15 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
29.10.2021 04:30

Oksijen paradır, oksijen silahtır

Oksijen hem vücudun parası hem silahıdır. Oksijen yetersizse yediklerimiz yeterince işe yaramaz. Oksijen yetersizse patojenlerle yeterince savaşamayız. Nefes alıyor olmak oksijenimizin varlığını garantilemez. Yani hücre düzeyinde oksijensiz kalıyor olabiliriz.  Oksijenin akciğerimize lazım olduğunu düşünürsünüz, bu tam yeterli bir ifade değil. Gerçekte nefes alan hücrelerinizdir. Oksijenin amacı mutlak son kullanılacağı hücre içine girmektir. Bunun iki amacı vardır. 1- Tüm çalışan hücre bölümlerine, bu çalışmaları için maaşlarını ödemek. O maaş oksijenle ödeniyor. 2- Bağışıklık sisteminin askerleri  de oksijen üstünden maaş alıyor. Ancak onların oksijenden istedikleri bir başka şey daha var, savaş için silah. Savunma ordusunun silahları da oksijenden yapılıyor. Bu iki işleyişi açalım, nasıl oluyor da oksijen hem para hem silah olarak kullanılıyor bakalım.

ATP azsa işler yavaşlar

Oksijen yiyeceklerle birleşip bize ATP enerjisi oluşturuyor. ATP, hücrelerin maaşıdır. Tüm hücreler, tüm organlar bununla çalışıp işlerini yapıyorlar. ATP azsa işler yavaşlıyor, bittiyse zaten artık canlı değiliz demektir. Maalesef ATP depolanamıyor. Her saniye üretilmek zorunda. Biz onu nasıl üretiyoruz; yediğimiz yiyeceklerle. Besinler hücrede oksijenle yakılıyor ve böylece maaşlara yeterli ATP parası basabiliyoruz. Yiyecekler sağlıksız ise, bunların oksijenle yanması verimli ATP çıkartmıyor. Yediğimiz sağlıksız yiyecekler göbeğimizde depolanıyor. Yani kilomuzu oluşturan yağlarımız, ATP parasına çeviremediğimiz yiyecekler.  Oksijen kullanarak ATP ürettiğimiz yer mitokondrilerimiz. Onlar darphanelerimiz. Bu darphanede oksijen varsa 1 glikozdan 36 ATP kazancımız oluyor. Eğer oksijen yoksa başka bir yedek para üretme sistemi kullanıyoruz. Bu sistemde 1 glikozdan ancak ‘2 ATP’cik üretilebiliyoruz. Üstüne üstlük işin sonunda çöp olarak laktik asit çıkıyor. Laktik asit yorgunluğumuza sebep olan madde.  Ancak nefes alsak da oksijenin para üreten fabrikamıza gidememesi bir sorun. Damar sorunları, anemi, sigara içmek, KOAH gibi sebeplerle nefesle alınan oksijen hedefe ulaşamıyor. Oksijen yoksa iyi yiyeceğe rağmen yine ATP parası üretemiyoruz.  ATP için hedefe giden yeterli oksijen ve sağlıklı yiyecekler şart. Sağlıklıdan kastım oksijenle güzel yananlar. Bunlar işlenmemiş yiyecekler, beyaz unlu-beyaz şekerli olmayan yiyecekler. Market rafı yerine manavda bulduklarınız. Doğal haline en yakın sebze, meyve, yağ ve proteinler oksijenle iyi yanar. Böylece hücrelere maaş ödeyecek paramız olur. Onlar da işlerini tam yapar.

