23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
28.05.2021 06:00

Yaş almak ama yaşlanmamak mümkün mü?

İnsanın, öleceğini bilen bir canlı türü olması, buna karşı savaş açmasını anlaşılır kılıyor. Gılgamış destanından beri uzun yaşam iksirleri aranıyor. Kestirme çözüm olarak bir iksir, bir hap beklemek yerine önce neden yaşlandığımızı anlamalıyız. Çünkü yaşlandıran mekanizmaları geri çevirmek için yapabileceklerimiz var. Yaşlanmaya dair 9 ayrı teori bulunuyor. Bunlardan birkaçını ele alalım.

  • Teorilerden biri, genlerimizin hasarlanmasına dayanıyor. Bu teoriye göre, DNA’mızın hasarlanması, mutasyona uğrayarak hastalıklara sebep olması, yaşlanmanın sebebi olarak öne sürülüyor. DNA’mız çok sıkı korunan bir tür ‘paket’ içindedir. Dışardan zarar gelmemesi için çok iyi korunur. Ayrıca vücudun DNA’ya gelen hasarı tamir edebilme kapasitesi de vardır. Zaten yaşlanmaya bağlı hastalıkların çok azı ‘genetik’ kökenlidir. Çoğu metaboliktir, yani hücresel işleyişlerdeki sorunlardan ortaya çıkar.
  • Diğer bir teori, epigenetik etkilerdir. Epigenetik, mevcut genlerin üzerine bizim yapabildiğimiz etkileri anlatır. Genlerin bir hastalığı oluşturma yönünde pasif kalmaları veya aktifleşip hastalığa sebep olmaları, bizim yaşam şeklimiz ve beslenmemizle ilgilidir. Basitçe tüm sağlıklı yaşam ve beslenme önerileri, istenmeyen hastalıklı genlerin pasif kalmalarını destekler.
  • Bir başkası, ‘besin algılama hassaslığı’ diyebileceğimiz teoridir. ‘Nurtition sensing’ teorisine göre, yaşlandıkça hücrelerin besinleri algılama keskinliği değişir. Yaşlandıkça hücrelerimizin ‘açlık’ haline duyarlılığı azalır. Kendini açlığa ayarlamakta zorlanır, sürekli yiyecek arar. Gençken aç kalınca veya az yendiğinde hücreler hemen besin azlığını ‘algılar’. Besin az ise gençken ‘hayatta kalma ve yenilenme’ sistemi kolayca devreye girerken, yaşlandıkça bu sistem devreye girmez. Burada çözüm için önerim;  ‘açlık’ süresini gençliktekinden daha uzun tutarak bu mekanizmayı tekrar eski keskin haline çevirmeye çalışmaktır. Buradaki açlığın gece açlığı olması, ‘nutrition sensing’i artırır. Gündüz açlığı bu etkiyi yapmaz. Aksine vücudu strese sokabilir.
  • Etkisiz enerji üretimi teorisi ise, yaşlılıkla birlikte hücrelerin yiyeceklerden yeterli ‘enerji’ üretemediği fikrine dayanır. Enerji olmayınca hücrelerin hasarlarını tamir etmek veya günlük işlerini yapmak için hali olmaz. Etkisiz enerji üretmek, bir arabanın motoruna konulan benzinin, ona yol aldıramaması demektir. Gençlikte hücre motorlarına kötü yakıt da koysak bununla teklemeden çalışan hücrelere sahip iken, yaşlandıkça aynı yiyecekten aynı enerjiyi çıkaramayız. Bir çocuk, sağlıksız da olsa şekerli bir gıda yediğinde enerji bombası olarak etrafta dolanırken, bizler o şekerli besinden sonra bırakın enerjik olmayı, uykulu ve uyuşuk oluruz. Yani yaş ilerledikçe motora daha temiz yakıtlar koymazsak giderek daha az enerji üretiriz ve hücreler işlerini yapacak enerjiye sahip olamazlar. Elbette enerjiye dönüşmeyen o gıdalar da göbeğimizde kendine yağ olarak depo bulur. Etkisiz enerji üretme teorisini, etkili enerjiye dönüşen sağlıklı besinleri tüketerek bertaraf edebiliriz.
  • Bana göre en önemli yaşlanma teorisi ise ‘atık birikimi’dir. Bu teori şunu der: hücresel işler sonunda hücresel çöpler ortaya çıkar. Bunlar yaşlılıkta yeterince temizlenemez ve hastalıklara sebep olur. Hücrelerde çöplerin birikmesi o hücreleri yaşlandırır. Yaşlı hücrelerin olduğu organ yaşlanır. Tekrar genç hücrelere kavuşabilmek için bizim tüm bu eskimiş, yaşlanmış hücrelerden kurtulmamız gerekir.  Eski hücrelerden kurtulmanın iki yolu vardır; biri otofaji, diğeri apoptoz. Bana göre yaşlanmayla baş etmekte bu iki sistemi güçlendirmek en etkili yoldur.

