25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
26.11.2021 04:29

Apartman girişleri ne çok şey anlatır

70-80’li yıllarda özel saksılarda çiçekler, masif ahşaplar, kırmızı halılar vardı. Birkaç odalık kutucuklardan oluşan günümüz sitelerinin bahçeleri bilgisayardaki tasarımlarıyla aynı ruhsuzlukta. Daire girişleri ise başlı başına bir mesele

Eskiden malzeme bol, zanaat ve estetik çoğunlukla gayri müslüm, Çamlıca tepeleri papatyalarla kaplı iken Nişantaşı, Moda, Şişli, Cihangir, Florya apartmanlarının girişlerinde görkemli bitkiler görürdük. Çünkü yapıların, evlerin, sahiplerinin ve semtlerinin hikayeleri kültür, zenginlik, tarih barındırırdı. Binanın bir yerine mimarının adı, hatta binanın yapım tarihi dahi yazılırdı. Binalara gururla imza atılır ve sahip çıkılırdı. 

Ah eski günler...

İstanbul’daki tarihi binalar ve hikayeleri hakkında çılgınlar gibi araştırma yapan, kaynak kovalayıp kayıt oluşturan ve geleceğe bırakmak üzere uğraşan Nilay Örnek’in “Her umut ortak arar” Instagram hesabını ve internet sitesini takip etmenizi şiddetle öneririm. İstanbullu, mimar ve tarihe meraklı olmanız gerekmiyor, tamamen semt magazini niyetine göz atabilirsiniz.  Çocukluğumdan, yani 70-80’li yıllardan apartman girişlerinden aklımda kalan geniş, ışık alan antrelerde derli toplu toprak veya özel ahşap saksılıklarda kentialar, monsteralar, kauçuklar, paşa kılıçları ve benjaminler... Mermer merdivenlerin tırabzanları ve ancak bir buçuk kişi alabilen minik ama şık asansörlerin kapıları cam pencereli masif ahşaptan, iç kısmı da demir akordiyon iç kapıdan oluşurdu. Bazı apartmanlarda ana kapıdan merdivenlere, oradan da kat kapılarına uzanan kırmızı halılar hatırlıyorum. Bu apartmanlardan çıkarken değil, tam tersi girerken ayak silmek isterdi insan. Kapı görevlilerinin masif masaları ve şık sandalyeleri olurdu. 

Birbirinin kopyası

Şimdilerde ya birbirinin kopyası estetik yoksunu yeni zengin siteleri, beyaz yaka bekarlar için loft, havalı gökdelenler ya da kimsenin birbirini tanımadığı çok katlı, bol daireli 1+1 kutucuklar var. Sitelerin bahçe peyzajları tam da bilgisayarda tasarlanmış halleriyle aynı ruhsuzlukta. Maket maket bitkiler adeta Lego’dan yapılmış bahçeler gibi. Gökdelen resepsiyonlarında belki bir iki havalı “showroom” bitkisi. Bambu mu desem, son dönemin gözdelerinden Ficus lyrata mı desem? Hiç yoktan iyidir. Zaten belli aralıklarla öldüğü için yenisi ile değiştirilen bu bitkilerin maliyetini bina sakinleri bina genel giderleri içerisinde fark etmeden üstleniyor esasen.  Bir site içinde olmayan bağımsız apartmanların girişleri çoğunlukla hediye gelen ve hor görülmüş, bir heves alınmış veya bakılamamış birtakım hasarlı, can çekişen bitkilerin itelendiği alanlar haline geldi. Bitkinin harap hali elbette saksısına da yansımış, kırık çirkin bir plastik saksıda taş kesilmiş kupkuru, beti benzi atmış toprakımsı bir karışım, altında çirkin bir tabak. Kültürümüz ayakkabıları kapının dışında bırakmanın, bakılamayan çocuğu cami avlusuna bırakmanın yaşandığı bir nesilden geliştiği için ev içleri son moda Pinterest esintileri taşısa da kapıların dışları kendi haline bırakılmış. Benim dükkan açıkken civar apartmanlardan hasta ya da perişan olmuş bitkilerini dükkanın kapısına bırakıp kaçanlar oluyordu.  Burada ne villalar var, çöpleri kapılarının dışında duvara yığılmış şekilde haftanın belli günleri geçen çöp arabasına kadar bekleşiyor. Ama içleri çok güzel. O kadar zor mu bir çöp kutusu edinmek! Bitki saksı değişimi yaparken düşen en perişan yaprağı bile bir ufak saksıya saplayıp canı varsa köklenir diye üzerine titrediğim zamanlarda gözümün önüne hep çöp kenarlarına atılmış Yucca’lar, bina girişlerine kakılmış fiyonku üzerinde can çekişen bitkiler ve onları atanlar geliyor aklıma. Çok sevdiğim bir dostum Bursa’nın kalburüstü bir sitesinde müthiş bir ev yaptırdı kendine. Geçenlerde fotoğraf atmış, budanıp yol kenarına atılmış nefis bir Yucca bulmuş, ki bu kaçıncı evlatlığı! Almış saksılamış, o kadar da güzel olmuş ki.

Ne bilsin Cafer efendi

Cafer Efendi şu bitkiyi al, ya at, ya senin olsun. Cafer Efendi'nin evi eksi 1'de. Evinin penceresi var mı o bile belli değil. Ne yapsın Cafer Efendi? Köyünden bilir bitkinin, ağacın bir can olduğunu. Atamaz. Koyar apartman girişine. Bu Cafer Efendi benim için kesinlikle literatürden çıkarılması gereken çocuk hikayelerindeki kahramandır. Hani şu üvey annenin evden uzaklaştırıp “boynu kesile” emrettiği çocuğu ormana götürüp sonra da azad edip hanımına çaktırmayan kahraman. En azından ormana ya da çiçekçi kapısına değil de bir bakan olur diye apartmanın en ışıklı yerine bırakan Cafer Efendiye teşekkürler.  Sizin de apartmanınızın girişinde kimsesiz bitkiler varsa, evlat edinin, saksısını, toprağını değiştirin, kuru yapraklarını temizleyin. Binaya girip çıkarken arada bir su ister mi, hali vakti yerinde mi bir bakın. Böylece güzel evinizin estetiği ortak alanlardan, ana kapıdan başlasın. Saksı dibine sigara söndüren yakalarsanız da güzel güzel izah edin, bitkinin saksısı küllük değil, onun bahçesi! Doğayı katledenlere sosyal medyadan saydırırken, burnumuzun dibindekine sahip çıkmakla başlarsak işe, belki ortak alanlara ve doğaya sahip çıkma görgüsü dalga dalga yayılır. Ben hala umutluyum. İşe kendi kapı önümüzden başlayabiliriz.