliği, deniz çayırlarının koruma altına alınması sürecinde çeşitli bilimsel araştırma programları yürüttü. Bu araştırmalarda, her demirlemede, çıpanın dibe saplanması sırasında 20, dipten ayrılması sırasında 15 deniz çayırı sürgününün kırıldığı ya da kökünden çıktığı belirlendi. Yaklaşık 1 metrekare. Tekneyi asıl olarak çıpa değil, 20-30 metre deniz dibine döşenen zincir tutar. Bu araştırmalarda, teknenin rüzgar ile salınımına bağlı olarak zincirin her metresinin ortalama 2 metrekare deniz çayırını tahrip ettiği ifade ediliyor.

Denizin böbreği, kabuklular

Üstelik… Tekneler demirlerken sadece deniz çayırını değil, denizdeki organik ve inorganik maddeleri süzen pina, midye, istiridye gibi kabukluları da tahrip ediyorlar.  Zaten tahrip olmayanları da yiyor, tüketiyoruz… Alın size bir darbe daha. Hüzünlü Göcek örneği… Çözüm, demirleme alanlarının saptanması, deniz çayırı bulunan alanlarda tonoz sistemi kullanılması.  2009’da TURMEPA’nın öncülüğünde, mavi kıyılarımızda deniz çayırları açısından en büyük risk bölgesi Göcek’te, Yassıcalar, Hamam, Kurşunlu, Göcek Adası, Hurmalı gibi koylara toplam 97 adet tonoz yerleştirildi. Hatta… “Bu bölgelerde demir atamazsınız” diye yasal düzenleme de yapıldı.  Aradan geçen yıllarda, büyük tonajlı yatlarımızın ‘önce güvenlik’ bahaneli profesyonel kaptanları “Biz bu tonoza güvenmiyoruz” dediler ve bu yasayı delik deşik ettiler. Bir kısmının halatı, şamandırası çalındı, bir kısmı su aldı, battı. 10 yıl geçti, hiçbir yenileme çalışması yapılmadı. Bakım yapılmadı. Şu anda belki 8-10 tonoz iş görür durumda. Göcek’te kurulan sistemin ardından Hisarönü ve Gökova için de sayısız kez projelendirme yapıldı. Hiçbiri bugüne dek gerçeklemedi. Zaten Göcek örneğinin ne hale geldiğini de hep birlikte gördük. Oysa bu sistem, temiz ve canlı bir deniz için hızla yapılmak ve çok sert denetlenmek zorunda. Nasıl bir şey yapılmalı? Eskiden tonoz sistemi deniz dibine 2-3 tonluk beton bloklar atıp, bunların arasına kalın (20 mm gibi) zincir döşeyip, bu zincire de belirli aralıklarla halatlar döşeyerek yapılırdı. Ülkemizdeki mevcut tonoz sistemlerinin yüzde 99’u da bu yöntemle kurulmuştur. Dünya deneyiminde, mercan resiflerinden başlayıp, şimdi deniz çayırlarında uygulanmakta olan doğa dostu tonoz diye bir yeni sistem var. Deniz dibine helezonik bir vida çakılıyor. Bu vidanın ucuna iki şamandıralı, deniz dibiyle teması olmayan bir halat takılıyor. Büyük Okyanus ve Karayip adalarının önemli bir kısmında; Akdeniz’de Hırvatistan, İtalya ve Fransa’nın deniz koruma alanlarının pek çoğunda deniz dibi ya bu tür bir bu tonoz sistemiyle korunuyor ya da demirlemek yasak. Kim ne yaptı? Avustralya’dan Filipinler’e, Karayipler’den Galapagos’a dünya denizlerinde, doğa dostu tonoz sistemi özellikle mercan resiflerinde, lagünlerde yıllar önce uygulanmaya başlandı. Sadece bir örnek vereyim; Karayipler-Britanya Virgin Adaları: Denizcilerin uğradığı 30 civarında ada var. Bunların 7-8’inde kayıt ofisi bulunuyor. “Şu adada, şu tonoza 3 gün bağlanacağım” diyorsunuz. Cüzi bir ücret ödüyorsunuz. Sonra gidip, diyelim ki 18 no’lu tonozu bulup bağlanıyorsunuz. 3’üncü gün de ayrılıyorsunuz. Eğer ücretsiz bağlanmaya devam ederseniz, cezası yüksek. Bazı bölgelerde numara yok, her tonozun üstünde kırmızı-yeşil-mavi renkte taşıyabileceği tekne tonajı  ya da scuba veya günlük gezi teknesine ait olduğuna dair bir işaret var. Akdeniz’de ise 90’larda deniz karasal kirlilik yükü ile ölüm işaretleri vermeye başlayınca çözüm arayışları başladı. Deniz çayırlarının denizin hayatiyetindeki rolünün keşfi ve en önemli tehdidin teknelerin demirlemesi olduğunun farkına varılması ise hayli yeni, 10-15 yıllık bir konu. Tüm AB ülkelerinde denizcilerin kullanımına sunulan ‘deniz çayırı bölgeleri elektronik haritaları’ hazırlandı. 
