Trump’ın suikast girişiminden mucizevi şekilde kurtulması, dinle ve evanjelizm gibi spiritüel arayışlarla iç içe geçmiş Amerikan siyaseti için mesiyanik bir duruma işaret ediyor. Trump adeta Tanrı’nın bir dokunuşu ile hayatta kalmış, ilahi bir koruma ve yetkilendirme ile siyaset içinde olan, her yönü ile sıradışı bir insan olarak kodlanmaya başlandı bile. Trump’ın Tanrı’ya yaklaşması mı Amerikan siyasetinin geleceğini çizecek, yoksa yardımcısı olarak 39 yaşındaki Ohio senatörü J.D. Vance’i seçmesi mi? Zaman gösterecek
Çılgın yıllar! Her hafta bir diğerinden daha dramatik, daha baş döndürücü olmaya başladı, öyle değil mi?
Trump’ın mucize eseri kurtulduğu suikast girişimi ve Cumhuriyetçi Parti’nin kongresi ile dünya yeni bir safhaya geçti diyebiliriz sanırım. Bu satırları yazarken henüz Trump tarihi kongre konuşmasını yapmamıştı. Ama ABD’de ‘yeni sağ’ hareketinin liderlerinden 39 yaşındaki J.D. Vance’in Trump seçilirse yardımcısı olacağı çoktan ilan edilmişti. Bu tercih de en az Trump’a suikast girişiminin etkileri kadar büyük olacağa benziyor.
Eğer Trump-Vance ikilisi iktidara gelirse ve hele Kongre’de Demokrat Parti çöker, Cumhuriyetçiler güçlü bir çoğunluk kazanırlarsa, bunun dünya siyasetinin omurgasını kaydıran, öngörülmesi zor etkileri olacak.
(Diyeceksiniz ki sen de habire çok dramatik ve öngörülmez değişimlerden bahsediyorsun? Evet, haklısınız. Aslında tarihçi olarak belki olaylar karşısında daha az heyecanlanmam, daha az hayret etmem lazım. İnanın bu şuurla analizlerimi yapıyorum. Yine de içinden geçtiğimiz tünel öyle gelişmeleri önümüze sıralıyor ki, bir tarihçi için şu dönemde hayret kapısını kapatmak en azından mesleki bir ihanet olacaktır.)
Nereden konuya girelim? Joe Biden ile başlamaya ne dersiniz?
Son elli yılın en sol iktidarı
Aslında Biden iktidarı bir sene öncesine kadar hiç fena gitmiyordu. Joe Biden Amerika’da demokratik bir geri dönüşü temsil ettiğini ilan etmişti. Trump döneminin savrulmaları arkasından güçlü bir siyasi ve ekonomik reform programıyla işbaşına gelmişti. Biden etkili kamu yatırımları ile sadece Kovid 19 salgınının yaralarını sarmayacaktı, aynı zamanda ABD’nin on yıllarca ihmal edilmiş altyapısını, içinde kuvvetli bir sosyal ve çevre boyutu olan yeni bir anlayış ile dönüştürmeye başlayacaktı.
İşin doğrusu Biden dediklerinin birçoğunu da yaptı. Evet, yüzde 7’lerde salınan enflasyon bir türlü inmiyordu ve bu Amerika orta sınıfını zorluyordu. Ama istihdam oranı tarihi bir artış yakalamıştı. ABD ekonomisi yeni bir büyüme ivmesine girmişti. GSYİH’deki artış yıllık yüzde 5.9 ile son kırk yılın rekorunu kırmıştı. Asgari ücrette de tarihi bir artış olmuş, o da işçi sendikalarıyla miting yapan ilk ABD başkanı ünvanını elde etmişti. Biden, ABD’nin COP26’daki etkin rolü ile Trump dönemi rafa kalkmış, iklim krizi konusunda ön alan bir ülke olma iddiasını tazeliyordu. İşin doğrusu, birçok açıdan 50 yıllı aşan muazzam bir siyasi tecrübesi olan Biden, son elli yılda ABD tarihin en sol başkanıydı diyebiliriz.
Biden dış politikada da kuvvetli bir iddia ile başlamıştı. Bir yandan dünyada otoriter siyasete karşı küresel bir demokrasi ittifakının liderliği rolünü üstlenmişti, diğer yandan Rusya’nın Ukrayna işgaline karşı Batı bloğunu büyüterek tekrar kuran bir ABD başkanı rolünü. Korumacı bir dış ticaret siyaseti tam olarak formüle edilmese de Biden ABD dış politikasının ülkenin orta ve alt-orta sınıflarının lehine gelişeceği sözünü veriyordu.
