Seviyorum İspanyolları. Belki de Akdenizli oluşları onları bu kadar rahat, diyaloğa açık, güler yüzlü ve “önyargısız” yapan. Bundan mütevellit, Barcelona’ya ne zaman gitsem, havaalanından şehre giden aerobus’a binerken sadece bana özel bir tabela belirir: “Neşenin, rose şarabın, sanatın ve şen kahkahaların şehrine hoş geldiniz!” Hala Paris, Zürih, Londra kadar el yakmayan Barcelona, kasımda da bir başka güzel. Tavsiyem; tematik müzeler, galeriler, çikolatacılar, şef lokantaları, uygun fiyatlı tapasçılar ve sokak pazarları ile dolu El Born Mahallesi’nin tadını çıkarmanız. El Born’nun dolayısı ile de Picasso Müzesi’nin tek durağı olan Jaume istasyonunda metrodan inip yürüyen merdivenlerden yukarıya doğru yükselirken, şehrin ana caddelerinden biri olan Carrer de la Princesa’daki kalabalığın, kaykay kayan gençlerin, trafiği kontrol etmek içip çırpınan polisin ve Latin sokak satıcılarının sesleri birbirine karışıyor. Bu iç içe, balkonlarında çamaşırlar asılı, Arnavut kaldırımlı, çıkmaz sokaklarla ve dehlizlerle dolu asırlık mahallenin küllerinden yeniden doğuşunun sebebi, sadece Barcelona’nın kendini sürekli yeniden icat eden trendlere kucak açması değil elbet. Özellikle son 2000’lerin başında Born’u keşfederek, İspanya’dan ve dünyanın en önemli sanat şehirlerinden buraya taşınan Bohemya. Avrupa’da 90’ların sonuna doğru özgürlüğünü ilan eden “bobo” yaşam tarzı; El Born’a yerleşen grafik tasarımcı, ressam, fotoğrafçı, oyuncu ve heykeltıraşlarla burada tam anlamı ile karşılığını bulmuş.
05.11.2021 04:30
Sanatın, tasarımın ve lezzetin peşinde
Çıkmaz sokaklarla dolu asırlık Barcelona mahallesi El Born, küllerinden doğdu. Picasso, Katalan müziği, keyif için çalışan şefler; hepsi bu mahallede
Kış güneşiyle parlayan İspanyol şehirleri
15 Kasım 2024
Vizesiz Asya’nın en güzel festivalleri
18 Ekim 2024
Kyoto’nun büyüleyici sonbaharından 25 durak
11 Ekim 2024
Yola çıkmaya değer üç etkinlik
27 Eylül 2024
Şehrin kaosundan kaçış rehberi
Tüm Yazıları
20 Eylül 2024