Bariyer beyin ile beyne giden kan damarları arasındadır. Beynin kanlanması için 600 km’lik kan damarı ağı mevcuttur. Bu kan damarlarıyla beyin arasında, yaklaşık 12 metrekarelik bir sınır vardır. Bu yüzey, kan-beyin bariyerinin büyüklüğünü bize gösterir. Damarlarla beyin arasında bir sınır olduğu, bir bilim adamının yaptığı ilginç bir deney ile ortaya çıktı. Kanlarına renkli bir sıvı enjekte edilen deney hayvanlarının beyinleri renklenmedi. Arada bir filtreleme, bir sınır olmalıydı, çünkü vücudun her yerine kanla giden boya beyne geçmiyordu. Kan-beyin bariyerinin mevcudiyeti bu şeklide tespit edildi ve halen bu tip bir yöntem bu bariyerde bir sızdırma var mı diye ölçmek için kullanılıyor. Beyin ve kan arasında neden bu kadar sıkı bir bariyer var? Çünkü beyin öncelikli bir organ. Beyindeki nöronlar iyi çalışabilmek için vücudun diğer yerlerine göre çok daha stabil bir ortama ihtiyaç duyarlar. Dolaşan kanda sürekli değişiklikler olur; yemek öncesi sonrası glikoz miktarı hızlıca değişir, gün içinde kandaki hormonlar değişir. Gün boyu başka çok sayıda biyokimyasal değişiklik olur. Kandaki bu değişimler beyindeki nöronlar için fazla maceralı işlerdir. Nöronlar macera sevmez. Onlar stabil bir biyokimyasal ortamda olmak isterler. Bu yüzden kandaki dalgalanmaların beyne çok az yansıması gerekir. Kan beyin bariyerinin amaçlarından biri, bu dalgalanmalardan beyni korumaktır. Kan beyin bariyerinin bir başka amacı, beyne zararlı maddeleri sokmamaktır. Zararlı maddeler hem vücudun içinden kaynaklanmış hem de vücuda dışarıdan gelmiş olabilir. Mesela vücuda girmiş bir bakterinin beyne geçmemesi gerekir. Toksinlerin, kimyasal artıkların beyne geçmemesi gerekir. Çoğu ilaç da beyne geçmemelidir. Beyin kendini bunlardan bariyeri sayesinde korur. Kan beyin bariyeri bu yüzden çok seçici geçirgendir. İşine yarayanları içeri alır, içerideki metabolik artıkları dışarı atar. Bunun için çok iyi bir filtreleme gerekir. Kan beyin bariyeri işte bunu sağlar. Vücutta çok yerde bariyerler vardır. Mesela tüm bağırsak sistemimizde de kan beyin bariyerine benzeyen bir sınır mevcuttur. Ancak bu bariyer, beyne göre çok daha geçirgendir. Bağırsaktaki bariyer bizi yiyecekle gelen tehlikelerden korumak içindir. Beyindeki ise artık kana geçebilmiş tehlikelerden beyni korumak ister. Tüm bariyerlerin üzeri endotel hücreleri dediğimiz hücrelerce kaplıdır. Bazı yerlerde endotel hücreleri arasında doğal boşluklar bulunur. Amaç o bölgeye giriş çıkış için kapı aralamaktır. Ancak kan beyin bariyerindeki endotel hücreleri arası boşluk yoktur. Beyne ulaşan kan damarlarının üzerindeki endotel hücreleri birbirine sıkıca yapışıktır. Kan beyin bariyeri hücreleri arası boşluk bırakılmamış, o bölgeler özel proteinlerce sıkı sıkı yapıştırılmıştır. Birbirlerine çok sıkı olarak yapışmış hücrelerden oluşan bu yapıya tight junction deriz. TJ diye kısaltacağım. TJ, sızdırmayan kan beyin bariyerinin temel belirleyicisidir. Yazımızın konusu olan beyin sızdırması meselesi bu TJ’lerin sızdırmazlığının bozulmasıyla ortaya