Küresel demokrasinin liderliği iddiası
Bu söz verilmişken, Ukrayna savaşı uzadıkça, ABD’nin verdiği askeri desteğin ABD yurttaşları için bir yüke dönüştüğü dile getiriliyordu. Trump ve destekçileri, Ukrayna’nın barışa zorlanıp, Putin’le bir anlaşmaya gidilmesini savaş uzadıkça daha kuvvetli ifade etmeye başlamışlardı.
Enflasyonun bir türlü inmemesi ve Ukrayna savaşının uzaması ile yıpranan Biden yönetimi sınırlardan kontrolsüz göç meselesi ve arkasından İsrail-Hamas savaşı ile bir kriz yaşamaya başladı. Cumhuriyetçi Parti, Biden’ı sınır güvenliğini bir türlü sağlayamamakla suçluyor, ülkenin kaçaklarla, parazitlerle ve teröristlerle dolduğu propagandasını yapıyordu. Biden’in sınır ve göç önlem paketi önerisi Cumhuriyetçiler tarafından reddediliyor, Biden göç konusunda köşeye sıkışıyordu.
Biden’ın en son isteyeceği şey, Demokrat Parti’yi ve ABD solunu seçime giderken bölecek bir gelişme olsa gerek. 7 Ekim katliamı, İsrail-Hamas savaşı ve İsrail’in soykırıma giden Gazze saldırısı Demokrat kamuoyunu bölüyordu. Üniversite kampüslerinde İsrail’i protesto eden binlerce öğrenci, İsrail’e koşulsuz destek veren Biden’ın küresel demokratik ittifakın lideri olma iddiasını adeta çöpe atarken, Biden Demokratlar’ın sol kanadının desteğini hızla kaybediyordu.
Yaşlılık ve siyaset
Joe Biden 82 yaşında bir siyasetçi. Aslında hızlı konuşurken sürekli yaptığı gafları bilinen bir lider. Ama aynı zamanda Biden’ın son bir yılda iyice yaşlandığı ve zihni ve fiziki melekelerinde hızlı bir azalma olduğu söyleniyordu. Biden’ın yaptığı gaflar artmaktaydı. Demokratlar arasında yeni bir aday ihtimali dillendirilse de ABD siyasi parti yapısı seçim sürecine girilmişken bir lider değişimi için gerçekçi bir mekanizma sunmuyordu.
27 Haziran’da Trump ve Biden karşı karşıya geldiğinde, Biden’ın zihni açıdan sanılandan da fazla bir gerileme içinde olduğu fikri hızla yayıldı. Trump karşısında lafları geveleyen, tutarlı cümleler kuramayan, hatta bazı yorumculara göre demans yaşayan bir lider… Belki bu yaklaşımlar abartılıydı, (Biden’ın o gün oldukça hasta olduğu söylendi), ama şeytan şişeden çıkmıştı. Demokrat Parti kamuoyundan Biden’ın çekilmesine yönelik talepler arttı. Siyasetçiler Biden’la ipleri koparmamakta çok daha dikkatliydiler ama New York Times ve CNN gibi etkili mecralar açıkça Biden’ın bu yarıştan çekilmesi gerektiğini, aksi taktirde Trump’ın ikinci iktidarının kaçınılmaz olduğunu açıkça ilan ediyordu.
Demokrat Parti kamuoyu İsrail-Hamas savaşından sonra tekrar bölünmüştü. Seçime her şeye rağmen Biden’la gidilmesini isteyenler (Neticede dört yıllık icraat bir televizyon münazarasına kurban edilemezdi) ve Biden’la Trump’a karşı kaybetmenin mukadder olduğunu düşünenler. Ama gelin görün ki, Biden’a alternatif bir liderin çıkması birçok nedenden dolayı çok ama çok zordu!
Trump’ın mesiyanik mucizesi
Demokrat Parti Biden krizini yaşarken, 13 Temmuz’da Trump’ın Butler, Pennsylvania’da organize ettiği mitingde olan oldu. Trump konuşmasının başında miting alanın hemen dışındaki bir çatıya çıkan Thomas Matthew Crooks adlı 20 yaşında bir Cumhuriyetçi Parti üyesi genç tarafından vuruldu. Crooks 120 metre mesafeden uzun namlulu bir tüfekle Trump’ı hedef almıştı. Trump son anda çatıda hareketlenen güvenlik güçlerine gözü takılıp, kafasını hafifçe çevirmesi sonucu hayatta kaldı. Kurşunlar Trump’ın kulağını sıyırdı.
