29 Mart 2024, Cuma
17.02.2023 04:30

Yaşanan acılar bize yol gösterecek

1999-2023 Türkiye'si tarihe “iki deprem arası Türkiye” olarak geçecek. Birinci deprem ‘Dördüncü Türkiye’ye son verdi. 6 Şubat depremi ise beşincisine son verecek. ‘Altıncı Türkiye’yi kurmak zorundayız. Bu şuursuzluk, özensizlik, vicdansızlıkla, bilgisizlik ve bilimsizlikle devam edemeyiz

Biz hayatta kalanlar, kalabilenler, şu an hayatta olanlar, bu iki büyük deprem sonrası hayatını kaybeden çocuklarımızın, büyüklerimizin ve kardeşlerimizin acısı ile yaşayacağız. Yaşamalıyız. Bu felakette sevdiklerini ve maddi varlıklarını yitirenler ile kucaklaşmalı, onlarla elimizden geldiği kadar dayanışma içinde olmalıyız. Bu büyük acıyı iliklerimize kadar hissetmeliyiz. Eğer hayatta kalmış isek, bu büyük felaketten sonra hayata yeniden başlamalıyız. Yeni bir sorumluluk ve şuur ile yeniden. Bu büyük kıyamet, bize her şeyi sorgulatmalı, düşündürmeli. Çocuklarımız için yeni bir toplum kurmanın formülünü, efsununu, manasını bu büyük felakette yitip giden canların bize üflediğini bilerek aramalıyız. Ancak 6 Şubat 2023’ü ülkemiz tarihinin nirengi noktası yaparsak bu büyük felakete ömrü sonra eren sevgili insanlarımıza haklarını biraz olsun vermiş oluruz.

Sevgili yurttaşlarımız, sevgili göçmenlerimiz, ancak biz 6 Şubat 2023’ü geleceği yeniden kurmak için bir başlangıç olarak zihnimize mıhlarsak, hayatlarını boş yere vermiş olmayacaklar. O güzelim hayatların boşuna uçup gitmesi bize yazılacak. O bizim günahımız olacak eğer hiçbir şey değiştiremez isek. Ama eğer şuurumuzu toplayıp, hep beraber, kol kola bir değişimi gerçekleştirebilir, yeni bir gelecek kurabilirsek, işte o zaman hayatını ya da sevdiklerini feda etmiş sevgili kardeşlerimizden helallik hak edebiliriz. Durum bu kadar açık, sarih ve müzakeresiz.

1999-2023

1999-2023 Türkiye’si tarihe “iki deprem arası Türkiye” olarak geçecek. Birincisi ‘Dördüncü Türkiye’ye son verdi. İkincisi ise beşincisine son verecek. ‘Altıncı Türkiye’yi kurmak zorundayız. 1923-50, 1950-60, 1960-1980, 1980-1999, 1999-2023: Türkiye tarihindeki kırılmaları böyle okuyabiliriz belki. Tabii ki tek bir cumhuriyetimiz var. Bu kronolojiyi İkinci Cumhuriyet tartışmaları ile karıştırmamanızı rica ediyorum (o tartışmaları değersiz bulduğumdan değil, ama burada kastettiğim şey farklı…) 23, 50, 60, 80, 99 büyük kırılmaların yaşandığı, yeni zamanların, yeni kurguların, değer yargılarının, tarih anlatılarının, gelecek tasavvurlarının bittiği ve başladığı yıllar.

1999-2023 Türkiye'si tarihe “iki deprem arası Türkiye” olarak geçecek. Birinci deprem ‘Dördüncü Türkiye’ye son verdi. 6 Şubat depremi ise beşincisine son verecek. ‘Altıncı Türkiye’yi kurmak zorundayız Bu şuursuzluk, özensizlik, vicdansızlıkla, bilgisizlik ve bilimsizlikle devam edemeyiz. Kamu yararının akılla hesaplanacağı, demokratik katılım süreçlerinin bilimle entegre olacağı bir tasarıma ihtiyaç var

1999-2023, iki deprem arası dönem. Bu depremlerin ilki Kuzey Batı’yı, ikincisi Güney Doğu’yu vurdu. İlki yirmi bine yakın canımızı aldı. İkincisi (şu anda net bilmesek de) elli binin üzerinde hayatı. Birincisi toplumun her sınıftan olanını vurdu. İkincisi ise her etnik kökenden, her dinden olanını. Birincisi Dördüncü Türkiye’nin, 12 Eylül-Özal-28 Şubat Türkiye’sinin iflası idi. İkincisi AKP-Erdoğan-Cumhur İttifakı Türkiye’sinin. Birincisinde devletin yetersizliği yanında toplumsal dayanışmanın kıymetini anladık. İkincisinde yetersiz devletin toplumsal dayanışmayı nasıl dinamitlemeye çalıştığını, ama bunu beceremediğini müşahede ediyoruz. Her ikisinde de uluslararası iş birliğinin değerini hissettik. Birincisinde daha çok. Ama en önemlisi, hem 1999 depreminden sonra, hem 2023 depreminin ardından, yeni bir başlangıç yapmanın zorunluluğunu kalbimizin ortasında hissediyoruz. 1999’da yeni bir başlangıç yaptık, Türkiye’nin siyasal sistemi AKP’ye, taze bir başlangıca yol ve kredi verdi. 2023 ise yeni bir başlangıcı doğurmak zorunda. Zo-run-da!

