29 Nisan 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
24.03.2023 04:30

Türkiye üzerine tezler

Şu yaşadığımız dönemi ileride tarihçiler nasıl kaleme alacak? Tabii bu dönemin nasıl yazılacağı, bu dönemin nasıl sonuçlanacağı ile ilgili… Şu içinden geçtiğimiz fırtınalı yılları, özellikle son 7-8 yılı aklım almıyor. Bu dönemi nasıl anlamlandırabileceğimiz konusunda zorlanıyorum

İleride bu yaşadığımız çılgın seçim dönemini nasıl yazacağız acaba? Bir tarihçi ara ara bu soruyu sorar. Şu yaşadığımız dönemi ileride meslektaşlar nasıl kaleme alacak? Tabii bu dönemin nasıl yazılacağı, bu dönemin nasıl sonuçlanacağı ile ilgili. Yine de tarihi sonuçlarına göre yazmamak lazım, öyle değil mi? Neticede tarihçi ne oldu sorusunu sormalıdır, ama ne olabilirdi sorusunu da ihmal etmemelidir. Ne oldu? Neler olabilirdi? Olabilecekler arasında neden olmuş olan oldu da diğer olabilirlikler olmadı? Yine de asli sorumuz, olanın neden olduğudur? Olmuş olan bir zorunluluk olduğu için mi oldu? Yoksa birçok faktörün rol oynadığı tarihsel süreçte olanın olması için kültürel, ekonomik, kurumsal, çevresel nedenlerin dışında tesadüfler de rol oynamış olabilir mi? Dostlar yadırgayacaktır ama bence tarihçilik tesadüfler ile oynamaya başladığı zaman eğlenceli bir uğraşa dönüşüyor.

Tezler bizi birbirimize yakıştırsın da rahat edelim.


Amacım tarih felsefesi parçalamak değil... Şu içinden geçtiğimiz fırtınalı yılları, özellikle son yedi sekiz yılı, benim aklım almıyor. Bu dönemi nasıl anlamlandırabileceğimiz konusunda zorlanıyorum. Hangi teorik açıklamayı, kavramsal çerçeveyi kullansam, içime sinmiyor. Okuyucular fark ediyordur: Ara ara farklı denemeler yapıyorum. Bu dönemi anlamanın farklı imkanlarını, bazen birbiri ile çelişen farklı çerçeveleri paylaşıyorum.
Ufak bir denemeye ne dersiniz? Gelin bir grup fikir sahibini konuşturalım:

Tezler, ah o tezler

Tez: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kaynaklanan sorunlar bir anda patladı, bu yaşadığımız kriz aslında Cumhuriyet’in krizidir. Ülkenin kuruluş kodlarının kapsayıcı olmayan bir tasarımla şekillendiğini söyleyebiliriz. Ve son on yılda aslında bu tasarımın infilak edişini izledik. Erdoğan ve AKP yeni bir tasarım kurmak iddiası ile geldi ama kuramadı. Eski dışlayıcı tasarımı çok daha kötü bir şekilde yeniden üretti.
Tez: Hayır, bu Cumhuriyet’in krizi değil, tam tersine bu kriz Cumhuriyet’in tasarımından uzaklaştığımız, onu yürütmek, zamana göre uyarlamak yerine, büyük kazanımları kaba ve düşüncesizce harcadığımız için ortaya çıktı. Cumhuriyet ve demokratik rejimler kendini koruyamayabiliyor. Bunu biliyoruz. Hem cumhuriyet hem demokrasi kırılgan rejimler. Bizdeki de biraz bununla ilgili. Bizimki kırıldı.
Tez: İki tez de yanlış. İki tez de hem tarihsel hem küresel dinamikleri dikkate almıyor. Yaşadığımız tarihsel olarak Cumhuriyet’in çok ötesinde, çok daha uzun erimli bakarak anlayabileceğimiz bir kriz. Aynı şekilde bu krizi Türkiye ölçeğinde düşünmemeliyiz. Türkiye’nin fırtınasına, küresel dönüşüm içinde anlam verebiliriz ancak.
Tez: Evet, ama tarihsel derinliğe bakmayacaksak, neye bakacağız? Kültüre mi, kurumlara mı, ideolojik-siyasal geleneklere mi? Kurumların çöküşünden, güven eksikliğinden, kamu ahlakının dejenerasyonundan bahsediyorsunuz. Bunların nedenlerini Cumhuriyet ve hatta ondan önceki tarihte mi aramalıyız? Yoksa Soğuk Savaş’ta kurulan Türkiye ile mi ve hatta son otuz kırk yıldaki gelişmelerde mi?
Tez: Hepiniz meseleyi garip yerlere taşıdınız. Meselemiz 2017-2018’de kurulan tek adam rejimi değil mi? Türkiye’de bu rejim bir emrivaki ile oluşturuldu. Farklı gruplar kendi hesapları sonucu bu ittifaka katıldılar. Böyle rejimler bir kere tesis olunca geriye dönüş çok zor. Biz bunun sonucunu yaşıyoruz. Olan aslında biraz tesadüf, biraz konjonktür, biraz insanın doğası.
Tez: Şimdi bir şey diyeceğim, sen de meseleleri hep oraya taşıyorsun diye eleştireceksiniz. Arkadaşlar bu kriz özünde kapitalizmin krizi değil mi? Türkiye 1979’dan sonra yavaş yavaş bu noktaya gelmedi mi? Çalışan kesimlerin sosyal haklarını kaybetmeleri, kamu kaynaklarının krizi ertelemek için sürekli harcanması, borçlanma sonucu akut hale gelmiş döviz meselesi ve süregelen döviz krizleri... 1990’larda yoğunlaşan kriz 2000’li yıllarda AKP’nin çalışan kesimlerden rıza alıp, Türkiye’deki ve dünyadaki belli sermaye grupları ile kurduğu koalisyon ile aşılmıştı. 2008’de ise dünya krizi Türkiye’yi tam vurmadı ama 2013’ten sonra 2008’in etkilerini görmeye başladık. Yaşadığımız fırtına az gelişmiş kapitalizm krizinden ve bu krizden yararlanmış bir siyasal-ekonomik elitin kurduğu ama artık işlemeyen hegemonyadan kaynaklandı.
Tez: Siz hiç doğru dürüst İslam siyasal literatürü okumadınız herhalde. Bu İslam siyasal düşüncesinin bir krizidir. Belki dedikleriniz iktisadi süreçleri açıklıyor, ama ideolojik dokuyu es geçiyor. Bu fırtınalı yıllar İslamcılığın demokrasiyi iç yapısı gereği benimseyememesi, özellikle Sünni İslam düşünce ve geleneğinin içine gömülü olan üstüncülüğün sonucudur. Mesele özü itibarı ile bir demokrasi krizi değil mi?
Tez: Bence asıl üstüncülük milliyetçi kesimde. Bu krizin arkalardaki nedeni, Türkiye’de eşit vatandaşlık kurulmasının önündeki her zaman en güçlü engel olan milliyetçilik değil mi? Dönüp dolaşıp oraya gelmiyor muyuz? Neticede içinde yaşadığımız bu karanlık dönem iktidarın koyu bir milliyetçiliğe büründüğü yıllara denk geldi.
