22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
07.05.2021 06:00

Bodrum bağ rotası geliyor

Pandemi nedeniyle yine kapanmak zorunda kaldık, ama bitecek. Ve bittiğinde siz Oksijen-Bodrum okurları bu sayfayı arka koltuğa atıp yola çıkacaksınız. Hemen olmasa bile bu yaz veya sarı yaz boyunca bir gün… Hatta belki de birden çok kez...

Dünyanın Toskana, Bordo, Napa, Güney Afrika, Güney Avustralya gibi her yıl yüz binlerce turist çeken bağ rotaları var. Üzüm bağları ve butik şarap yapımı “agro turizm”in gezginleri için de en ilgi çekici başlıklardan biri. Hele de gittikleri yerde zanaatkar işi bir ekmek, ev yapımı peynir, erken hasat soğuk sıkım zeytinyağ ve bahçeden hazırlanmış bir sofra bulabilirlerse radarlarına mutlaka giriyorsunuz.  Türkiye’nin bunu başarmaya çalışan, haritası çıkarılmış, tabelaları konmuş, turizm ofislerinde el ilanlarına ulaşabildiğiniz iki rotası var: Trakya bağ rotası (2013) ve Urla bağ rotası (2016). Şimdi sıra Bodrum’da. “Yetkililerden aldığım bilgiye göre” Bodrum Belediyesi ile Muğla Büyükşehir arasında konuya ilişkin görüşmeler belli bir aşamaya gelmiş durumda. Henüz tam neticelenmiş değil, ancak “Bodrum bağ rotası yola çıktı, geliyor” diyebiliriz. Kaldı ki rotadaki dört şaraphane zaten yıllardır aynı yerinde duruyor, bilenleri biliyor. Yasaklar bittiğinde siz de kendi bağ rotası keşfinizi yaratabilir, hatta Kızılağaç’la Çömlekçi arasındaki hattı bu yazın keşif bölgesi haline getirebilirsiniz. Şimdi buyurun bizim bağ rotası gezimizden aldığımız notlara:

1. DURAK: BODRUM’UN İLK RESMİ ÜRETİCİSİ…

Bodrum’dan Milas-Bodrum Havaalanı’na giderken Eski Bodrum Yolu’na sapacaksınız. Burası Bodrum sitelerinin bitip köylerin köy gibi kaldığı nispeten daha bakir bir bölgenin de başlangıcı. En azından Mumcular merkeze kadar öyle. Saptıktan biraz sonra sağınızda Deve Güreşi Arenası’nı göreceksiniz; şimdi boş, güreşler ocak ayında yapılıyor. Hemen ardından yine sağda Selahattin Pınar Çiftliği tabelasını okuyacaksınız; üstat burada hiç yaşamamış, onu çok seven yeğeni Altın Pınar da geçen yıl vefat etmiş. Yaklaşık beş kilometre gittiyseniz artık Kızılağaç’a varmışsınız demektir. Gözünüz sol tarafta olsun, ahşaptan “Bodrum Winery” tabelası hemen fark edilmiyor. Kaçırdım derseniz de Şenavcılar Sokak No: 6. Kapıyı çaldığınız ev Yürüt ailesinin hem yaşam alanı, hem ekolojik bahçesi, hem kavı, hem tanklarının bulunduğu, hem de tadımın yapıldığı yer. Yürüt ailesi aslen Ankaralı. Füsun ve Erhan Yürüt emekli hava trafik kontrolörü, Duygu Yürüt önolog. Bodrum’un ilk bandrollü, yani ilk Bodrumlu şişesini onlar ürettiler. Dikkatli Oksijen-Bodrum okuru hemen hatırladı tabii; evet 26 Şubat’ta yayınlanan sayımızda tam sayfa söyleşimiz yayınlanmıştı. O nedenle bu kez en az onları anlatacağım, ama daha geniş bilgi isteyenler o yazıyı gazeteoksijen.com’dan bulup okuyabilir.  ARTI NE VAR? Ben kendi adıma birinci sıraya Yürüt ailesinin pür şarap aşkını koyarım. Türkiye çapında geniş bir iletişim ağı olan “evde şarap” grubunun ilk nesil katılımcılarından olup, uzun yıllarını ve tüm imkanlarını bu zorlu uğraşa adamaları, sadelikleri benim açımdan daha degüstasyona başlamadan aldığım ilk alt notalar… İkinci önemsediğim şey öyle çok da büyük olmayan bahçelerinin her santimetrekaresinde yarattıkları ekolojik dünya. Yürüt ailesinin kendi bağı yok, üzümü güvendikleri bağlardan alıyorlar, ama o bahçede kurdukları sistem şarap sevmekle toprağı sevmenin arasındaki derin ilişkiyi gösteriyor. Ayrıca önceden rezervasyon yapılırsa Füsun hanımın hazırladığı yerel tatlarla verandadaki badem ağacına karşı tadım yapıp hemen alt kattaki şaraphaneyi gezebilirsiniz. Kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri seçenekleri de bulunan veranda, özellikle gastronomi turizmi için yabancı turist getiren İstanbul acentelerinin tercih ettiği adreslerden biri. (www.vinbodrum.com ve @vinbodrumwines)
Sadece randevuyla konuk kabul eden Vin Bodrum’un maksimum 15 kişi kapasiteli bir de cafe’si mevcut. Mutfak Füsun Yürüt’e emanet.
Sadece randevuyla konuk kabul eden Vin Bodrum’un maksimum 15 kişi kapasiteli bir de cafe’si mevcut. Mutfak Füsun Yürüt’e emanet.