Bağışıklığın ortak silahı

Bizi savunan immün sistem hücreleri de maaş ister, onu da sağlıklı beslenerek ödeyebiliyoruz. Ancak onlar bir de bizden savaş için silah ister demiştik. Bu silahlar da oksijenden yapılıyor. Bunlara oksijen radikalleri diyoruz. Bir enfeksiyon durumunda, vücuda bir bakteri, virüs geldiğinde tüm bağışıklık sistemi bu silahlarla savaşır. Lökositler, makrofajlar, lenfositler hepsi bu silahları kullanır. Bu silahların süper oksit, hidrojen peroksit gibi isimleri var. Mesela hidrojen peroksit H2O2 diye yazılıyor. Türkçesi oksijenli su. Oksijenli suyla yaralar dezenfekte edilir bilirsiniz. Vücudun içinde de bakteri virüs varsa, oksijenden üretilen oksijenli suyla iç dezenfeksiyon yapılmış olur.

Oksijensizlik sebepleri ve belirtileri

Oksijen azlığı tıpta hipoksi olarak geçer. Hipoksi, oksijenin hedef dokuya gidememesi demektir. Kanser dahil tüm hastalıkların şiddetini artırır. Bakalım günlük hayatta hangi şikayetler veya hastalıklarımız hipoksik olduğumuzu bize anlatıyor: • Yorgunluk • Ajite hissetmek • Çok düşük veya fazla nabız • Çarpıntı • Odaklanma zorluğu • Kas ağrısı • Fibromiyalji • Baş ağrısı • Kramplar • Et kesiği ağrısı • Kolay iyileşmeyen yaralar • Yüksek HBA1c • Diyabet • Uyku apnesi • Deviyasyon • Burunda polipler • Diş sıkma • Yüksek irtifada yaşamak • Panik atak • Anemi • Astım • Koah • Sigara içmek • Ağızdan nefes almak • Kirli hava • Kilolu olmak • Damar darlığı • Damar sertliği • Yüksek tansiyon • Çok düşük tansiyon • Egzersizde kolay yorulmak • Ellerde ayaklarda soğukta kolay morarma • Sürekli üşüme vs vs… Yukarıdaki her bir hastalık hipoksimizi artırır, şikayetlerimizin dozu ne kadar oksijensiz olduğumuzu anlatır. ATP’nin bir şartı oksijen ise diğer şartı yiyecekler. O halde sağlıklı besinler bunu garantilememizin bir yolu. Mesela eritrositlerimizi doğru beslemeliyiz, onlar oksijen taşır. Örneğin üç aylık şekerinizi gösteren HBA1c’niz yüksek ise, eritrositlerinizi kötü beslenerek hasarlıyorsunuz demektir. Hücreler adam gibi iş yapmıyorsa hastalığınızın adı diyabet olur.  Aneminiz varsa yine dokulara yeterince oksijen gönderemezsiniz, eritrositlerinizin oksijeni taşıma kapasitesi düşer. Yorgun olursunuz.  Yaşla mikro damar sertleşmeleri giderek beyni oksijensiz bırakır. Nefesinizdeki oksijen beyin hücrelerine ulaşamadıkça beyniniz atrofiye olur yani küçülür. Bu örneklemeler artırılabilir. Sonuç benzerdir. Hastalıklarda ortak nokta, oksijen ve yiyeceğin efektif kullanılamamasının yarattığı bir tür inflamasyondur. Biz toplamda az maaşlı az çalışan veya yanlış çalışan hücreler topluluğuna hastalık diyoruz. Hastalık dediğimiz iyi iş yapmayan hücreler topluluğu değil midir? O halde hem oksijeni hem yiyeceği doğru şeklide bir araya getirip bizim vücut fabrikasının işçilerini üzmeyelim. Sağlıklı beslenme kurallarına uyalım. Şimdi menümüzü biraz değiştirmeye karar verip HBA1c değerimizi 3 ay sonra şimdikinden yüzde 30 düşük hale getirebiliriz. İlk veda etmemiz gereken unlu ve şekerliler. Bu kadarı bile hücresel oksijen düzeyimizi arttırır, o oksijeni hem ATP için hem de immun savunmada gerekirse silah yapmak için kullanabiliriz. Kilonun neden yorgun ve enerjisiz hissettirdiğini ve enfeksiyonlarla savaşmakta  güçsüzleştirdiğini kavrayabildik sanırım.