


Bodrum’da “çokluk”tan kıymet bilinmiyor
Kendi yerli mandalinasına sahip çıkamamakta sizce Bodrumlunun hatası yok mu? Ben bu işe girip biraz tecrübe kazandıktan sonra ilk duygum hayretler içinde kalmak oldu. Elimizde o kadar değerli bir ürün var ki, bu nasıl bugüne kadar keşfedilmez, Bodrum’a gelir getirecek dünyaca ünlü bir marka haline dönüşmez, gerçekten hala hayretler içindeyim. Bunun sebebi aslında Bodrum’la çok örtüşüyor. Bodrum’da tarih istersen var, deniz istersen var, tabiat var, çok kültürlülük, gastronomi, denizcilik, tarım… O kadar çok şey var ki… Ama Bodrum hiçbir şeyin kıymetini bilmemiş. Bakın bu, çok olduğu için bence. Her şey olduğu için. Tam bir miras yedi. Yurt dışına baktığınızda adamın ufacık bir anıtı olsa onu baş tacı yapıyor. Sende milattan öncesi var, dünyanın yedi harikasından biri topraklarında yapılmış, ama bugün sorsanız Halikarnas Mozolesi’ni bilen yok. Devrinde dünyanın en şaşalı anıtını yapmışsın. Peki bunun parası neyle ödenmiş? Tarımla. Bodrum olarak bu değerli bir bilgi değil mi? Benim böyle bir bilgim varsa ben bunu kullanmaz mıyım? Oysa tarımı en büyük ihracat malzemesi olarak kullanan benim atalarımın olduğu yerde şu anda tarım yok. Hepimiz sorumluyuz. Bu saatten sonra sahip çıkalım dense hemen yarın ne yapılabilir? Bakın şu an mandalinin dallardaki yeşil formunu görüyorsunuz değil mi? Ben size diyorum ki aslında değer bulması gereken ürün mandalinanın bu hali. Bunun kullanım alanı 100 ise, olmuşunun beş! Bu bir sanayi ürünü. Bunu ne yaparsınız? Mesela şu halinden çıkan esans en güzel esanstır. O esansı her türlü kozmetikte, ilaçta kullanabilirsiniz. Yine bu haliyle bütün restoranlarda, otellerde, barlarda kullanılması büyük fark yaratır. Biz ne kullanıyoruz peki? İthal lime kullanıyoruz. Peki arkadaş benim lime’a eşdeğer bir ürünüm var elimde, bunu niçin kullanmıyoruz? En basiti Bodrum’da su ikram ederken içine bir dilim Bodrum yerli mandalinası kesip koysan ne olur? O su bir anda bambaşka bir ürün olur. Peki Bodrum’daki bütün müesseselerin mönülerine bakıyoruz, bir tane Bodrum yerli mandalinasından bir tat var mı? Yok. Bodrum turizm cenneti diyoruz, ama bir tane Bodrumlu ürünümüz yok. Üstelik şu yeşil formun başladığı zamanlar tam da yazın göbeğine denk geliyor. Peki kullanan var mı? Yok. Pardon, siz hep Bodrum yerli mandalinası diyorsunuz, ama bu yeşil haline “satsuma” diyen de çok… Bu da bizim ayrı bir problemimiz. Bunun adı Bodrum yerli mandalinasının yeşil formu. Satsuma kokusuz, çekirdeksiz bir başka cinsin adı. Ama bir barmenin yapmış olduğu kokteyle “satsuma” ismini vermesinden sonra bütün yeşil turunçgillerin adı satsuma kalmış. Kırmaya çalışıyoruz, fakat henüz başaramadık. Oysa bizim mandalinamızın kokusu, aroması o kadar başkadır ki satsumadan. Ben Bodrum’un idarecilerinin yerinde olsam bir kampanya yaparım; derim ki “Arkadaş Bodrum’da bir müessese isen mönünde en az bir tane mandalinle ilgili bir şey olacak.” Bu yapılsa ne olur biliyor musunuz? Bodrum’da yiyecek mandalina bulamazsınız. Öyle bir gider ki, bahçeler yetmez. O zaman mandalina bahçeleri beton olur mu? Olmaz. Yarımada’nın tamamı kurtulur.Bodrum’a likör fabrikası için bir cengaver lazım
Türkiye’nin ilk şarap ve içki yazarı Mehmet Yalçın, “Çeşnisini Bodrum mandalinasından alan Sandoz kokteyli bir efsaneydi, şimdi unutuldu. Oysa dünyada cin pazarı yükselirken Bodrum’un asıl markasının mandalina olması lazım” diyor. Çok haklı, Körfez Bar gibi tek tük yerlerde Sandoz hala var, ama çok az. Aslında tüm bu katma değerli ürünler içinde benim en ilgimi çeken mandalina likörü; evde tadımlık yapımı bile çok kolay değil mi? Biz likör yapsak Bodrum’un mandalina bahçeleri hemen 4-5 kat artar, anında 25 bin tona geliriz. Ama yasak. Kotaları var, o kotaları aşamıyorsunuz. Belçika’nın tek bir mandalina ağacı yokmuş, ama mandalina liköründen yılda milyonlarca avro kazanıyormuş. Kurulamaz mı bir “Bodrum likör