Crooks güvenlik güçleri tarafından anında vuruldu. Dinleyicilerden itfaiye görevlisi bir kişi Trump’ı sıyıran bir kurşunla hayatını kaybetti. Ben bu yazıyı yazarken suikastçının neden Trump’ı öldürmek istediği hakkında komplo teorilerinin dışında net bir bilgi, kanaat ya da aklı başında bir teori oluşmuş değil. Ama her şekilde ciddi bir güvenlik zafiyeti olduğuna şüphe yok.
Trump’ın saldırı sonunda korumalar arasında yüzü kanlı şekilde yumruğunu kaldırarak verdiği fotoğraf muhtemelen tarihin en ikonik siyasi fotoğraflarından biri olarak kayda geçti.
Amerika siyasi cinayetler ya da cinayet teşebbüsleri tarihi ile şekillenmiş bir ülke. Bu cinayetlerinden en çok bilinenleri bir hatırlayalım: Abraham Lincoln (1868), William McKinley (1901), John Kennedy (1963), Martin Luther King (1968), Robert Kennedy (1968), Harvey Milk (1978) ... Bunun yanında, ölümle sonuçlanmayan onlarca suikast girişimi. 1981’de Ronald Reagan’ın ölümün kıyısından döndüğü suikast girişimi bunlardan en bilineni olabilir.
ABD’de sivil yurttaşların mülkiyetinde uzun namlulu ya da otomatik olanları dahil, 400 milyon silah var. Bu çılgın bir rakam. ABD’de anayasal hak olan silahlanma üzerine tartışmalar kürtaj tartışmaları kadar sıcaktır. Amerikan sağı silah edinme özgürlüğünü en temel haklardan biri olarak konumlar. Bunun tarihsel kökenleri üzerine çok uzun tartışmalar yapılabilir. ABD’deki süregelen okul katliamları zamanında bu tartışmalar alevlenir.
Trump’a suikast ile tabii ki bu silah kültürünün bir ilişkisi var. Bugün ABD’de siyasi kültürün iyice şiddete bulanma ihtimali yüksek. Trump’a karşı suikastın intikamını almak isteyen paramiliter gruplar üzerine tartışmalar başladı bile. Silah tartışması, ABD’deki derin ve daha da derinleşen bölünmenin sadece bir boyutu. ABD belki 1861-65 arasında yaşanan sivil savaştan beri en korkunç bölünmeyi yaşıyor ve artık bu bölünme şiddetle, silahla tecrübe ediliyor. 6 Ocak 2020 günü, başkanlık görev değişimi seremonileri sırasında Trumpçı kitlenin bir darbe teşebbüsü olarak nitelendirilecek şekilde Parlamento’yu basması bu şiddetle bezenmiş iç bölünmenin önemli bir safhasıydı. Şimdi, Trump’a karşı suikast teşebbüsü ile bu şiddetle bezenmiş toplumsal bölünmede ikinci safhaya geçtik.
J.D. Vance ve yeni sağ devrimi
Tam da bu bölünme içinde Trump’ın mucizevi bir şekilde hayatta kalması, dinle ve evanjelizm gibi spiritüel arayışlarla iç içe geçmiş Amerikan siyaseti için mesiyanik bir duruma işaret ediyor. Trump adeta Tanrı’nın bir dokunuşu ile hayatta kalmış, ilahi bir koruma ve yetkilendirme ile siyaset içinde olan, her yönü ile sıradışı bir insan olarak kodlanmaya başlandı bile. Ben bu yazıyı yazdığım günlerde devam eden Cumhuriyetçi Parti kongresinde bu ilahi mesaj şarkılarla ve konuşmalarla dillendirilirken, Trump kulağını kapatan sargı bandı ile ve sanki bu ilahi mesajı almış bir ifade ile salonu dolaştı (Gerçi bir ara uyuya kaldı ama o an belki istihare olarak görülmüş olabilir, kim bilir!).
Joe Biden ve Donald Trump’ın farklı yollarda Tanrı’ya yaklaşması mı Amerikan siyasetinin geleceğini çizecek, yoksa Trump’ın yardımcısı olarak 39 yaşındaki Ohio senatörü J.D. Vance’i seçmesi mi?
