“Only The Brave” filmini seyredip de itfaiyecilik ruhundan etkilenmemeniz mümkün değil. Film, ABD’nin Arizona eyaletinde 2013 yılında çıkan bir yangının yayılmasını engellemek için kendi hayatlarını hiçe sayan ve sonunda hep birlikte ölen 19 itfaiyecinin gerçek öyküsünü anlatıyor. Gerçi itfaiyecilerin değerini bilmek için filmini izlemeye ne gerek var diyeceksiniz, haklısınız: İkiz Kuleler saldırısından sonra sergiledikleri kahramanlıkları tüm dünya birlikte gördük. Bugüne kadar yaşadığımız her deprem, her sel veya yangın felaketinde yardımımıza ilk onlar koştu. Kuyudan çıkardıkları her köpek, ağaçtan indirdikleri her kedi için onlara şükran duyduk. Günlerdir devam eden yangınlarda evet gözümüz öncelikle uçaklar ve helikopterlerdeydi, ama yine bizim için canını kaybedenler itfaiye çalışanları oldu. İki satır da olsa bizzat itfaiyecilerle konuşmayı çok istedim, ancak yönetim şemasındaki bağlı oldukları yerlerden izin almayı başaramadım. Kim konuşur bana diye düşününce aklıma Kamu Emekçileri Sendikası’na bağlı Tüm Bel-Sen’li itfaiyeciler geldi. Yanılmamışım; 29 yıldır itfaiye dalgıçlığı ve şoförlüğü yaptıktan sonra Tüm Bel-Sen’in yönetimine giren itfaiye memuru Osman Şeheri sorularımı yanıtladı: -Eskiden bir itfaiye eriyle ofiste dosya dağıtan bir kişi veya bir temizlik görevlisi aynı memur sınıfında tanımlanıyordu, değil mi? Evet, hepimiz “Yardımcı Hizmetler Sınıfı”ydık. -Şu anki kadronuz nedir? Yaklaşık 10 yıl önce “Genel İdare Hizmetler Sınıfı”na geçtik, ama bu da sorunumuzu çözmüyor. Biz asıl ayrı bir “meslek sınıfı” olarak kabul edilmek istiyoruz. Yani memurları sınıflandıran 10 tane meslek sınıfı vardır, biz itfaiyeciler de 11’incisi olmak istiyoruz, mesela “İtfaiye Hizmetleri Sınıfı” gibi… -Meslek olarak kabul edildiğiniz zaman ne elde etmiş olacaksınız? Bir meslek sınıfımız olduğu zaman “meslek hastalığımız” da olacak, iş güvenliğimiz, özlük haklarımız ona göre artacak, yıpranmadan ona göre faydalanacağız. Bunlar olunca da işimize daha fazla motive olacağız. -Yıpranma hakkınız şu an nasıl? Yangında geçirdiğimiz süre kadar. Yani yangını 10 dakikada söndürüyorsan, yıpranma payın 10 dakika kabul ediliyor. Polis, asker ya da yıpranma kapsamına giren devlet sanatçıları vs tam gün yararlanıyor, ama bizimki sadece yangında geçirdiğimiz süre kadar. BİLGİSAYARCI İTFAİYECİDEN RİSKLİ -Bu birinci mesele; iki? Büyük şehirlerde profesyonel itfaiyecilik var, ama küçük illerde yok. Başkan’ın istediklerini yapmadığın zaman “Seni İtfaiye’ye sürerim” dedikleri bir yer itfaiye müdürlükleri. Oralarda da ya parklara bayrak astırırlar ya da kanal temizlettirirler. Oysa bizim görev alanımız o kadar genişledi ki, bunlara artık bizim bakmamamız gerekir. Asansörde kurtarmadan trafik kazaları, sel, deprem, yangın, göçüğe kadar her iş bizde. Biz artık yarım sosyolog, yarım psikolog, yarım doktor olmuş durumdayız. Bunların hepsini de severek yaparız, ama itfaiyecilerin görevleri artarken değeri aynı derecede artmıyor. Şöyle düşünün, yönetmeliğe göre bir bilgisayar işletmecisinin iş riski bir itfaiyeciden daha fazla. İkimizin bordrosunu bir karşılaştırmanızı isterim. -Bordro deyince, maaşların nispeten iyi olduğunu duydum, 7-8 bin lira Türkiye ortalaması için fena değil, ne dersiniz? O da şöyle; bunlar giydirilmiş maaş. Kendi maaşımdan örnek vereyim, benim maaşımın çıplak hali 4 bin lira. Aldığımız gerçek maaş Emekli Sandığı’na yansımadığı için herkesten önce vergi dilimine giriyoruz, bu sefer emekliliğimizde sıkıntı çekiyoruz. -Meslek sınıfı olsanız bu da mı çözülürdü? Hepsi çözülür. 