Deniz çayırları arasında bir demirleme izi.
Deniz çayırları arasında bir demirleme izi.
AB’nin tavsiyeleri doğrultusunda her üye ülke giderek artan önlemler alıyor. İşte örnekleri; İtalya: Deniz Koruma Alanları’nın tamamına yakınında gece konaklamak yasak. Bazılarında 6, bazılarında 12 saat bağlı kalabildiğiniz tonoz sistemleri kurulu. Genova Körfezi ve Portofino çevresinde katı demirleme kuralları var. Hırvatistan: Denizlerin korunması açısından Akdeniz’in öncüsü Hırvatistan olmuştu. Dalmaçya kıyılarındaki 1100 adanın tamamına yakınında, denizcilerin tercih ettiği ünlü koyların tümünde paralı tonoz sistemi var. Deniz koruma alanlarına (5 büyük milli park söz konusu) ise zaten ücret ödenerek girilebiliyor ve sadece tonoza bağlanmak mümkün. Ancak hayli yüksek ücretler uluslararası denizci topluluklarında yoğun eleştiri konusu. Deniz çayırları ‘Bioportal.app’ uygulamasında kayıtlı. Yunanistan: Yoğun yat turizmi ve demirleme nedeniyle deniz çayırlarında ciddi bir kayıp (yüzde 66 oranında) yaşayan Yunanistan’da şu günlerde ‘Anchor Away-Çıpaya Veda’ isminde bir program üstünde çalışılıyor. Bine yakın ada için doğa-dostu tonoz sistemi planlama çalışması yürütülüyor. İlk doğa dostu tonoz sistemi Kikladlar Bölgesi’ndeki Gyaros Adası’nda gerçekleştirildi. Muhtemelen bir sonraki pilot bölge çok yüksek tahribat yaşanan Aloinissos Milli Parkı - Kuzey Sporadlar olacak.Ege’deki deniz çayırları ‘Donia.app’ uygulamasında kayıtlı. İspanya: Tüm Natura2000 ve Deniz Koruma Alanları’nda hassas bölgeler SERBIA, Atlas Posidonia, CBBASea uygulamalarında kayıtlı. Bu noktalarda demirlemek yasak. Özellikle Mayorka, İbiza gibi ünlü adaların bulunduğu Balear Bölgesi’nde sıkı denetim var. Fransa: Sert önlemlerin şampiyonu ise Fransa…Çünkü Akdeniz çanağında deniz çayırlarına en büyük zararı verdikleri saptanan büyük yatların kıyı şeridi boyunca en çok konakladığı (tüm Fransız Rivierası’nda ortalama 14 km’de bir büyük bir marina var) ve demirlemek istediği kıyı şeridi Fransa. Coted’Azur’de 80 metre üstü yatların kıyılarda denizçayırı ve hassas bölgelerde demirlemesi 2016’da yasaklanmıştı. 2021’de bu yasak 24 metre üstü yatların tümüne uygulanmaya başladı. Bu teknelerin 40 metre üstü derinliklere demirlemesine izin veriliyor. Her körfezde demirleme bölgeleri tanımlı. Şu ana dek Pampelonne (kuzeybatı Akdeniz kıyıları) ve Bonaficio (Korsika) bölgelerinde doğa dostu tonoz sistemi kurulmuş durumda. Onun dışında, sığ bölgelerde sadece kum zemine ve belli bir zincir uzunluğu ile demirlemeye izin veriliyor. Sahil Güvenlik (Akdeniz Valiliği) kaptanlara ismini Posidonia Ocaenis’ten alan ‘www.donia.fr’ sitesinden yararlanmalarını ve ‘donia.app’ akıllı telefon-tablet uygulamasını kullanmalarını öneriyor. Yüksek süratli tekneler deniz dip yapısına türbülans etkisi yarattığından, kıyıya 150 metre mesafede seyir sürat limiti 3 DM; 300 metre mesafede ise 5 DM. Ayrıca pek çok yerde motorlu su sporları (su kayağı, su paraşütü, jet-ski) yasaklanmış durumda. Yasakları ihlal eden kaptana 3 yıla kadar hapis cezası, 150 bin euro’ya varan para cezası ve bir daha Fransa karasularında tekne kullanmama cezaları söz konusu...  Türkiye: Teorik olarak deniz çayırları koruma altında ve şu anda bir eylem planı hazırlığı var, ama pratikte hiçbir koruma çabası yok… Gelecekte? Bakalım, yaşayıp göreceğiz…