Yenilenme, kamu ve CHP’ye düşen görev

6 Şubat Depremi yeni bir dönemi başlatmak zorunda. Bu yeni dönemde tüm cumhuriyet tarihini eleştirel bir şekilde ele alıp, Türkiye ve dünya hakkında kuvvetli, yaratıcı ve gerçekçi analizler yapıp, ülkemizi yeniden kurmanın çerçevesini tasarlamalıyız. Böyle devam edemeyiz. Bu şuursuzlukla, özensizlikle, dikkatsizlikle, vicdansızlıkla, bilgisizlik ve bilimsizlikle devam edemeyiz. Kamu yararının akılla hesaplanacağı, demokratik katılım süreçlerinin bilim ile entegre olacağı, geçmişi ve geleceği bir arada düşündüğümüz, rasyonel ve katılımcı bir tasarıma ihtiyacımız var.

Ağıtlar bizi kuşatmışken ölümle derdimizi ne zaman
konuşabiliriz?


1999-2023 Türkiye’sinin en büyük zafiyetlerinden biri biz ve onlar ayrımı yapmak, toplumu bir bütün olarak görememekti. AKP kapsayıcılık iddiası ile iktidara geldi ama zaman içinde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en dışlayıcı siyasal iktidarını yarattı. AKP 1990’ların ekonomik krizini çözmek, o krizin mağdurları olan halk kitlelerini rahatlatmak iddiası ile iktidara geldi. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin en akıl dışı ekonomi yönetimi sonucu tarihin en büyük iktisadi buhranlarından birine sebep oldu. Kamu yararı kavramı bu dönemde değerini yitirdi. Kamunun değersizleştiği bu toplumda bir arada yaşamak, beraber düşünmek, geleceği beraber kurmak imkansızlaştı.

Şimdi en büyük görev Türkiye’nin kurucu partisi CHP’ye düşüyor. Cumhuriyetçi bir parti olma iddiasındaki CHP’nin Türkiye’nin geldiği bu durumu ve gelecekteki yeni Türkiye’yi tasarlaması ve bunu yaparken Türkiye’nin tüm birikiminden yararlanması gerekiyor. Ama onun da ötesinde bizim bir cumhuriyet olduğumuzu, yani beraberce bir yola çıktığımızı ve bu yolculukta çoğunluğun ya da azınlığın değil, hepimizin ortaklaştığı, hatta sırf bu zamanın değil, geçmiş ve gelecek zamanlardaki “bizlerin” de ortaklaştığı bir nizam tahayyül etmek, en önce CHP’nin sorumluluğunda.

Bu ortaklaşma olmadan yeni dönemi kuramayız. Demokrasi ancak kamusal yararın, ortak yararımızın merkeze alındığı bir çerçevede değerli olacaktır. Benim için binlerce kardeşimin hayatına mâl olan 6 Şubat 2023 depreminin manası tam da budur. Kamu yararını kuruluş ilkesi yapmış bir siyasal hareketin tüm ciddiyeti ve birikimi ile bu toplumu yeni bir geleceğe ikna etmesi. Güzel bir geleceğe… Değerli bir geleceğe… Beraber kuracağımız bir geleceğe…  CHP, 18’inci yüzyıldan beri oluşan toplumsal ve kurumsal hayatı kamu yararı doğrultusunda şekillendirmeye çalışan kadim bir siyasal hareketin temsilcisidir. Bu parti, Türkiye’nin bu zor döneminde kimliğinin güçlü bir şekilde idrakında olup, bu büyük afet karşısında herkesin içinde güven ve mutluluk içinde yaşayabileceği yeni bir Türkiye tasarımını oluşturmak için çalışmak zorundadır.

İktidar ve gelecek

AKP iktidarının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın yaşadığımız felaketin sorumluluğunu, en azından bu sorumluluğun bir kısmını, şereflice kabul etmesini isterdik. Bu olası gözükmüyor. Tam aksine siyasal iktidarın devleti kendi kontrolüne alarak yeni bir rejim tesis etmek istediğini biliyoruz. Bunu başaramadılar. Aslında tam anlamı ile yeni rejim tahayyülleri var diyemeyiz. Bu iktidarın iç yapısını, kurulan ittifakları, güç odaklarını, ekonomik ağları çözümlemek pek kolay olmasa da bu iktidar ittifakının Türkiye’de yeni bir rejim kurabilecek kapasiteden yoksun olduğu aşikâr.

Ama son günlerde iktidarın seçimleri anayasaya aykırı da olsa, bir şekilde erteletmeye çalışacağı konuşuluyor. Geçen haftalarda yazmıştım: Kaybedeceğini anlayan Erdoğan’ın ne yapabileceğini kestirmek kolay değil. Krizlerle ayakta durabilen bu iktidarın bu büyük felaketin ortaya çıkardığı olağanüstü durumdan kendi rejimini kurup onu konsolide etmek için yararlanmak isteyebileceğini, hatta yararlanacağını düşünen gözlemciler var. Neticede büyük bir felaket sonucu 10 milyon insanın yaşadığı bölgelerin yeniden inşa edilmesi gündemde. Bu insanların hayata nasıl tutunacağı bir şekilde devletin onlara sağlayacağı imkanlarca belirlenecek. İktidar bu afetin ortaya çıkardığı olağanüstü ekonomik, sosyal ve siyasal durumu kendi lehine çevirmek isteyecek, bunun için uğraşacaktır.

Benim zaviyemden bu pek mümkün gözükmüyor. Yaşanan acı, açılan yara çok büyük. Bu yara 1999-2023 dönemini simgeliyor. Toplumun geniş bir kesiminin, özellikle genç kuşakların, artık yeni bir yolculuğa çıkmak istediği aşikâr. Yaşadığımız büyük felaket bu yolculuğu zorunlu kılıyor. Başta Erdoğan’ın bunu görmesi gerekiyor ama görebileceğini sanmıyorum. Şöyle bitireyim: Ülkemiz hayatta kalacak. Çocuklarımız için yeni bir gelecek kuracağız. Yaşanan tarifsiz acılar ise bize yol gösterecek.