2. DURAK: ROTANIN EN BODRUMLUSU…

Kızılağaç’tan Pınarlıbelen’e yolu bulurum diyorsanız yaklaşık 16.5 kilometre sonra Garova’dasınız. Yok, navigasyonu ayarlamak isterseniz “Karanlık sokak Garova Vineyards” yazacaksınız. Karanlık sokak deyince aklınıza sakın karanlık bir yer gelmesin. Karan, yabani bir lavanta cinsi, Bodrum’un şifalı, endemik türlerinden, bildiğiniz karabaş otu. Mahallede karan bitkisi çok olunca sokağın adına karan’lık demişler. Garova ise Karaova’nın hızlı söylenmesinden Bodrumcaya girmiş bir deyiş. Etrafı dağlarla çevrili, eteklerinde 11 köyü olan Karaova, Bodrum’un en verimli toprakları. Bir Yörük ailesi olan Vuran’lar Gökova’dan göç ede ede gelip yaklaşık 250 yıl önce buraya yerleşiyor. Onlar da herkes gibi tütün ve buğdayla uğraşıp, kendi hayvanlarını yetiştiriyor. Ta ki arazide pinar ağacına sarılı koca bir asmayı gören enişteleri “Burada bağ yapın, toprak çok uygun” diyene kadar. Eniştenin memleketi Denizli-Çal olunca baba Mustafa Ali Vuran öneriyi ciddiye alıyor, 1986’da sofralık üzüm yetiştirmek üzere ilk asma kütüklerini dikiyor. Yıllar içinde ortaya “Artık o bir efsane, ondan vazgeçemeyiz” dedikleri bir ürün çıkıyor. Cardinal ve Alfons çeşidi sofralık üzümü hala Cuma günleri Bodrum pazarına götürüyorlar. Sanayi tarafından hemen girişteki tezgahlarının önünde bazen sıra oluyor, hatta daha saat 10.30’da üzüm bitiyormuş bile.
Burası Garova Vineyard. Hikayeleri, Mehmet Vuran’ın geçirdiği kazadan 5 yıl sonra tekerlekli sandalyesinde bağı izlediği bir gün ‘Şarap yapalım’ demesiyle başlıyor.
Burası Garova Vineyard. Hikayeleri, Mehmet Vuran’ın geçirdiği kazadan 5 yıl sonra tekerlekli sandalyesinde bağı izlediği bir gün ‘Şarap yapalım’ demesiyle başlıyor.

