Bitmeyen pandemi, iktisadî bunalım, yoksullaşma ve tabii siyasal çalkantılarla geçen yine zor bir yılı tamamlıyoruz. Kısaca hatırlayalım: Yılın başında Boğaziçi Üniversitesi’nin öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin, üniversite kurullarını hiçe sayarak akademik yeterliliği olmayan birinin dışarıdan rektör atanmasına karşı etkili direnişine şahit olduk. Boğaziçi direnişi şüphesiz dünya üniversiteler tarihine geçecektir. Yılın ilk yarısı Kanal İstanbul gündemi işgal etti. Kanal’ın tüm çevresel ve ekonomik etkileri konuşuldu ama daha sansasyonel olan 104 emekli amiralin projenin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tehlikeye sokacağını dile getiren bildirisiydi. İktidar bu bildiriyi kamuoyuna bir muhtıra olarak ilan etti. Davalar açıldı. Doğalgaz müjdeleri açıklandı ama bunların etkisi bir hafta sürdü. Yaz aylarında orman yangınları ve sel felaketleri karşısında devletin sıra dışı beceriksizliğine tanık olduk. Birçok kamuoyu araştırmacısına göre yangınlar ve sel felaketleri karşısındaki yetersizlik iktidarın toplumsal desteğinin azalmaya başladığı süreci ateşledi. Yine yaz aylarında başlayan Sedat Peker ifşaları milyonlarca kişi tarafından seyredildi. Bu ilginç ifşalar belki de Türk siyasal tarihinin gidişatını değiştirdi ama en heyecanlı yerinde kesildi. Afganistan’dan binlerce insanın İran üzerinden Türkiye’ye göç etmesi, göç ve göçmenlik meselesini tekrar gündeme taşıdı. Bu arada göçmen karşıtlığının toplumda ciddi bir taban bulduğunu Bolu Belediye Başkanı’nın tuhaf çıkışlarından da seyretme imkânımız oldu. Ama göçmen karşıtlığının boyutlarını, yılın sonuna doğru üç Suriyeli genç insanın vahşice yakılmasına karşı gelen tepkinin ne kadar sönük ve utangaç olduğunu görünce daha iyi anladık. Muhalefetin tüm eksikliklere rağmen etkili bir birliktelik oluşturabilme imkânının olduğunu gördük. Yine de HDP ve Kürt hareketinin Millet İttifakı’nda yer almayacağı belli oldu. Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu “128 milyar dolar nerede?” sorusu, bürokratlara uyarıları ve helalleşme çıkışları ile muhalefet blokunun lideri ve hatta cumhurbaşkanı adayı olabileceğini düşündürtse de bu konuda kimse yılı gönül rahatlığı ile kapatamıyor. Meral Akşener’in sokaklarda kendine güvenli çıkışlarını gördük. Yine de İYİ Parti’nin Ömer’in mi, Atsız’ın mı, Demirkırat’ın mı yolunda olduğunu kimse henüz kestiremiyor. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutsaklıkları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin açık kararlarına rağmen devam ediyor. İktidar ortağının “onayı” ile muhalif gazeteciler ve siyasetçilere sokak saldırıları, HDP binalarına provokatif terör girişimleri gördük. Aşı karşıtlığının alevlendiğine ama yaptıkları sönük mitingden sonra sanki enerjilerinin kesildiğine şahit olduk. Diğer yandan Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesinin devlet kurumlarının topluma yansıttığı bilgilerdeki güvensizlik olduğu iyice su yüzüne çıktı. Bir noktada, pandeminin seyri hakkında Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilere güvenin azaldığına tanık olsak da Türkiye İstatistik Kurumu’nun verdiği enflasyon rakamları ile Sağlık Bakanlığı’nı unuttuk. 2021’de Türkiye’deki kurumsal kriz ve hatta çöküş meselesi üzerine çok konuşuldu. Bununla paralel olarak toplumsal güvensizliğin yaygınlaştığını gördük. 1990’larda şekillenmiş, 2000’li yıllarda zirve yapmış, Türkiye’deki her sorunun yapısal nedenini kuruluşta arayan tarih anlayışının nasıl Erdoğan rejiminin aletlerinden biri olmuş olduğu üzerine tartışmalar oldu. Bu tartışmaların 2022’de artarak devam edeceğini öngörebiliriz.
31.12.2021 04:40
2022 başlıyor kemerleri bağlayın!
Aslında tüm dünyanın kemerleri bağlamasını gerektiren bir türbülansın içindeyiz ve bu türbülansın artarak devam etmesini bekliyoruz. Sanırım sadece 2021 sona ermiyor; 2021 ile 1971, 1980, 1989, 1994, 2002, 2008, 2016 ve 2018 de sona eriyor
200 yıllık dönemin sonu
08 Kasım 2024
ABD seçimi ve iki savaş gölgesinde...
18 Ekim 2024
ABD'de yeni sağ ve eski demokrasi
04 Ekim 2024
Trump'ın dünya tahayyülü
Tüm Yazıları
27 Eylül 2024