30’a yakın itfaiyecelik fakültesi var, ama meslek sınıfı değil. Böyle bir şey olabilir mi? -Peki iş güvenliğiyle ilgili bir sorun yaşıyor musunuz, mesela müdahale giysilerinizin Nomex cinsi olması lazım; öyleler mi? Giysilerimizin standardı dünya çapında. Hatırlarsanız 1997’de Tuzla’da bir tankerde çıkan yangın sırasında bu konu çok tartışılmıştı. O bir dönüm noktası oldu. Ondan beri hepimize 600-800 santigrata dayanıklı Nomex giysi veriyorlar. -Ama Nomex’in de türleri var galiba? Var tabii. Bizim kullandığımız Nomex’ler kötü değil, iyi. Ama çok ağır. Onlarla çalışmak çok zor. Bir giysinin ağırlığı 2.8 kilodan 4.2’ye kadar değişir, bizimkiler 3.8-4 kilo arasında. Ağırlık düştükçe fiyat artıyor tabii. -O ağırlıkla müdahaleye koşuyorsunuz. Mesela İzmir Adnan Menderes Havaalanı’ndaki müdahale süresinin 2 dakika olduğunu biliyorum; sizde nedir? Biz de yangın alarmı verildiğinde 1 ila 2 dakika arasında istasyondan çıkış yaparız. En uzak yere gitme süremizin ise 10 dakika olması gerekir. 2625 KİŞİYE BİR İTFAİYECİ -Geçici işçi meselesi var bir de? Son Manavgat’ta ölen iki kardeşimiz geçici işçiydi biliyorsunuz. -Bir itfaiye memuru ile geçici itfaiye işçisi arasındaki fark ne oluyor? Şu oluyor; biz devamlı zinde kalıyoruz, o sayede olaya daha profesyonel yaklaşıyoruz. O insanlar ise belli bir dönem yangına geliyorlar, sonra belli bir dönemde işten çıkartılıyorlar. Bilinçli bir yangın söndürme elemanı olma şansları kalmıyor. Bu da riski artırıyor tabii. -Başka eklemek istediğiniz ne var? İtfaiyeciliğin bir standardı yok, onu da söylemek lazım. Yani Güneydoğu’daki polisle Antalya’daki turizm polisi aynı silahı kullanır, aynı yıpranmadan faydalanır. Edirne’deki de Karadeniz’deki de… Ama bizde öyle değil. Personel alım statülerimiz farklıdır. Aynı eğitimi almayız. Giysi, malzeme birliğimiz yoktur. Yangın gemisine takviyeye gidersin, aparatların birbirine uymaz. Sahada ciddi sorunlardır bunlar. -Her kurumun ayrı ihaleye çıkmasıyla mı alakalı? Kesinlikle. Bir de büyükşehir belediyeleri haricinde itfaiyeciliğe çok ciddi bir kurum olarak bakmıyorlar, onunla da alakalı. Sonuçta itfaiyecilik belediyelere gelir kazandıran bir kapı değil. Bazen bir atlama tahtası olarak görülür; hatırlayın Melih Gökçek zamanında 650 er alındı, belediyede 120’si kaldı, hepsi başka kadrolara dağıtıldı. Zaten alınanların da kimisi yangından hiç anlamayan adamlardır. Dolayısıyla aslında hiçbir zaman söylendiği kadar itfaiye eri yoktur. -Doğrusu nedir, bir şehirde kaç itfaiye eri olmalıdır? Kitaba göre gelişmiş ülkelerde 1000 ila 1500 kişiye bir itfaiyecinin düşmesi gerekir. -Bizdeki toplam rakamı biliyor musunuz? Son beş yılda alınan verilere göre bütün belediyeler, orman müdürlükleri, havaalanları, büyük sanayi işletmelerindeki özel itfaiye ekipleri dahil toplam kadro 32 bin. (Yani 2625 kişiye bir itfaiye memuru düşüyor.) ANKARALI BABAYİĞİTLER -Bodrum’da Ankara’dan gelen itfaiye ekibinin kıyafetleriyle fizikleriyle davranışlarıyla biraz daha farklı bulunduğunu duydum; ne dersiniz? Sebebi var; Ankara Büyükşehir Belediyesi Temmuz 2020’de 300 yeni itfaiye eri aldı. Ama torpil falan yok, tamamen liyakata bağlı. 300’ü de fakülte mezunu, teoriyi de halkla ilişkileri de bilen gençler. Ayrıca mülakatta da en üstün fiziksel özellikliler seçildi. Hepsi birer babayiğit. -Müdahaleye koşan hepiniz öylesiniz, geçici işçisinden erine kadar… Sağolun… -Siz şu an destek için Manavgat’tasınız; nasıl gördünüz itfaiyeci arkadaşlarınızın durumunu? Moralleri çok yüksek, günlerdir canla başla çalışıyorlar, ama hala enerji dolular, hala daha azimliler. Çünkü halktan çok büyük destek görmüşler. Buradaki insanlar yatacak yer vermişler, yemek vermişler, ilacına, sigarasına varıncaya kadar… Ama itfaiyecileri asıl etkileyen bu yardımlardan ziyade halkın onları bağrına basmış olması. Gördükleri sevgi o kadar mutlu etmiş ki, bu halk için her şeyi yaparız diyorlar.
06.08.2021 04:30
İtfaiyecinin meslek sınıfı bile yok
30’a yakın fakültede eğitimi verilen itfaiyecilik, mevzuatta “meslek sınıfı” olarak tanımlanmıyor. Bu da yıpranma payından meslek hastalığına kadar tüm özlük haklarını etkiliyor. Afeti atlattıktan sonraki ilk işlerimizden biri bunu düzeltmek olmalı
Yiğidim aslanım burada yatıyor
15 Kasım 2024
Ben yapmazsam, kim onlara yardım edecek?
17 Şubat 2023
Bodrum’a müteşekkirim
Tüm Yazıları
16 Eylül 2022