İlk deneme Ekim 2004’te...

Gördüğünüz gibi hikayenin buraya kadar olan kısmında ne “Gençliğimde Paris’teyken bir yudum içtim ve o topraksı tadı aldığımda hayatım değişti” cümlesi var ne de “Bir gün ofisimde oturmuş çalışıyordum ki, birden Ege’ye taşınıp şarap yapmaya karar verdim” gibi bir gong sesi… Ama evet, bir olay var. Hem de öyle böyle majör değil, epey ciddi bir olay. Evin büyük oğlu Mehmet Vuran lisede de üniversitede de ziraat okuyor. Okuldan sonra da Bodrum İlçe Tarım’da çalışmaya başlıyor, ama asıl tutkusu tenis. Bir gün yerel bir turnuvadaki maçına giderken trafik kazası geçiriyor Mehmet Vuran… 28 yaşında ve hayatı orada başka bir şeye dönüşüyor. Yaklaşık bir beş yıl sonra -hangi sebeple söylediğini şu an hiç hatırlamıyor bile- tekerlekli sandalyesinden bağı izlediği bir gün “Şarap yapalım” diyor. Değil şarap alkolün hiçbiriyle arası yokken ve bu işin nasıl yapılıyor olduğunu hiç bilmiyorken diyor bunu. Tarih Ekim 2004. Kardeşi Erdal Vuran’la birlikte bağda kalmış son üzümlerle 20 litrelik bir deneme yapıyorlar. Üç ay sonra baktıklarında sonuç hiç de fena çıkmıyor. Demek ki buradan yeni bir dünya kurulabilir deyip, bağa şaraplık üzüm aşılamaya başlıyorlar.

5 bin yıl önceki metot 

Malum, şarap kültürü çok okutan, okuduğunu da paylaşmayı sevdiren bir müptelalık. Mehmet Vuran hem bir yandan yoğun bir araştırma sürecine giriyor hem de kendi açtığı bodrumbaglari.com’da yazıyor. Bodrum’u, üstelik Bodrumca anlatan ilk sitelerden biri olduğu için yazdıkları büyük ilgi görüyor. İş sonunda “Sizinle tanışabilir miyiz”, “Biraz sohbet edebilir miyiz” taleplerine varıyor ve bağa ziyaretler başlıyor. 2008’de Garova Günlüğü bloğunu kuruyor, sonra Garova adını tescil ettiriyor, sonunda 2017’de şaraphanenin resmi kuruluşunu tamamlıyor.  Üretimi hala neredeyse ilk günkü gibi; üzüm en fazla birer tonluk tanklarda fermente oluyor, tanklardan da şişelere gidiyor. Maya yok, enzimler yok, azotlu bileşikler, durultma, meşeden gelen katkı, hiçbiri yok. “5 bin yıl öncekiyle aynı metot” diyor Vuran. Felsefesi de “minimum müdahale ile doğanın size verdiği şarabı yapmak.” ARTI NE VAR? Bir kere, daha toprak yola girdiğiniz anda araçtan inip yürümeye başlamak istediğiniz bir tabiat ve o tabiatın ortasında uzaktan Hansel ile Gretel’in evi gibi duran masalsı bir taş ev var. Evin terasından girdikten sonrası ise tamamen sizin kurduğunuz ilişkiye kalmış. İster karşınızda uzanan asma denizine karşı az bir peynirle tadım yaparsınız, ister zaman zaman aralarında Fransızı, İsviçrelisi, İspanyolunun da bulunduğu “Garova sohbet cemaati”nin bir üyesi olursunuz. Sıkıldınız mı, kalkıp 500 metrelik bir mesafedeki asırlık zeytin ağaçlarının arasında yürüyüşe çıkın. Hatta oturasınız yoksa, şöyle Etrim’e doğru uzanın, yöresel dokumanın da anlatıldığı Etrim Halı’yı bir ziyaret edin.  Siz oralara gidene kadar belki de Bodrum Belediyesi 35 dönümlük lavanta bahçesi ve Zeytinyağ Müzesi’ni de tamamlamış olur. Ama bana göre asıl güzellik Theangela antik kentine çok yakın olmanız. Çünkü burası aynı zamanda antik Leleg yolunun da başlangıcı ve bu saydıklarımın hepsi bir kilometrelik alan içinde. (garova.blogspot.com)