Bir uzay gemisi İstanbul’a demirlese…

Demirleme su altı yaşamı için ne demek? Şöyle bir örnek verelim: Düşünün ki, manzarasını çok sevdikleri için uzaylıların dünyadaki favori mekanlarından biri İstanbul. Her gün 200-300 tane devasa uzay gemisi geliyor. Boğaz kıyılarını yukardan seyretmeyi sevdiklerinden 50-60 ton ağırlıkta çıpalarını 200 metre yukarıdan 2 metre çapında bir zincire bağlı olarak, onların kaya sandığı, bizim ev diye bildiğimiz binaların arasına güzelce saplansın diye 100-200 km. hızla giderken sallıyorlar… Hem de her gün ve yıllarca…  İşte Gökova Longöz, Hisarönü Dirsekbükü, Bencik, Göcek Yassıca Adaları gibi eşsiz güzellikteki sayısız koyumuzda denizcilerin yaptığı tam da böyle bir şey. 15 metrelik bir tekne 30 kilo çıpayı ve ardından 150 kilo zinciri langırt diye deniz dibine yolluyor. 30 metrelik bir gulet ise, 150 kilo bir çıpa ve peşinden 500 kilo zincir… Ne deniz çayırı kalıyor, ne balık yuvası… Kumun içinde yaşayan ve deniz bio-sistemi için kirlilik süzgeci olan kabuklular ve yumuşakçalar paramparça oluyor.

Denizciler ne yapabilir?

  • Dip görünüyorsa çıpayı mümkün olduğunca deniz çayırlarının üstüne değil de kum zemine atmak.
  • Dünyada zemine en hızlı saplanan ve en az tahribat yaratan iki çıpa Denissea - Hummerhead ve Ultra’dır. (İkisi de Türk mühendisler tarafından tasarlandı. Gurur duyabileceğimiz bir ulusal başarı.)
  • Demirleme sonrası deniz çayırına zarar veren üç konu var:
  • Çıpanın taraması: Rüzgar şiddetine göre optimum zincir sermek gerekiyor, ne eksik ne fazla. 
  • Çıpanın ağırlığı: Deniz çayırına ve kabuklulara çıpadan çok serilen zincir zarar verir. Dolayısıyla tekne için bir büyük boy çıpa kullanılırsa daha az zincir kullanmak mümkün olur.
  • Teknenin salınımı: Alargadaki tekne rüzgarın yön değiştirmesiyle döner ve zincir deniz dibini süpürür. En büyük tahribat teknenin dairesel salınımıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla, deniz çayırı olan bölgelerde teknenin kıçtankara bağlanması zincir hareketini azaltan bir faktördür.
Ama tüm bu çabalar bir yere kadar. Bunlar çözüm değil. Eğer yaşayan bir deniz istiyorsak, çözüm Türkiye mavi yolculuk bölgelerinde, özellikle Muğla kıyılarında kapalı koylarımızda en kısa sürede bir doğa dostu tonoz-mapa-anele sistemi kurulmasıdır. (Marmaris Kaymakamlığı bu doğrultuda bir proje üstünde çalışıyordu. Umarım gerçekleşir ve bir örnek olur.)