çıkar. Amaç TJ’leri sıkı tutmaktır. TJ’ler, sıkılığını kaybederse ve beyne kandaki bazı maddeler sızarsa ne olur? Burada endotoksin yani iç toksin ve exotoksin yani dış toksinlerden söz etmeliyiz. Vücudumuzda endotoksine örnek olarak , bakterilerin ölmesiyle ortaya çıkan LPS’leri başa koymalıyız. Bakteri artığı manasındaki LPS’ler çok şiddetli inflamasyon sebebidir. Aynı inflamasyonu beyne kaçarlarsa da yaparlar. LPS’lerin ana kaynağı ise başka bir sızdırma hadisesine bağlanır; bağırsağın sızdırması. Leaky gut ifadesiyle anlatılan bağırsak sızdırması, leaky brain yani beyin sızdırmasının nedenlerindendir. Bağırsak sızdırınca, oradan içeri kaçan artıklar beynin de bariyerini bozarak sızdırmaya sebep olabilir. Bakteri artıkları dışında toksinler de sızdıran beyinden içeri kaçabilir. Toksinlerin çoğu yağda erir. Kan beyin bariyeri suda eriyen toksinleri geçirmezken yağda eriyen molekülleri geçirir. Hatta beyin hastalıklarını tedavide bir ilacın beyne geçmesi isteniyorsa, o ilaç yağda erir, yani lipofilik yapıda hazırlanır. Günlük hayatımızda kullandığımız plastiklerden veya işlenmiş gıdalardan gelen xenobiyotik olarak adlandırdığımız, sahte hormonumsu etkileri olan maddeler bu şekilde beyne geçebilir. Beynin sabit bir ortamda olmak istediğini belirtmiştik, kan şekeriniz inip çıkarken bundan minimum etkilenmek ister. Bariyer sorunları başlarsa beynin beslenmesindeki stabil durum bozulur, beyin kandaki hızlı yükselen şekerden daha kötü etkilenir. TJ’lerin sıkılığının bozulması ile beynin kendini koruyamamasının iz düşümünü; sisli beyin, hafıza sorunları, depresyon gibi göreceli olarak hafif şikayetler olarak yaşayabiliriz. Ancak sızdıran beyin ile zamanla Alzheimer, MS, epilepsi, demans gibi nöröinflamatuar hastalıklara kapı aralanmış olur. Çünkü, beynin kendini bariyeriyle koruyamaması beynin inflamasyonuyla sonuçlanır. TJ yapısını yani kan beyin bariyerini nasıl koruyacağız dersek, burada elimizde bir koz var. Bağırsaktaki bariyerin korunması, kan beyin bariyerinin de korunmasıyla paraleldir. Bağırsaktaki bariyerlerimizi sağlam tutmak için hatırlatmalar yapalım:
- İşlenmemiş gıda tüketerek, vücuda giren kimyasal miktarını azaltmış oluruz.
- Bol lifli beslenerek, bağırsak floramızın daha çok bütirat üretmesini sağlarız. Bütirat hem bağırsak hem kan beyin bariyerini onarır.
- Kefir gibi içinde probiyotikler olan fermente ürünler tüketerek iyi bakteri sayımızı arttırabiliriz. İyi bakteri sayısı arttıkça, bağırsak bariyeri onarılır. İçeri toksinler kaçamaz.
- İyi uyku ile beynin gün boyu biriktirdiği metabolik çöpleri gece boşaltabiliriz.
- İyi yağlar; Omega 3 yağları, Hindistan cevizi yağı, tereyağ ve sade yağ, bariyerleri korur, oradaki sızdırmaları azaltır.
- Vitamin D değerimizi ideal miktarda tutmalıyız. Vitamin D, bariyerlerdeki immün hücrelerin işlerini daha doğru yapmasını sağlar. Tüm bariyerlerin sızdırmasını azaltır.
- Sonuçta, vücutta herhangi bir bariyer varsa ve bozulursa, orada ‘sızdırma’ olur. Bağırsak gibi beyin de sızdırır. Leaky brain, bunun medikal adıdır.