3. DURAK: ZİNFANDEL + İYİ GASTRONOMİ FORMÜLÜ

Garova’dan çıkınca yönümüz Çömlekçi’deki Karnas Bağları. Yaklaşık 15-16 kilometre sürecek yol boyunca önce Kumköy ve Sazköy’ün önünden geçiyoruz. Sonra Mumcular merkezdeki “apartman”ları görmezden gelmeye çalışıp Mumcular Barajı’nın hemen solundan devam ediyoruz. Artık solumuzda Tepecik, sağımızda Bahçeyakası var. Yol üzerinde tam Çömlekçi sokaktan sapıp bağa girdiğimiz noktada karşımıza bir sakız ağacı çıkıyor. Bundan 17 yıl önce çöl gibi bir arazide böyle güzel bir ağacı görmek, çevre mastırlı inşaat mühendisi Selva İşmen’e “Tamam aradığım yer burası” dedirtiyor. Niçin bir yer arıyor İşmen? En başta iyi tarım yapmak, ailesini sağlıklı ürünlerle beslemek ve sonra da çiftliğini gastronomi destinasyonu haline getirmek için. 

Zinfandel Bodrum’a geliyor 

Başlangıçta ihtiyaçları olan alan sadece 10 dönüm, ama 64 ortaklı müşterek tapu sorunuyla karşılaşınca işin sonu 165 dönüme kadar varıyor. Araziyi aldıktan sonra inşaat mühendisi eşi Haluk İşmen’le aynı anda dört işe birden girişiyorlar: 1-Amerika’da yaşarken Napa Vadisi ziyaretleri sırasında aşık oldukları zinfandel üzümü başta olmak üzere İtalya’dan yaklaşık 15 bin asma kütüğü getirtiyorlar. “Bodrum’da zinfandel yetişmez” dense de Selva hanımın Karadeniz inadı ağır basıyor ve sadece Bodrum’a değil Türkiye’ye de ilk kez zinfandel omcası girmiş oluyor. 2- Meyve ağaçları ve iki bin zeytin ağacı dikiyorlar. 3- Saanen keçisi beslemeye başlıyorlar. Hatta birlikte keçi beslemeyi ve peynir yapmayı öğrenmek için İsviçre’ye gidiyorlar. 4-Evlerini ve şaraphaneyi inşa ediyorlar. Sonuçta aslında Selva İşmen’in 2000’de hobi olarak başladığı şarapçılık burada hem arazinin büyüklüğü sebebiyle hem de yasaların zorlamasıyla profesyonel bağcılığa dönüşüyor. 

Çekim merkezi oldu...

