28 Mart 2024, Perşembe
05.11.2021 04:30

Sanatın, tasarımın ve lezzetin peşinde

Çıkmaz sokaklarla dolu asırlık Barcelona mahallesi El Born, küllerinden doğdu. Picasso, Katalan müziği, keyif için çalışan şefler; hepsi bu mahallede

Seviyorum İspanyolları. Belki de Akdenizli oluşları onları bu kadar rahat, diyaloğa açık, güler yüzlü ve “önyargısız” yapan. Bundan mütevellit, Barcelona’ya ne zaman gitsem, havaalanından şehre giden aerobus’a binerken sadece bana özel bir tabela belirir: “Neşenin, rose şarabın, sanatın ve şen kahkahaların şehrine hoş geldiniz!” Hala Paris, Zürih, Londra kadar el yakmayan Barcelona, kasımda da bir başka güzel. Tavsiyem;  tematik müzeler, galeriler, çikolatacılar, şef lokantaları, uygun fiyatlı tapasçılar ve sokak pazarları ile dolu El Born Mahallesi’nin tadını çıkarmanız.  El Born’nun dolayısı ile de Picasso Müzesi’nin tek durağı olan Jaume istasyonunda metrodan inip yürüyen merdivenlerden yukarıya doğru yükselirken, şehrin ana caddelerinden biri olan Carrer de la Princesa’daki kalabalığın, kaykay kayan gençlerin, trafiği kontrol etmek içip çırpınan polisin ve Latin sokak satıcılarının sesleri birbirine karışıyor.  Bu iç içe, balkonlarında çamaşırlar asılı, Arnavut kaldırımlı, çıkmaz sokaklarla ve dehlizlerle dolu asırlık mahallenin küllerinden yeniden doğuşunun sebebi, sadece Barcelona’nın kendini sürekli yeniden icat eden trendlere kucak açması değil elbet. Özellikle son 2000’lerin başında Born’u keşfederek, İspanya’dan ve dünyanın en önemli sanat şehirlerinden buraya taşınan Bohemya. Avrupa’da 90’ların sonuna doğru özgürlüğünü ilan eden “bobo” yaşam tarzı; El Born’a yerleşen grafik tasarımcı, ressam, fotoğrafçı, oyuncu ve heykeltıraşlarla burada tam anlamı ile karşılığını bulmuş. 

Müzelerle başlayan kentsel dönüşüm

El Born’da değişimin ilk ayak sesi, 1908 yılında açılan Katalan Müzik Sarayı ile başlamış. Yıllarca Barcelona’da kalan ve en önemli aşklarını burada yaşayan, en değerli eserlerini burada veren Picasso’nun en kapsamlı müzesinin 70’lerin başında El Born’da açılmasıyla  mahalledeki sanatsal değişimin ilk adımları atılmış. Yılda 1 milyon kişinin gezdiği müze, aynı zamanda dünyanın en geniş Picasso koleksiyonunun da ev sahibi. Hemen yanınaki Tekstil ve Kostüm Müzesi, renkliliği ve coşkusu ile büyük sükse yapmış. Müzenin bahçesine Londralı dahi bir şefin açtığı füzyon restoranı bir anda popüler olmuş ve mahalle canlanmaya, geniş bir entelektüel kitle tarafından ilgi ile takip edilmeye başlanmış. El Born’da yine yakın dönemde açılan minik, tematik müzelerden biri olan Etnoloji Müzesi ziyaretçilerine dünyanın her yerinden getirilmiş 70 binden fazla parçadan oluşan somut bir kültürel miras koleksiyonu vaat ediyor.  Katalan Müzik Sarayı El Born’un sokakları arasına gizlenmiş olağanüstü bir saray… 1905-1908 yılları arasında Katalan modernizmi tarzında inşa edilmiş. UNESCO listesinde. Müzeyi gezmek ya da burada konser dinlemek için biletinizi önceden almakta fayda var. Santa Maria Del Mar Katedrali  Sadece yarım günümü ayırdığım El Born, Barcelona’da kaldığım her gün beni kendine çekmeye başlıyor. Gündüz ve gece, ısrarla burada olmak istiyorum. Kah gün geceye dönerken, mahallenin tam ortasında yer alan asırlık Santa Maria Del Mar Katedrali’nin etrafındaki art-noveu kahvelerden birine oturup görkemli katedral manzarasına karşı rose kadehlerini sıralıyorum; kah ara sokaklardaki keman yapımcılarının, cam atölyelerinin ve tasarımcıların arasında kayboluyorum. Her köşe başında öpüşen sevgililer, sokak pandomimcileri, kafelerden ve sokaklardan yükselen Çigan müziği başımı döndürüyor. Evet, buraya sevgili ile gelinmeli… Casa Gispert, Barcelona’daki en eski yiyecek mağazalarından biri. Picasso Müzesi’ne çok yakın bir yerde. Casa Gispert, 1851’den beri denizaşırı ülkelerden gelen ürünleri satıyor.  Cal Pep’te şef tapası Tapas denince Barcelona’da benim için adres Cal Pep. El Born’un bu küçük restoranı, ününü yönetmen Françis Ford Copolla’ya borçlu… Barcelona’nın en ünlü şeflerinden biri kabul edilen, dünyanın en iyi restoranlarında mutfağı yöneten maestro Cal Pep profesyonel yaşama resti çekerek, El Born’a yerleşiyor ve burada kendi adına tapas bar’ını açıyor. Mönüsü,  fiyat tabelası,  rezervasyon telefonu yok. Bara oturduğunuz anda, şefin o akşamki moduna göre bir lezzet şöleni başlıyor. Önündeki uzayan kuyruk kesinlikle beklemeye değer. Eğer yaz mevsimindeyseniz espardenyes tatma fırsatını kaçırmayın. Pazar günleri kapalı.