Vance üzerine çok konuşup yazacağız. Biyografisini okumanızı öneririm. Benim Vance ile tanışmam bir dönem en çok satan kitaplar arasında giren ve aile tarihi ve biyografi arasında bir kitap olan Hillbilly Elegy’i (2016) okuyarak (Tamamını okumamıştım, artık mecburen okuyacağım) olmuştu. Amerika’da 1990’lardan sonra yaşanan ekonomik ve kültürel dönüşüm karşında, Amerika taşrasındaki orta ve orta alt sınıf beyaz Amerikalıların hikayesini, daha doğrusu krizini konu alan bu ilginç kitap, bir yönüyle Amerika’nın kaybedenlerinin kitabıdır. (Kitap 2020’de Ron Howard tarafından filme de çevrildi.)
Ama başka bir boyutu vardır kitabın. Hillbilly Elegy aynı zamanda kaybedenlerden biriyken, bir bilinçlenme ve mücadele sonucu o dünyadan kurtulup, yükselebilmenin bir epik hikayesidir. Vance önce Amerikan ordusuna girip, Irak’ta görev yapar. Arkasından Yale’den çıkıp, başarılı bir hukukçu olur. Sonra Silikon Vadisi’nde bir girişimci olur ve büyük paralar kazanır.
Vance, Yale’de tanıştığı Hind asıllı bir kadınla, Usha ile evlenir. Protestanlığı terk edip, doktriner bir Katolik olur. 2016’da, kitap ilk çıktığı zaman kuvvetli bir Trump aleyhtarıdır Vance. Daha sonra bir dönüşüm geçirir. Silikon Vadisi’nde tanıdığı önemli sermayedarların desteği ile siyasete atılır. Genç yaşta Trump yanlısı bir Ohio senatörü olur. Müthiş bir konuşmacıdır. Entelektüel birikimi küçümsenemez. Oportünist mi idealist mi olduğu tartışmalıdır şüphesiz, ama bir yöne doğru seyahat etmediği söylenemez.
Nedir o yön? Vance bugün Amerika’da artık ‘yeni sağ’ dediğimiz hareketin liderlerinden biri. Amerikan yeni sağı Avrupa’daki aşırı sağ hareketler ile kuzen.
Kuvvetli bir milliyetçi vurgu ile geçmişin büyük Amerika'sını kurma retoriğini (MAGA - Make America Great Again) güçlü şekilde öne çıkarır. Geleneksel sağın aksine ekonomide korumacıdır. Evet, regülasyoncu değillerdir şüphesiz ama tabiri caizse milli iktisatçıdırlar. “Milli” sermaye ile korumacılık ya da eklektik serbest ticaret üzerinden yeni bir stratejik iş birliği kurma amacını güderken, aynı zamanda emekçi sınıfları, regülasyon üzerinde değil, ama dış ticarette korumacılık ve göç siyaseti üzerinden kollayan, onlara yakın bir konumu tutmaya çalışır. Üniversitelerdeki liberal eğitime kuvvetli şekilde karşıdırlar. Amerikan federal devleti içindeki yine liberal (Liberal ABD bağlamında bir tür merkez sol anlamında kullanılır) ve ilerici (solcu) unsurları temizlemek önceliklerinden biridir.
Yeni sağ ve dünya
Yeni sağ dış politikada izolasyonist bir çizgidedir diyebiliriz sanırım. ABD’nin Ukrayna savaşına müdahale etmesine ve anti-Putin bloğun liderliğini yürütmesine muhaliftirler. İsrail konusunda ise ödün vermezler. Filistin halkının davası onlar için bir şey ifade etmez. İsrail’in varlığı, güvenliği ve İran karşıtlığı temel öncelikleridir. NATO’ya eleştireldirler. Avrupa medeniyetine hayran olsalar da AB’ye ve özellikle AB soluna çok soğukturlar. Asıl mücadele sahasının Pasifik’te olduğuna inanırlar. Çin’le bir savaş ihtimalini aralarında bolca konuşurlar...
Bu konuları çok işleyeceğiz. Seçimler yakın. ABD tecrübe ettiği en sol hükümetten en sağ hükümete doğru savrulabilir. Evet, bunu söylerken de sağ ve sol kavramlarının nasıl dönüşmekte olduğunu da hesaba katalım.
Amerika’da Trumpizm'in çok da doktriner, Trump etrafındaki dramadan kendini sıyırıp, çok daha müdanasız bir aşırı sağ devrime doğu yolculuğunu seyrediyor olabiliriz. Yine de belli olmaz. Seçimlerin sonuçları, her şeyin çılgınca hareketli olduğu bir dönemde bizi şaşırtabilir. Ama bir Trump-Vance iktidarının dünyada bir süredir tartıştığımız tektonik hareketlenmeyi dünyanın farklı yerlerinde bir dizi depremler serisine çevirme ihtimali az değil.