Bu hafta New York’tayız. Dünyaca ünlü markaların tasarımcısı Ayşe Birsel ile endüstri tasarımcılığında başarıya giden yolu ve kendi hayatımızı nasıl tasarlayacağımızı konuştuk. Endüstriyel tasarıma ilginiz çay bardağıyla başlamış. Baba mesleği avukatlıkla, mimarlık arasında kararsızdım. Bir gün, annemlerin bir arkadaşı bana endüstriyel tasarımı anlattı; “Bu çay bardağını birisi tasarlamış. Ağzı yuvarlak dudağımıza otursun diye, kulbu var elimizi yakmasın diye, tabağı var annenin örtüsüne çay dökülmesin diye…” Mimar olarak bina tasarlamak dev ölçeklerde, endüstri tasarımı ise insan ölçeğinde iş yapmak demekti. Fikre aşık oldum ve ODTÜ’ye girdim.
Japonya’da kadının adı yok
Niye hata? 24 yaşında Knoll’la çalışınca, zannettim ki iş yağacak. Öyle olmadı. Üç sene uğraştım. Tam avukatlık masterı yapacaktım ki, bir arkadaşımın “Su Odası” isimli mezuniyet tezimi dünyanın en büyük banyo şirketi Toto’nun dünya banyoları üzerine yaptığı sempozyuma yolladığını öğrendim. Benim tez, Japonya’da ödül aldı. Sonra bir sene Toto’da çalışmak üzere Japonya’ya yerleştim. Taharet musluklu klozetle (Zoe Washlet) Toto Amerika pazarına girdi. Hep birlikte birçok ödül kazandık. Japonya nasıl bir tecrübe? Kadın, genç ve tasarımcı olarak orada çok zorlandım. Japonya’da kadının adı yok o yıllarda. Biraz Japonca öğrendim ki, tasarımlarımı eleştirirlerse anlayayım. Ürünümü çıkartana kadar kaldım. Bir sene sonra NY’a döndüm.
en rahat tuvaleti olarak biliniyor
MOMA’da Türk tasarımı
O iş MOMA’ya girdi değil mi? Evet. İnternetin yeni çıktığı yıllarda, Resolve System insanı kucaklayan bir ofis sistemiydi. 120 derece. O zamana kadar kübik sistemler vardı. Üç yıl üzerinde çalıştık. Paola Antonelli Moma’da “work” üzerine bir sergi açtı. Benim iki ofisimi oraya koydu. Resolve’un Moma’ya girmesi tesadüf değil. Kuvvetli bir fikirdi. Minority Report filminde Tom Cruise’un çalışma odasını tasarlamışsınız. İşte o çalışma odası, Resolve System. İnovatif, çağının ötesinde bir işti. Tasarım çok riskli bir iş. Bugün bildiklerinle geleceğin vizyonunu hazırlıyorsun. Müşterilerinin sana güvenmesi yıllar alıyor. Tasarladığın birçok ürün prototip kalıyor, piyasaya çıkmıyor. Bu nedenle işlerinizin filmlerde, müzelerde yer alması, ödüller alması çok değerli.
Hayat en önemli tasarım
Öyle de oldu, değil mi? Evet, müşterimizin lafını dinledik. Aşık olduk. Proje bitince Bibi Fransa’ya döndü. Baktık olmuyor Renault’daki işini bırakıp, NY’a yerleşti. Stüdyonun ismini Birsel+Seck olarak değiştirdik. En güzel tasarımlarımız kızlarımız dünyaya geldi. Bibi’nin Fransa’da yaşayan oğlu da yanımıza yerleşti. O zaman 11 yaşındaydı. Üç çocuklu bir aile olduk. “Boz-Yap” tasarım yapma şeklinizi anlattığınız sistem nasıl ortaya çıktı? 2008’de Amerikan ekonomisi çöktüğü zaman, Bibi ile şahane projeler üzerinde çalışıyorduk. Her işimiz durdu. Birdenbire kendimizi NY’ta üç çocukla işsiz bulduk. Çok zor bir durum tabii. Bir de suçluluk duydum. Bibi, Fransa’daki gül gibi işini bıraktı, buraya geldi diye. İş aradım, proje aradım. Yok. Elimde olan tek bir şey vardı o da zaman. Ne yaptınız? Kendi düşünce sistemim üzerine çalışmaya başladım, kendi dünyama yolculuk yaptım. Bugün bildiklerimle geleceği nasıl tasarlıyorum, nerede zorlanıyorum, önyargılar nerede başlıyor? Bir sene sürdü bu. Bir gün General Electric için sunum yaparken, bunu da anlattım. İşte bu benim tasarım sistemim “Boz-Yap”, diye. Çok sevdiler. Krizden bu işle çıktık.