Tadımlar beğenildikçe arazi içindeki bağ alanı da giderek genişliyor ve 2013’te markanın resmi kuruluşu tamamlanıyor: Halikarnas’ı ortadan bölünce Karnas Vineyards; Yunanca zeytin demek olan elia’yı Selva’nın S’siyle birleştirince Selia Çiftliği. İşmen ailesi için çiftlik, bağlar kadar önemli. Çünkü Karnas şaraplarının tek başına bir çekim merkezi olmasından ziyade şarabı iyi tarımdan beslenen ve global bir mutfakla birleştirmenin daha gerçekçi bir hedef olduğunu düşünüyorlar. Gana’dan, İsveç’ten, Dubai’den, Rusya’dan kendi özel jetleriyle gelen müşteri portföyüne bakılırsa bunda da epey başarılı olmuş gözüküyorlar. Hatta Selva İşmen’in şu cümlesi sadece Karnas adına değil, Bodrum için de çok önemli: “Bu milyarderler bize değişiklik istedikleri için geliyor. Sonra da mesela ‘İki günümüz var, Bodrum’da ne yapabiliriz’ diye soruyorlar.” Özetlersek Karnas Bağları’ndaki formül şu: İyi tarım, yerel ürün, az kapasite, yüksek profil.
Selva Hanım, 2015 mahsulü şirazıyla Sommeliers’ Selection Türkiye 2017’de ödül aldı.
Selva Hanım, 2015 mahsulü şirazıyla Sommeliers’ Selection Türkiye 2017’de ödül aldı.
ARTI NE VAR? Terakota bir avluda yaklaşık iki buçuk saat süren en fazla 8-10 kişilik tadım gruplarına katılabiliyorsunuz. Bu degüstasyon deneyimi bağ üzerine de olabiliyor yağ üzerine de… Ve her ikisinde de üretim aşamalarını gezme imkanınız var. Tadım yerine tercihiniz özel bir yemek yemek ise çiftliği arayıp birlikte bir planlama yapıyorsunuz. Şef, Bodrum’un ünlü Erenler Sofrası’nın da kurucusu olan Aslı Mutlu. Oğlak mı, horoz mu, ördek mi yemek istersiniz? Yoksa vejeteryan misiniz, herhangi bir gıda alerjiniz var mı? Ulaşımla ilgili destek talep ediyor musunuz? Ayrıca bahçenin ürünlerinden geleneksel usülle reçeller, döneminde lavanta balı, zeytin, zeytin yağı, gerçek şıradan yapılmış meşe fıçıda sirke de gittiğinizde sizi bekleyen diğer seçenekler arasında. Keçileri ve peynirini soracak olursanız onlar bir gece gerçek anlamda ağıldan kaçmışlar ve bir sıra Zinfandel’i yok ettikten sonra bir arkadaşlarının çiftliğine transfer olmuşlar. Zaten Fransızların deyişidir diyor Selva İşmen, “Bağda hayvan olmaz.” (karnasbaglari.com)

4. DURAK: HEDEF ÜRETİMLE TÜKETİMİN BİRLEŞTİĞİ BAĞCILIK TURİZMİ

Mor Salkım Bağları, tura Bodrum merkezden başlarsanız dördüncü durak; Bodrum Havaalanı yolundan gelirken Dörttepe köyü sapağından saparsanız da rotanın ilk sırasında. Karnas bağları gibi Karaova’nın Çömlekçi köyünde ve sınır komşuları. Burası tam bir bağcılık, zeytincilik ve turizm işletmesi. Bağlar cetvelle çizilmiş gibi, üzüm ve zeytin toplama alanları, üretim binaları, hepsi son derece profesyonel bir şekilde tasarlanmış, her şey nizami, şıkır şıkır. Zaten nasıl olmaz; aile inşaat mühendisi, müteahhit ve işletmeci. 
Mor Salkım’ın 110 dönümlük bağında ağırlıkla Şiraz, Cabarnet Sauvignon Blanc üzüm omcaları dikili. Emel-Melih Erdemir kapılarını iki yıl önce açmışlar...
Mor Salkım’ın 110 dönümlük bağında ağırlıkla Şiraz, Cabarnet Sauvignon Blanc üzüm omcaları dikili. Emel-Melih Erdemir kapılarını iki yıl önce açmışlar...
Peki bağcılık nereden derseniz, çok eski. Ankaralı Erdemir ailesi aslen Kapadokya’ya 20 kilometre uzaklıktaki Kırşehir’in Gümüşkümbet köyünden. Daha o zamanlardan babalarının köyde bağları var, ama kandaki üzüm suyu miktarı henüz pekmez kıvamında. Ne zaman ki Akyurt’ta sahibi oldukları 100 dönüm araziye Kavaklıdere Şarapları komşu geliyor, pekmezi bırakıp katma değeri yüksek şaraplık üzüm yetiştiriciliğine başlıyorlar. 2005’ten itibaren Kavaklıdere’ye üzüm vermek, bölgedeki Kalecik Karası’nın yükselişi, ikiz kardeşler olan Tahsin ve Melih Erdemir’i de etkiliyor. Bağdaki üzümden evde şarap yapma eğlenceleri giderek ciddi bir hobiye, oradan da yeni projeye dönüşüyor. Tahsin Erdemir, artık Akyurt’ta şaraplık üzüm tedarikçiliği yapmak yerine Güney’de şarap turizmi yapmak gerektiğini görüyor. Amacı, butikle endüstriyel arasında bir üretim modeli benimseyerek, her yıl stabil bir ürün almak ve daha az riskle, üretimle tüketimin aynı yerde yapıldığı bir turizm tesisi kurmak. 