Tez: Vallahi arkadaki neden ne olursa olsun, dönüp dolaşıp, demokratik kurumların ve özgürlüklerin ciddi hasar gördüğü bir dönemdeyiz. Demokrasi ve hukuk olmayınca ekonomik kalkınma ve gelişme de olmuyor. Zaten Daron Acemoğlu gibi birçok iktisatçıdan biliyoruz ki demokrasi ve ekonomik gelişme arasında güçlü bir rabıta var.
Tez: İktisadi geri kalmışlık dünya ekonomisindeki eşitsizliklerle ve sanayi devriminden sonraki asimetrik büyüme ve küresel sömürü ilişkileri ile ilgili değil mi? Ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda mı demokrasi şekilleniyor, demokrasiler mi ekonomik kalkınmaya yol açıyor? Türkiye’deki bu kriz bir ekonomik ve onun sonucu olan siyasal geri kalmışlık bağlamında düşünülmeli.
Tez: Bu kadar genel bir çerçeve içinde 2000’li yıllarda meydana gelen savrulmayı anlayamayız. Daha somutlaştırmamız gerekir. Yukarıdaki girişte, tarihçi arkadaşımız soruyu güzel sordu? 2000’li yıllarda gerçekten ne oldu? Nasıl anlayabiliriz bu olan biteni? Bence çok genel ekonomik geri kalmışlık tezleri yerine, optiğimizi daha indirip, özellikle siyasal kurumları ve siyasal elitleri incelemek daha doğru olmaz mı? Siyasal partilerin yapıları, elitler arası ittifak ilişkileri, partilerin ve liderliklerin kaynakları dağıtmadaki etkileri...
Tez: Eskiden merkez-çevre teorisi vardı. Ne rahat ediyorduk. Şimdi o da işlemiyor [Gülüyor!]. Ben Türkiye’nin sosyal yapısına bakalım derim. Sınıfsal ilişkilere, göçe, siyasal partilerin farklı ekonomik kesimlerle kurdukları ilişkilere... AKP’nin dayandığı sınıfsal bir taban vardı. Ya da şöyle diyelim, AKP farklı sınıfsal grupları bir siyasal programda birleştirdi. Ama zamanla kurduğu ekonomik düzen işlememeye başlayıp yolun sonuna gelindi. Bu sefer iktidarda kalmak için sertleşti. Yeni ittifaklara girdi. Yaşanan fırtına bu bloğu bir arada tutmak için verilen bir mücadele ile ilgili.
Tez: Yani size göre bu sınıfsal bir hikâye. Bana göre ise asıl belirleyici aktör bu sınıfsal koalisyonu kuran liderlik. Dolayısıyla liderlik formlarını, stratejilerini incelemeliyiz. Durumu anlamak için Erdoğan’ı çalışmalıyız. Onun kurduğu ilişki ağlarını, lütuf mekanizmalarını, iletişim stratejilerini... Böyle liderlikler ortaya çıkınca, özellikle kriz zamanlarında, kuvvetli bir şekilde yerleşiyorlar ve demokratik sistemin yürümesi çok zor hale geliyor. Bu zaten demokratik rejimlerin doğasında var. Demokrasi bu tür liderleri yaratıyor, bunu yaparak kendi kendini çürütüyor. Erdoğan’ın durumu için Shakespeare’in Sezar’ını okumak gerekir. Trump, Mudi, Erdoğan... Bunlar benzer hikayeler değil mi?
Tez: Arkadaşlar, jeopolitik ilişkilere, küresel dönüşümlere bakalım lütfen. 2000’li yıllarda 11 Eylül sonrası Yeni Dünya Sistemi içinde Erdoğan ve AKP güçlendi. 2010’lu yıllarda ise başka bir resim var. Rusya ve Çin ekseni kuvvetlendi. ABD merkezli tek kutuplu dünya nizamı çöktü. Bu arada Arap ayaklanmaları oldu... Erdoğan buradan sonra yeni bir yol çizdi kendine. ABD ve Rusya arasında gidip geldi... Darbe de bununla ilgili değil mi? Yani bize asıl çerçeve sunması gereken jeopolitik bağlam.
Tez: Hepsini sentezlesek olmaz mı?
Tez: Olmaz, Rus salatasına döner. İndirgemeci olmayalım ama her şeyi de kapsayacak bir sentezleme girişiminin açıklayıcı bir faydası yok.
Tez: Peki ya mayısta AKP ve Erdoğan dönemi sona ererse? Bence erecek. O zamanki tezleri nasıl tartışırız?
Tez: Onu o zaman düşünürüz.