Ölümcül bir salgın kol geziyor. Ben bu satırları yazarken bir ay sonra yeni öğretim yılının başlaması planlanıyor ve henüz 17 yaşından küçük 20 milyondan fazla insanımıza aşı hakkı çıkmış değil, yani ilk ve ortaöğretim öğrencilerinin neredeyse tümü aşısız. Öğretim kadrosu ne durumda derseniz, sosyal medyada öğretmenlerin yazdığı mesajları paylaşayım: “Bizim okuldaki öğretmenlerin 1/3’ü olmadı. Aralarında doktor eşi olan bile var. Faz 3 tamamlanmadığı için olmuyorlarmış (yersen)” “Bizim okulda iki biyoloji öğretmeni çevrelerindeki öğretmenleri etkileyerek aşı olmalarına engel oldu (yaklaşık 15 kişi). Bunlardan bir bölümü Sinovac aşısına yöneldi. Onu da sadece bir doz oldular.” Yazıya “BİR salgın kol geziyor” diye başlamam yanlış oldu tabii. Burada iki paralel salgın var: Biri virüsün (ezici çoğunlukla aşısız) insan hücrelerine kendi kopyalarını ürettirip o insanların nefesleriyle başka insanlara fırlattırmasıyla yayılan Covid-19 salgını, beni çok daha öfkelendiren diğeri ise az sayıda kötü niyetli ele başınının peşine takılan çok sayıda safdilin cehalet, eleştirel düşünce eksikliği, bilimsizlik ve kendini akıllı sanma gibi zaaflarıyla beslenerek yayılan aşı karşıtlığı saçmalığı.
Zihnin evriminden kalan zayıflık
Bugünlerde kendini aşı karşıtlığı olarak gösteren bu yalan bağımlılığı, insanların gerçeklerden korkup martavallara inanmasına yol açan bilişsel kısıtlarımıza dayanıyor: Zihnimizin “işletim sistemi” kontrolümüzün dışındaki doğa olaylarının amaç barındırmayan süreçlerle işlediklerini kabullenmemizi zorlaştıracak, depremin, selin, gök gürültüsünün ardında her şeyi bir plan çerçevesinde gerçekleştiren birtakım bilinçli “büyük oyuncu”ların bulunduğuna inanmamızı kolaylaştıracak şekilde evrilmiş. Tarih boyunca ilk duyulduğunda “sağduyu”ya aykırı gelen, anlamak için biraz kafa çalıştırmak gereken gerçeklerin kabullenilmesini engelleyen bu zayıf tarafımızla evrimimizin çok daha sonraki aşamalarında kavuştuğumuz rasyonel düşünce becerilerimiz çatışma halinde olmuş. Bilim, yani bize neye inanıp neye inanmayacağımızı birilerinin lafına göre değil, doğrudan gerçek dünyanın kendisine danışarak belirleyip yanlış olduğu ortaya çıkan düşüncelerden sıyrılmanın, gerçeğe hep en yakında durmanın formülünü sunan o en hakiki mürşidimiz, henüz çok yeni bir icat. Yukarıda okuduklarınızdan da belli olduğu gibi, toplumun geri kalanı şöyle dursun, bilimsel düşünceyi özümsememiş, doğruyu yalandan ayıramayan, gerçeğe nasıl erişeceğini bilmeyen öğretmenlerimiz var daha. Kontrol bir kez bırakılırsa...
Dünyanın düz olduğunu veya Ay’a hiç gidilmediğini savunanlara gülüp geçmeyin, “zararı kendine, gülünç oluyor, bana ne!” demeyin. Uyuşturucu maddelere “hafif” sürümlerle başlanıp sonra öldürücü olanlara kayılabildiği gibi, beyin bir kez gerçeklik kontrolü görevini bıraktı mı bu “zararsız” saçmalıklardan Covid-19 inkarcılığı gibi insanlık suçlarına giden yolda ilk adım atılmış oluyor. Her dört ABD’liden biri (seksen küsur milyon insan!) Trump’ın seçimi kaybettiğine hâlâ inanmıyor, çünkü yıllardır kesintisiz olarak yalanların yankılandığı bir paralel “haber” evreninde yaşıyorlar. (Bizim ülkemizle karşılaştırmayı okura bırakıyorum.) Bu yüzden kendi ülkelerinin parlamentosuna silahlı baskın yaptılar. Doğrunun yanı sıra bin bir çeşit yalanı da içeren ve bunlardan istediğinizi seçip izlemenize, istemedikleriniziyse hiç görmemenize el veren yeni medya düzeneği bu yangına benzin döküyor. Birkaç yıl öncesine kadar geri kalmış ülkelerde aşırı dincilerin çocuklara aşı yapmak için dolaşan sağlık görevlilerini katletmelerine ilişkin haberleri okuyup kahrolurduk. Artık bu katliamları (nasıl aldıkları anlaşılamayan) doktor unvanlarını paravan ettikleri “şifalı” bitki vs. tezgahlarının görünürlüğünü artırmak için aşı karşıtlığının bayraktarlığına oynayan şarlatanlar oturdukları yerden yapıyor, 10 milyonlarca doz aşının rafta bekliyor olması aptallık tarihine altın harflerle yazılıyor. Aşı karşıtları insanların ölmesine sebep oluyor. Bu çok açık. Virüs salgınının izlenmesi için geliştirilmiş matematiksel yöntemlerin aynıları, bu ikinci salgının “süper bulaştırıcı”larının etkisini (üstelik bu yalan virüsü çok daha iyi izlenip kaydı tutulabilen dijital ortamı sevdiğinden daha da yüksek netlikle) ölçmek için kullanılabilir. Sorumlular saptanabilir, kaç kişinin kanına girdikleri hesaplanabilir. 100 bin kişiyi aşı olmaktan caydırabilen bir yalancının o kişilerden en az bininin ölümüne sebep olduğunu, üstelik bu hesaba bu aşısızların hastalığı bulaştıracağı diğer kişileri katmadığımızı düşünün. Bu suç cezasız kalacak mı gerçekten?