Tahsin Bey’in hayali...

Pek çok yeri inceledikten sonra 2013 yılında, ortasından bir rüzgar koridoru geçen bu araziyi keşfediyor. İşe önce bağ dikimiyle başlıyor. Bağa “Mor Salkım” adını veriyor, ancak ani gelişen bir hastalık sonucu 2017’de hayata veda ediyor. Bu erken yaştaki kaybın acısı aileye “Tahsin’in hayalini tamamlamalıyız” kararı aldırtıyor ve Melih Erdemir ile eşi Emel hanım Bodrum’a yerleşip bağın başına geçiyor. Bir yandan yeni asma kütükleri dikip, lisans işleriyle uğraşırken bir yandan da plandaki inşaatları tamamlıyorlar. Sıra henüz Tahsin Erdemir’in planladığı 7-8 konaklama ünitesine gelmese de 2019’da kapılarını şarap ve zeytinseverlere açıyorlar. Pandemi onların da işlerini geciktiriyor ama hala Tahsin Erdemir’in anısıyla ve onun çizdiği yoldalar. ARTI NE VAR? Fotoğrafta da gördüğünüz güzelim taş binanın bulunduğu kafeteryada turist kafileleri gelip tadımlar yapıyor, fermantasyon ve kav gezisine katılıyorlar. Ama “Elime kitabımı alıp bağ, orman manzaralı bir köşeye çekileyim, ben kendi tadımımı kendim yaparım” derseniz, ona da imkan var. Yemek seçenekleriniz, eşlikçi olarak hazırlanmış peynir ve soğuk et tabağı ile yerli kırma zeytin. Ki bazen Fesleğen köyünden kadınların Narince yaprağından sardıkları dolmaya da denk gelebilirsiniz. Ayrıca çam ormanı alanında düzenledikleri 4, 6 ve 10 kilometrelik yürüyüş parkurları var. Ya da kendi yoga grubunuzla gelip Boğaziçi köyü ve Mandalya körfezi manzaralı çim alan üzerinde yoga yapabilirsiniz. (Bu arada oranın çim olup olmaması konusunda Emel hanım, Gülnar Önay’la söyleşimizi sık sık masaya getirip Melih beyle çare aramışlar. Bodrum’a artık çim yapılmaması konusundaki bu hassasiyeti iki aydır o kadar sık duydum ki, Önay’a buradan bir “Merhaba” göndermemiz gerekiyor.) Benim en ilgimi çeken ise cumartesi ve pazar akşamları tadımla beraber canlı müzik programı: Bir hafta piyanoda Nihan Atlığ Simpson, kemanda Zeynep Sema Çelebi ve solist Esen Demirci, diğer hafta Sis’n Bros Caz Grubu. Son olarak bir de zeytin yağını söyleyelim. Geldiğinizde Muğla ve Türkiye çapında iki ödül alan erken hasat soğuk sıkım Memecik yağı da bulabilirsiniz. (morsalkimbagcilik.com.tr ve @morsalkimbaglari)

