Çocukken Ankara’da kuzenlerimi ziyarete giderdim, evlerinin bulunduğu sokağın bir Kara’sı vardı. Mahalleliyi koruyan, sevilen, munis, kapkara, kocaman, bol tüylü bir köpek. Sokakta hep birlikte oynardık, bir sabah gözlerimizin önünde belediye ekipleri Kara’yı saçmalı tüfekle indirip kamyona attılar. Büyük travma. 40 yıl oldu gözümden de gönlümden gitmez. Birisi acılar azalmaz, sadece üstü külle örtülür demişti, ne kadar doğru. Şu an o küllere üflüyorlar. Sokağa atılmış her hayvanı gördüğümde o küller kafamda uçuşuyor, acılar açığa çıkıyor hep. Doğada aslında bir doğum-ölüm ritmi var, insan zamanla kanıksıyor ama bir yandan da “diğer türlerle” ilişki derinleşince biz ve onlar diye ayırmak zor oluyor. Cama çarparak ölen kuşlar oluyor bazen, onları avucuma alıp biraz okşayıp çocukluğumdaki gibi bir ağaç altına yatırıyorum zarifçe. Bu romantik hikayem, esas bomba şimdi anlatacaklarım!
31.12.2021 04:40
Canlı-cansız fark etmez
Doğada bir doğum-ölüm ritmi var, insan zamanla kanıksıyor ama diğer türlerle ilişki derinleştikçe biz ve onlar diye ayırmak zor oluyor. Buna temizlik robotları da dahil
Çiçek Ali çiçeklerde yaşasın
13 Aralık 2024
Hediye, vereni de alanı da heyecanlandırmalı
06 Aralık 2024
Enstrümanlara ruhunu veren ağaçlar
29 Kasım 2024
Doktor hobisi olarak meyve sebze
22 Kasım 2024
Bu topraklar kimyasal gübrelerden ne çekti
Tüm Yazıları
15 Kasım 2024