29 Mart 2024, Cuma
19.11.2021 04:29

Eğitişim

Dönüşüm kocaman bir fil gibi. Herkes ondan bahsediyor. Bildiğini, tanıdığını düşünüyor. Herkes bu fili tuttuğu yerinden tarif ediyor. Parçaların tamamını birleştirmek neredeyse imkansız, üstelik henüz tutulmamış, ortaya çıkmamış, görülemeyen parça da epey fazla. Nereye dönüşüleceğini kestirmek epey zor, rivayet muhtelif. Dikiz aynasına bakarak ileriyi görmek imkansız. Evet teknoloji değişiyor. Ama bu hayatları değiştiriyor. Etkilemiyor, değiştiriyor, dönüştürüyor. Sürekli. Pek çok alanda dönüşümü tetikliyor. Günlük hayat, insan ilişkileri, ilişki biçimleri tüketim örüntüleri... daha ötesi beklentileri, hayalleri, hedefleri, ütopyoları... Sosyal ve kültürel dönüşüm, her gün daha çok hissedilir oluyor. Yapay zeka, makine öğrenmesi, nesnelerin interneti hayatın içine yerleşti. Öte yandan henüz dönüşüme etkileri hissedilmiyor bile. Web 3.0’ın yaygınlaşması, 5G ve erişilen hızın her yere gerçek zamanlı ulaşmayı sağlaması, ekranların ortadan çekilmeye başlaması, “hız”ın her konuda en önemli parametre olması... daha tam hissedilmiyor. Az kaldı. Üç-beş yıl içinde yaygınlaşıp on yıla kalmadan hayatın her alanını ele geçirir. Bu defa insanlık tarihinin önemli kırılmalarından biri olarak günlük hayattan, eğlenceye, iş hayatından, regülasyon ve uluslararası ilişkilere her şey kökünden dönüşüyor. Üstelik her on-on beş yılda bir neredeyse her şeyi yeniden tanımak, tanımlamak, öğrenmek, sindirmek gerekiyor. On beş yıl insan hayatında bir döngüyü yaşamak için kısa sayılmaz mı? Bu kadar sürede bilinenin, öğrenilenin üzerine koyarak uyum sağlamanın imkansız olduğu, sürekli yenilenmenin zorunlu olmasına dayanılabilir mi? Bu sadece insanlar değil kurumlar, şirketler ve regülasyon için de fazlasıyla geçerli. İnsan bu dönüşüme nasıl uyum sağlayacak? Anlayacak? Yönetecek? Hükmedecek? Taksi kahve sohbetlerinin değişmez klişesi “eğitim şart” geçerli mi? Hangi eğitim? Neyin eğitimi? Üniversite eğitimi, eşyanın tabiatı gereği olmuş, bitmiş, yapılmış, başarılmış, ispatlanmış olan üzerinden üzerinden gider. Deneyen, araştıran, öngörmeye çalışan çabaların en doğrularının bile kabul görüp yaygınlaşması da zaman alır. Üniversitede anlatılan her şeyin en doğru olduğu kabul edilse bile yeni durumda geçerlilik süresi on beş yıl aşmakta zorlanmakta. Örneğin doksanlı yıllarda iş idaresi okuyanlar internet ve mobiliteden yoksundu, kitaplarda bunlar zaten hiç yoktu. İki binin ilk on yılında yaşayanlar sosyal medya, dijital ticaret, bulut tabanlı büyük veri akışına dayalı yayınlar... konusunu derinlemesine görmediler. Son on yıldakiler ise yapay zeka, makine öğrenmesi... gibi konuları ve bunun hayata getireceği yansımaları okullarda pek görmediler. On yıl içinde hayatın önemli bölümünün öte evrene taşınıp oyun, spor, eğlence, perakende hatta emlak ve benzeri konuların yakınsanacağını bilmemize rağmen, eğitimin herhangi kademesinde, hatta lisansüstü bölümlerinde cılız istisnalar dışında bahsi bile geçmez. Okulda öğrenilenler on-on beş yıl içinde hayata karşı antikorlarını hızla yitiriyor. 

Pit-stop

Şirketler, kurumlar için durum farklı değil. Aktif yöneticilerin pek çoğunun eğitim hayatları üzerinden ortalama yirmi veya daha fazla yıl geçmiş durumda. Elli yıldır kullanılan yöntemler, en son yirmi yıl önce gözden geçirilmiş organizasyon şemaları ve piramitleri, karmaşık hiyerarşik yapı ve paranoyak onay mekanizmaları, sonucu etkilemekten çok, kural ve prosedürler, öbekleriyle işleyişi hantallaştıran departmantal yapılar, bunların yer aldığı, sabit maliyet obezi binalar, makam ve toplantı odaları... Pek çok departmanın da dijital ikizinin yaratılarak işleyişin daha da karmaşık hale getirilmesi... Veriyi merkeze alıp işleyişinden bağlamına anlamlandırılmasından, stratejik çözüm yaratılmasına kadar olan sürecin bırakın hayata geçirilme imkansızlığını, hayal bile edilemez olması... Günün ve yakın geleceğin tek parametresi olan hızın yadsınması. Her yerde verilen “liderlik” eğitimlerinde kırk yıldır aynı şeylerin anlatılması ve bir kurumda pek az lider olabilecekken herkese lider gazı verilmesi. Hepsinde benzer klişelerin kullanılıp benzer örneklerin verildiği bol gurultulu  konferanslar, çok satan iş kitapları, içeriği hiç değişmeyen şatafatlı isimli ama eğitimcisi bakkal bile yönetmemiş kitap oku, anlat sertifika programları... Genelde belli yaş ya da pozisyon üstü yöneticinin ihtiyacı da yoktur zaten. Bundan sonra her on yılda bir eğitimi, pozisyonu ne olursa olsun, herkesin kendisini yenileme, eksik olduğu ya da yeni ya da gelmekte olan konularda zırhını güçlendirme zorunluluğu var.  Hatta yöneticilerin daha fazla var. Yöneticilerin bu hıza dayalı sistem içinde oyundan kopmamalarını sağlamak üzere sistemler geliştiriliyor. Aynen F1 pilotlarının tazelenmek üzere “pit-stop”a girmeleri gibi yöneticiler için “pit-stop” eğitimleri kaçınılmaz.  Dönüşüm deyince, şirket yapılarının da dönüştürülmesi için azami hızı yakalayacak sürtünmelerden arındırılmış, akışkanlığı yakalamış, bunu gerçekleştirecek çoklu disipline sahip, geleceği sürekli okuyabilme ve hazır olabilme peşinde az sayıda ama çok ve çoklu yetenekli yönetici gerek. Bunların sadece iyi eğitimli değil, sürekli eğitimli olması uzmanlıklarına uzmanlık kattıkları bütünsel bakabilecek araçlarla güçlendirilmesi gerek. Eğitim kurum ve sistemi yetersizse, uzmanlıklar arası osmoz ortamları yaratılıp, her “pit-stop” da eğitişim, çapraz bilgilenme sağlanmalı. Yoksa “bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik” şarkısı uzun yıllar liste başı olmaya devam eder. “Dünya dönsün ben sabit kalayım” diyor musunuz? Siz okulu bitireli ne kadar oldu? Arada yenilendiniz mi? Peki siz kendinizi, kurumunuzu on yıl sonra (Öte evrene göre de) nerede görüyorsunuz?  Ufukta ‘pit-stop’ var mı? Bekleriz...