BODRUM’UN BEŞİNCİ MARKASI DA HAZIR

Gökhan Aydın, Ankara kökenli bir işadamı. Yin-yang gibi; işi patlayıcılar üzerine, en büyük hobisi ise evde şarap. Dört yıl önce bu merakını profesyonel üretime dönüştürmeye karar veriyor, ama sadece üretim değil amacı; Güney Afrika, Arjantin, Avustralya’da örneklerini gördüğü gibi şarap, sanat ve doğanın bir araya geldiği bir kültür vadisi kurmak. Önce Denizli’de 300 dönümlük bağ oluşturuyor. Çatı “Ege Winery” markası ve onun altında Bodrum çağrışımlı alt markalarının tescilini alıyor. 2019’da ortağının İzmir Selçuk’taki 7 Bilgeler Şaraphanesi’nde ön üretime başlıyor. Amacı kapılarını açtığı ilk anda en az 5 yıllık bir üretim yapmış olmak. Bu arada Bodrum Yahşi’de 23 dönüm arazi satın alıyor. İnşaatına bu eylülde başlanacak olan arazide neler olacak? Bir kere 2022’den itibaren üretimin yapılacağı büyük bir şaraphane. İkincisi Anadolu’nun 8 bin yıllık şarap kültürü öyküsünün sergilendiği ve eğer mümkün olursa Kültür Bakanlığı’na bağlı bir şarap müzesi. Aydın, “Osmanlı’da şu anki üretimin beş katı şarap yapılıyordu, bunları hep o müzede anlatmak istiyorum” diyor. Bu kadar önem verdiği bir başka projesi, “Bitmeyen Sanat.” Heykel, resim, fotoğraf galerileri olacak müzede ve elde edilen gelir bir fonda toplanıp sanat okulu öğrencilerine aktarılacak. Ayrıca küçük bir çiftlik, sera, müzik etkinlikleri, lokanta… “Burası ticari bir yer değil, benim için eser niteliğinde bir yer olacak. O yüzden hiçbir şeyi aceleye getirmeden kuralıyla yapıyorum” diyen Aydın’ın resmi açılış için seçtiği tarih 28 Ekim 2023.

MEHMET YALÇIN: BOZCAADA ÖRNEĞİNE DİKKAT

Bodrum’da bir bağ rotamızın filiz vermeye başlamasına sevindik mi, hem de çok. Destekliyor muyuz; işte iki sayfamız huzurlarınızda. Ama bir işi doğru yapmak için destek kadar uyarı da lazım. Bunun için akla gelen ilk isimlerden Mehmet Yalçın’ı aradım. Yaklaşık 30 yıldır Türk medyasında şarap ve kültürünü anlatan, yazılarına halen T24’te devam eden Mehmet Yalçın şu önemli noktalara dikkat çekiyor: -Küçük ölçekteki şarap üreticileri Türkiye için çok medeni, çok sempatik ve güzel bir iş yapıyorlar. Ama mesele sadece şarap yapımı değil, o şarabın yüksek kalitede olması lazım.  -Sıcak iklimlerde üzüm aşırı hızlı olgunlaşıyor. Oysa ideal olanı yavaş yavaş, tüm aromaların ortaya çıkıp birikmesidir. Aynı kısık ateşte pişen bir Osmanlı yemeğinin çok daha lezzetli olması gibi. Ama bazen sıcak iklim kuşağında olmasına rağmen çok serin mikroklimalar yakalayan üreticiler bu sorunu aşıyor. Mesela Fransa’nın güneyi sıcaktan kavrulmasına rağmen öyle serin vadileri var ki oradan üst düzey şaraplar da çıkıyor.  -“Antik çağlarda Bodrum amfora dolu, dünyaya şarap ihraç etmişiz” diyeceksiniz, doğrudur. Ama antik çağların şarap zevki farklı. Sıcak iklimde üretilen tatlı şarap o yıllarda suni şeker üretimi olmadığı için çok kıymetli. Yüksek alkollü de olduğundan dayanıklı, ihracatı yapılıyor. O yüzden antik çağda tatlı şarap büyük bir talep görüyor. Ama bugün tatlı şarabın pazarı dar. Çünkü bugün insanlık şekerden kaçış trendinde. Tüm bunlarla beraber sıcak iklimden iyi şarap çıkmaz gibi kalın bir çizgi yok. Dünyada en ekstrem iklimlerden bile güzel şarap yapılabilir. Yeter ki ona uygun doğru üzüm ve doğru bağcılık teknikleri uygulansın. Bu da minimum 30-40 yıl isteyen bir Ar-Ge olayıdır. -Turistik anlamda çok cazibeli yerlerin bu özelliği bazen şarabın aleyhine oluyor. Herkes bulunduğu ortamdan o kadar etkileniyor ki vasat şaraplara bile ses çıkarmıyorlar. Üreticiler de kendilerini daha kaliteli şarap yapma konusunda geliştirmiyorlar. Ama kimse o havadan çıkıp büyük şehirlere döndüğünde orada içtiği şarabı aramıyor. Dolayısıyla bu handikaptan en olumsuz etkilenen yine üreticinin kendi oluyor. Hatta daha kötüsü zamanla oradaki bağlar sökülüp, yerine turistik yerler yapılmaya başlanıyor. Maalesef Bozcaada bunun olumsuz bir örneği. 

