İnsanın denizlerin geleceği üstünde olumsuz etkileri çift yönlü. Birincisi, geçen haftaki yazımda bazı örneklerini vermiştim; denizleri acımasızca kirletiyoruz. İkincisi, denizin bu kirlenmeye karşı korunma mekanizmalarını da yok etme gayreti içindeyiz.
Üstelik denizlerde yaşamın devamı açısından en önemli canlılara en büyük zararı ironik bir şekilde denizciler veriyor.
Denizin akciğeri, deniz çayırı
Denizde yaşam, sudaki oksijene bağlı. Oksijen belli bir seviyenin altına düşerse, canlılar ölüyor. Denizin akciğeri deniz çayırı (erişte). 1 metrekarelik deniz çayırı günde 10-20 litre oksijen üretiyor, yılda kabaca 5 bin litre. Fotosentez ile yaşadığı için denizin berraklığına (güneş ışığı geçirgenliğine)bağlı olarak kıyılarımızda 35-40 metre derinliklere kadar bulunuyor. Deniz çayırlarının tek faydası hayatın devamı için oksijen üretmek değil. Deniz canlıları bu çayırların içine yumurtluyor, yani denizin bebekleri bu çayırlar içinde büyüyor. Bitkilerin kök sistemi ise erozyona engel oluyor. Dip yapısının sağlıklı kalmasını sağlıyor. TÜDAV’ın yayınladığı bir araştırmaya göre, Ege ve Akdeniz kıyılarımızda 145 milyon metrekare (14.500 hektar) deniz çayırı var. En büyük yoğunluk Hisarönü, Yeşilova ve Fethiye-Göcek Körfezleri’nde.
Denizin böbreği, kabuklular
Üstelik… Tekneler demirlerken sadece deniz çayırını değil, denizdeki organik ve inorganik maddeleri süzen pina, midye, istiridye gibi kabukluları da tahrip ediyorlar. Zaten tahrip olmayanları da yiyor, tüketiyoruz… Alın size bir darbe daha. Hüzünlü Göcek örneği… Çözüm, demirleme alanlarının saptanması, deniz çayırı bulunan alanlarda tonoz sistemi kullanılması. 2009’da TURMEPA’nın öncülüğünde, mavi kıyılarımızda deniz çayırları açısından en büyük risk bölgesi Göcek’te, Yassıcalar, Hamam, Kurşunlu, Göcek Adası, Hurmalı gibi koylara toplam 97 adet tonoz yerleştirildi. Hatta… “Bu bölgelerde demir atamazsınız” diye yasal düzenleme de yapıldı. Aradan geçen yıllarda, büyük tonajlı yatlarımızın ‘önce güvenlik’ bahaneli profesyonel kaptanları “Biz bu tonoza güvenmiyoruz” dediler ve bu yasayı delik deşik ettiler. Bir kısmının halatı, şamandırası çalındı, bir kısmı su aldı, battı. 10 yıl geçti, hiçbir yenileme çalışması yapılmadı. Bakım yapılmadı. Şu anda belki 8-10 tonoz iş görür durumda. Göcek’te kurulan sistemin ardından Hisarönü ve Gökova için de sayısız kez projelendirme yapıldı. Hiçbiri bugüne dek gerçeklemedi. Zaten Göcek örneğinin ne hale geldiğini de hep birlikte gördük. Oysa bu sistem, temiz ve canlı bir deniz için hızla yapılmak ve çok sert denetlenmek zorunda. Nasıl bir şey yapılmalı? Eskiden tonoz sistemi deniz dibine 2-3 tonluk beton bloklar atıp, bunların arasına kalın (20 mm gibi) zincir döşeyip, bu zincire de belirli aralıklarla halatlar döşeyerek yapılırdı. Ülkemizdeki mevcut tonoz sistemlerinin yüzde 99’u da bu yöntemle kurulmuştur. Dünya deneyiminde, mercan resiflerinden başlayıp, şimdi deniz çayırlarında uygulanmakta olan doğa dostu tonoz diye bir yeni sistem var. Deniz dibine helezonik bir vida çakılıyor. Bu vidanın ucuna iki şamandıralı, deniz dibiyle teması olmayan bir halat takılıyor. Büyük Okyanus ve Karayip adalarının önemli bir kısmında; Akdeniz’de Hırvatistan, İtalya ve Fransa’nın deniz koruma alanlarının pek çoğunda deniz dibi ya bu tür bir bu tonoz sistemiyle korunuyor ya da demirlemek yasak. Kim ne yaptı? Avustralya’dan Filipinler’e, Karayipler’den Galapagos’a dünya denizlerinde, doğa dostu tonoz sistemi özellikle mercan resiflerinde, lagünlerde yıllar önce uygulanmaya başlandı. Sadece bir örnek vereyim; Karayipler-Britanya Virgin Adaları: Denizcilerin uğradığı 30 civarında ada var. Bunların 7-8’inde kayıt ofisi bulunuyor. “Şu adada, şu tonoza 3 gün bağlanacağım” diyorsunuz. Cüzi bir ücret ödüyorsunuz. Sonra gidip, diyelim ki 18 no’lu tonozu bulup bağlanıyorsunuz. 