Otofaji ve apoptoz nedir?

Otofaji; eskimiş hücrelerin yenilenmesi; içinden işe yarayan parçaların geri dönüşüme kazandırılması ve yerine yenisinin yapılması demektir. Apoptoz ise, eskimiş hücrenin ‘ölmeye’ kendisinin karar vermesi ve ortadan kalkmasıdır. İşte bu iki şahane yöntem bizi eski hücrelerden kurtarır. Bu yüzden gençlikte cilt pırl pırıldır, yaralar kolay iyileşir, gözler keskindir, eklemler ağrımaz vs. Çünkü eskiyenler bu iki yöntemle atılıp yerine yeni hücreler yapılır. Ancak yaş ilerledikçe bu iç temizlik sistemi yavaşlar. Eskimiş hücreler tazelenemez, bu eski püskü zombi hücrelerle tıka basa dolu kalırız. Antiaging çalışmalarında eski hücreleri yok etmeye, apoptoz ve otofajiyi artırmaya yönelik heyecan verici gelişmeler oluyor. Ancak bizim kendi kendimize yapabileceğimiz ve ilaçlardan çok daha etkili yöntemler var.

Hücresel gençlik için

Gece açlığı + derin uyku + soğuk.  İşte formül budur. Elbette size her konuda sağlık önerisi olarak bu üçlüyü sunduğum için enteresan bulmamış, yine mi aynı öneriler demiş olabilirsiniz. Ancak cevap budur! Gece açlığı boyunca, derin bir uyku anında ve serin bir ortamda; tüm eski hücrelerin hem apoptozu hem otofajisi artar. Vücutta bu etkiyi artıracak başka bir doğal mekanizma yok. Zaten uyumanın amacı bu: eskilerden kurtulmak. 
  • Ama o uyku saat 17’den itibaren bir şey yemeden, 
  • Saat 19’dan itibaren elektroniklere bakmadan, 
  • Saat 23’ten itibaren karanlık ve serin bir odada uyuyarak olur.
Diğer teorilerin anlattığı yaşlanma sebeplerine de cevap arıyorsak, uzun ve genç hücreli yaşam için yine her yol aynı kapıya çıkıyor; sağlıklı beslenme ve yaşam şekli.

Bağışıklık sistemi de yaşlanır: İmmun Senesens

Tüm hücreler yukarıda anlatılan etkilerle yaş ilerledikçe yaşlanır. Bağışıklık hücreleri de bundan nasibini alır. Bir hücrenin yaşlanmış hali şu demektir: Hücre eskimiştir, hasarlıdır, işini iyi yapamaz ama yenilenmeye de direnir. Bu yenilenmeye direnen ama yaşlı zombi hücrelere senesens hücre denir.  Yenilenmeye direnmek ne demektir? Normalde eski hasarlı hücrenin ‘tespiti’ ve yok edilmesi; yerine kök hücrelerden yenisinin yapılması gerekir. Konu tespit olunca, eski hücreleri tespit edip yok eden zaten immun sistemdir. Yani bağışıklık sistemi, eskimiş hücre tespiti ve yok edilmesi işinde yeralır.  Tespite ‘sürveyans’ diyelim. İmmun sistem bu surveyansı doğru yapıp eski hücreleri doğru tespit etmesi gerekirken, kendisi de yaşlandığı için etkili surveyans yapamaz. Aynı bizim testlerle Covid taramamıza surveyans dendiği gibi bağışıklık sistemi de vücut içinde bu taramayı hem virüs, bakteri için hem de eski hücreleri bulmak için yapar. İşte yaşlanmayla beraber immun sistem de yaşlanır, vücut içindeki virüsü bakteriyi yakalayıp yok etmekte zorlandığı gibi eski hücreleri tespitte de zorlanır. O yüzden yaşlılıkla kronik hastalıklar ve kanser artar. Kanserli hücreyi tarama ile yakalamakta zorlanır. Bizim bağışıklığa ait hücreleri de tüm hücrelerin biyolojik kurallarına tabi tutmamız gerekir. Yani doğru beslenme ve yaşam şekli onlar için de şarttır. Yukarıdaki ‘eski hücrelerden kurtulma formülü’ bağışıklık için de olmazsa olmazdır. Yani gece açlığı ve uykuyla eski ‘bağışıklık hücrelerinden’ kurtulmak mümkündür. Daha spesifik cevaplar da beklediğinizi düşünerek birkaç önemli bağışıklık desteğini yazarak bitiriyorum.
  • Çinko (bağışıklığın timüs organını destekler)
  • Vitamin A , kolostrum, probiyotikler, lifli besinler (bağışıklığın mukoza kısmını destekler)
  • Vitamin D (bağışıklığın doğal kısmını ve mukozaları destekler)
  • Vitamin C (nötrofilleri) destekler.