YOLA ÇIKMADAN ÖNCE DÖRT ÖNERİ

1- “Bodrum Bağ Rotası” gezisini zamana yaymanızı öneririm. Bir günde dört noktayı birden görmeye kalktığınızda, hele uzun bir tadıma da katılırsanız, eve döndüğünüzde baş ağrısı ve yorgunluktan başka bir şey hissetmeyeceksiniz. Oysa o kadar güzel bir tur ki bu, kendinize de rotaya da haksızlık etmeyin, en azından ikiye bölün. 2- Eğer amacınız sadece bakıp çıkmak ya da alışveriş ise geçerken uğrayabilirsiniz. Ama tadım yapmak, yemek yemek, biraz vakit geçirmek, hatta vaktin nasıl geçtiğini unutmak istiyorsanız bu dört yeri de telefonla aramadan gitmeyin. Yazın hem bir yandan bağın en uğraştırdığı ayları yaşıyorlar hem de konuklarına çok özeniyorlar.  3- Kendi arabanızla gidecekseniz ya yanınıza tadım merakı olmayan, ehliyetli bir eş dost davet edin ya da baştan birkaç aile büyük araç kiralayın. Ayrıca Bodrumlu Ibex Adventure Club gibi bu rotaya hakim, bölge tarihiyle ilgili size bilgi verebilecek özel rehber gezileri planlamak da bir seçenek.  4- Sadece tadım noktalarını değil yol boyu sık sık araçtan inip Karaova’yı da keşfetmenizi öneririm. Karaova’nın bağ-bahçesine girmeden, tarihine dokunup yerlileriyle sohbet etmeden “Bodrum’u biliyorum” dememek lazım. Ve inanın Karaova “Bodrum’un Toskana’sı” falan değil. Karaova Karaova’dır; Bodrum da “Türkiye’nin Cote d’Azur’ü” değil, Arşipel’in incisidir. “Değiştirmeyelim, koruyalım” denmesinin sebebi de budur. 1. NOT: Bağ rotası turunu pandemi nedeniyle kapanmadan önce, 28 Nisan’da yaptım. Basına çalışma yasağı yok zaten, ama bu işletmeler için aklınıza takılırsa diye yazıyorum.  2. NOT: Rotanın 2, 3 ve 4’üncü duraklarındaki fotoğrafları Mehmet Uyargil çekti. Uyargil’in Dibeklihan’da bu Eylül ve Ekim aylarında Selim Seval ile “Leros Akıl Hastanesi” ve Cana Üngün’le “Meyistan” adında iki fotoğraf sergisi olacak.