3’üncü gün de ayrılıyorsunuz. Eğer ücretsiz bağlanmaya devam ederseniz, cezası yüksek. Bazı bölgelerde numara yok, her tonozun üstünde kırmızı-yeşil-mavi renkte taşıyabileceği tekne tonajı ya da scuba veya günlük gezi teknesine ait olduğuna dair bir işaret var. Akdeniz’de ise 90’larda deniz karasal kirlilik yükü ile ölüm işaretleri vermeye başlayınca çözüm arayışları başladı. Deniz çayırlarının denizin hayatiyetindeki rolünün keşfi ve en önemli tehdidin teknelerin demirlemesi olduğunun farkına varılması ise hayli yeni, 10-15 yıllık bir konu. Tüm AB ülkelerinde denizcilerin kullanımına sunulan ‘deniz çayırı bölgeleri elektronik haritaları’ hazırlandı.
Bir uzay gemisi İstanbul’a demirlese…
Demirleme su altı yaşamı için ne demek? Şöyle bir örnek verelim:
Düşünün ki, manzarasını çok sevdikleri için uzaylıların dünyadaki favori mekanlarından biri İstanbul. Her gün 200-300 tane devasa uzay gemisi geliyor. Boğaz kıyılarını yukardan seyretmeyi sevdiklerinden 50-60 ton ağırlıkta çıpalarını 200 metre yukarıdan 2 metre çapında bir zincire bağlı olarak, onların kaya sandığı, bizim ev diye bildiğimiz binaların arasına güzelce saplansın diye 100-200 km. hızla giderken sallıyorlar… Hem de her gün ve yıllarca… İşte Gökova Longöz, Hisarönü Dirsekbükü, Bencik, Göcek Yassıca Adaları gibi eşsiz güzellikteki sayısız koyumuzda denizcilerin yaptığı tam da böyle bir şey. 15 metrelik bir tekne 30 kilo çıpayı ve ardından 150 kilo zinciri langırt diye deniz dibine yolluyor. 30 metrelik bir gulet ise, 150 kilo bir çıpa ve peşinden 500 kilo zincir… Ne deniz çayırı kalıyor, ne balık yuvası… Kumun içinde yaşayan ve deniz bio-sistemi için kirlilik süzgeci olan kabuklular ve yumuşakçalar paramparça oluyor. Denizciler ne yapabilir?
- Dip görünüyorsa çıpayı mümkün olduğunca deniz çayırlarının üstüne değil de kum zemine atmak.
- Dünyada zemine en hızlı saplanan ve en az tahribat yaratan iki çıpa Denissea - Hummerhead ve Ultra’dır. (İkisi de Türk mühendisler tarafından tasarlandı. Gurur duyabileceğimiz bir ulusal başarı.)
- Demirleme sonrası deniz çayırına zarar veren üç konu var:
- Çıpanın taraması: Rüzgar şiddetine göre optimum zincir sermek gerekiyor, ne eksik ne fazla.
- Çıpanın ağırlığı: Deniz çayırına ve kabuklulara çıpadan çok serilen zincir zarar verir. Dolayısıyla tekne için bir büyük boy çıpa kullanılırsa daha az zincir kullanmak mümkün olur.
- Teknenin salınımı: Alargadaki tekne rüzgarın yön değiştirmesiyle döner ve zincir deniz dibini süpürür. En büyük tahribat teknenin dairesel salınımıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla, deniz çayırı olan bölgelerde teknenin kıçtankara bağlanması zincir hareketini azaltan bir faktördür.
Ama tüm bu çabalar bir yere kadar. Bunlar çözüm değil. Eğer yaşayan bir deniz istiyorsak, çözüm Türkiye mavi yolculuk bölgelerinde, özellikle Muğla kıyılarında kapalı koylarımızda en kısa sürede bir doğa dostu tonoz-mapa-anele sistemi kurulmasıdır. (Marmaris Kaymakamlığı bu doğrultuda bir proje üstünde çalışıyordu. Umarım gerçekleşir ve bir örnek olur.)