fabrikası”? Bunlar hep denendi, konuşuldu, ben bile çok sordum, kimse o işe girmiyor. Çünkü şu anki yasalarla yatırımcıların para kazanmaları mümkün değil. Ancak ihracat yapılabilir; bunun için de Bodrum’dan bir cengaver lazım, bu işe yatırım yapacak. Ama kimse uğraşmıyor o işle. Peki ama en katma değerli iş bu olmaz mıydı? Hele de turizmin merkezi olan bir yerde en güzeli yapılabilir, ama yapamıyoruz işte. Bir İtalya’ya veya İspanya’ya gidin, onların yaptığı limoncello’ları almadan dönmüyorsun. Öyle bir algı bombardımanı yapıyorlar ki, almazsak herhalde dayak yiyeceğiz sanıyorsun. Eve geliyorsun bu kadar şeyi niye almışız diyorsun? Dolmuşa gelip alıyorsun çünkü. Biz de burada mesela “mandalincello” yapabiliriz, Bodrum’un markası haline getirebiliriz, ama dediğim gibi, bir cengaver lazım.İlk fideyi Kalimnoslu Kosmos Amca’dan aldık
Mandalinanın Bodrum’a girişiyle ilgili elimizde bir tarih var mı? Bodrum merkezde eski adliyenin bahçesinde yaşları 250-300 yıl arasında tespit edilen mandalina ağaçları var. Ama girmiş ve kalmış, yayılmamış. “Mandalinacılık” ne zaman başlamış? Tütüne yasak gelip, incir ihracatı gözden düştüğünde. Yıl 1940’lar. O yıllarda Adana’da, Mersin’de mandalina bahçeleri artık devreye girmiş. Bizim Bodrum’daki çiftçiler de onları gözlüyormuş. İlk fideler nereden gelmiş? O zamanlar Bodrum’la hayvan ticareti yapan Kalimnoslu Kosmos Amca var. Hayvanları buradan alıp adalara satıyor. İkinci Dünya Savaşı çıkınca gelip ödeme yapamıyor. Bitince borcunu ödemek için geldiğinde, “Bu süre içinde epey mandalina diktim, isterseniz ödemeyi onlarla da yapabilirim” diyor. Bizimkiler de arayış içindeler ya, gidiyorlar Kosmos’un fidelerini alıyorlar. Bunlar hep o partide gelenler. Bodrumlular incirleri söküp mandalinaya yöneliyorlar. Aşılar ve yeni fidelerle Bodrum Yerli Mandalinası doğuyor. En parlak zamanı? 70’li yıllar. İhracattan artık ciddi para kazandıkları günler. Bahçeden satış kilosu 1-1.5 dolar. Bugün? 1.5 lira. Düşüş ne zaman başlıyor? 1991’de Yugoslavya savaşı çıktığında. O yıllarda Yugoslavya üzerinden bütün Doğu Bloku’na Bodrum mandalinası gidiyor. Savaş çıkıp TIR yolları kapanınca burada da mandalina işi bitiyor. Sonra mandalina bahçeleri birer birer betona yenik düşüyor.5 bin tonun festivali değil, mevlidi yapılır
Arap dünyasında mandalinaya “Yusuf efendi” denirmiş, siz de “mandalin” diyorsunuz… Bodrum’da öyle denir, İstanbul Türkçesinde “mandalina” olduğunu öğrendik, ama artık geçti. Çok dertsiz bir meyve değil mi; muz gibi, suya-bıçağa gerek yok ama daha ucuz... Ve çok sağlıklı. Bir kere C vitamininden dolayı ciddi anlamda bağışıklığı destekleyen bir ürün. İkincisi anti-aging. Deriyi canlandırıyor, gençleştiriyor. Bu yüzden zaten kozmetikte çok kullanılır. Ama Bodrum’da ocak-şubat ayı oldu mu dallar, üzerinde kalmış mandalinalarla dolu olur; çok sevmiyor muyuz? Seven büyük bir bölüm var, ama aslında daha çok tüketilmesi gerek. “Denize girer misin” diye sorsanız bu yöredeki çocukların çoğu denize de girmez. Bu da onun gibi. Oysa mesela Fransa’nın Menton kentinde limonu öyle bir baş tacı yapıyorlar ki, her yıl festivaline yüzbinlerce turist gidiyor. Bizde festivali yapılacak o kadar çok şey var ki, ama biz tercihimizi “hiçbiri”nden yana kullanıyoruz. Bodrum’da da bir mandalina hasat festivali var aslında? Ben ona çok karşı çıktım. Bir şeyin festivalini yapmayı hak etmen için önce onu koruyor olman lazım. 25 bin ton üretimden 5 bin tonun altında düşmüşsün, her geçen gün mandalina ağaçların yok oluyor, varolan bahçe sahipleri resmen acı çekiyor, böyle bir durumda neyin festivalini yapacaksın? Festival dendi mi bizde şarkıcı türkücü getirtilir. Bunun olsa olsa mevlidi okunur. Haa ne zaman ki insanlara “mandalina bahçeni koru, bu ürün para edecek” ümidi verirsin, ondan sonra şarkıcı da getir türkücü de… Ama sen mandalina işi bu kadar kötüye giderken bunun festivalini yapıyorsan bana göre hakaret.