06 Kasım 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
28.01.2022 04:30

Kitap almaya doyamıyorum, ne okumalıyım?

Sevgili Kitap Terapisti, çalışma odam ve ofisim kitaplarla dolu. Ömrümün okumaya vefa etmeyeceğini bilsem de almaya devam ediyorum. Materyalist açıdan bu bağımlılık sadece kitaplarımla sınırlı. Terapi amaçlı olarak hangi kitapları almalıyım? Şaka şaka, hem almamı hem de okumamı salık vereceğiniz kitaplar nelerdir? Murad Tiryakioğlu Murad Bey, her şeyden önce şöyle söyleyeyim, bu mesajın benzerlerinden daha önce de aldım, ancak işin içinden nasıl çıkacağımı bilemediğimden bir kenara koymuştum. Sanırım artık vakit geldi çattı, bu konuyu konuşmak gerekecek. Böyle uzaktan uzağa bir şey söylemek zor tabii ama tarif ettiğiniz durum bibliyomanyaya çok benziyor. Adından ne olduğu çok net anlaşılıyor ama önemli bir detay var. O da dediğiniz gibi bir bibliyoman bir kitabı “sadece” okumak için değil, almak için alıyor. Kendini durduramıyor. Bir obje gibi ona sahip olmak istiyor. Bir de son yıllarda çok kullanılmaya başlanan bir terim var: Tsundoku. Bu da “ben bunu okurum” diyerek kitap almaya devam etmek, ama bir türlü hiçbirine yetişememek. Bana göre bu bibliyomanyadan daha zor bir ruh hali, çünkü beraberinde getirdiği bir suçluluk duygusu var. Okuyacağım diye aldığınız kitapların bir köşede, hatta bir yerden sonra farklı köşelerde birikmeye başlaması her an içinizi sıkan bir duyguya dönüşebilir. O halde ne yapacağız? Buna rağmen size kitap mı önereceğiz? Önereceğiz, evet tabii ki, ama önce başka birkaç tavsiyede bulunabilir miyim? Naçizane…  Bir hızlı okuma kursuna yazılın. Madem o kadar çok kitabınız var, madem okumak istiyorsunuz, o halde mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde elinizdeki kitabın içindeki bilgiye ulaşın. Şu ikisi arasındaki farkı anlamaya çalışın: Okuma anının hazzını mı seviyorsunuz (güzel bir ışık, belki bir kahve, çay ya da şarap, su gibi akan harika bir kitap) yoksa “Bir kitabı daha bitirdim çok şükür!” diyenlerden misiniz? Mesela ben ikisi birdenim. Zira işim gereği çok merak etmediğim şeyleri de okumam gerekiyor ama aynı zamanda çok sevdiğim yazarların kitaplarının tadını çıkara çıkara okumak istiyorum. Ki zaten onlar da hızlı akan, beni alıp götüren kitaplar oluyorlar. Kolay kolay kitap veremem diyorsunuz ama belli ki duyarlı bir yanınız var (elimde buna dair ipuçları var: Oksijen okuyor olmanız, bu köşeyi okuyor olmanız, okur olmanız). Şu halde kitaplarınızı kütüphanelere, okullara bağışlamayı düşünmez misiniz? Bu size iyi gelebilir, unutmayın ne diyor Noel Baba: “Kalpten yapılan bir iyilik başka iyilikleri doğurur.” Bu sizi de değiştirebilir, kitap vermenin hazzını öğrenebilirsiniz.  Kendinize aylık bir limit koyun. Misal ben ayda dört kitap kuralıyla yaşıyorum. Ve bu kitaplar gerçekten okumak isteyecekleriniz olsun. Gerçekten merak ettikleriniz, listelerden not aldıklarınız vs.  O halde şu listeyi verelim: İrade Terbiyesi. Bir eğitmen olan yazar Jules Payot aslında bu kitabı gençler hayattan, geleceklerinden, amaçlarından vazgeçmesin minvalinde yazmış, ancak içinde sağlam iradeyi oluşturmakla ilgili pek çok tüyo var. Bunları alıp kendiniz için neden kullanmayasınız? İkinci kitabın adı Bibliyoman. Yazarı Gustave Flaubert. Ve kaç yaşında yazıyor kitabı dersiniz? 14. İspanya’da yaşanmış gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdığı ürkütücü bir öykü. Bunu söylemek biraz tuhaf olacak belki ama bu kitabı bir yansıma olarak ele alabilirsiniz. Acaba siz de böyle mi görünüyorsunuz? Ve bir kitap daha. Konuyu duyar duymaz ilk aklıma gelen; Livaneli, Kardeşimin Hikâyesi. Ahmet’in kitaplara olan tutkusu, sürekli okuması, aşırı titizlikle düzenlenmiş kütüphanesi size tanıdık gelebilir. Şimdi şöyle yapalım mı Murad Bey, önümüzdeki ay sadece bu üç kitabı alın ve okuyun. Sonrasına bakarız. Ne dersiniz?  Not: Sevgili okurlarım, sorularınıza birer kez de Tuna Kiremitçi ile birlikte hazırladığımız “Bibliyoterapi” podcastimizde cevap veriyoruz. Spotify, iTunes ya da Google’dan dinleyebilirsiniz. Bekleriz.